30 Kasım 2012 Cuma

*BİTTİ O SEVDA...

 
 
Bitti o sevda kesildi çığlıkları martıların
Su gibi bitti, suya karşıt gibi bitti
İtti kıyıyı adına deniz dediğimiz şey
Unuttuk ikimiz de her türlü yetinmezliği
Kaybetti kumarda gözlerim
Kaybetti kumarda gözleri.

Bir koru rüzgarlandı göğüs boşluğumuzda sanki
Uzaklaştı ağaçlar birbirlerinden
Yakınlaştı ağaçlar birbirlerine
Yani her soluk alıp verişimizde bizim
Bir mekik gibi kalbin
Bir mekiği gibi kalbim
İşleyip durdu bu yitikliği yeniden.

Ne kaldı
Farkında mısın bilmem
Gündüzler..
Gündüzler biraz azaldı.
 
Edip CANSEVER


29 Kasım 2012 Perşembe

*GECE GELEN KONUK

 
 
gözlerin nasıl bulanık
gözlerin sisli bir orman
saklı korkulardan sanık
sanki kaçarkan vurulan

kirpiklerin diken diken
tel örgüler kirpiklerin
yasak sınırlar geçerken
geride kaybettiklerin

dudakların nasıl ürkek
ne kadar uzakta sesin
sen gece gelen konuğu
hiç kimsenin ve herkesin
 
 
Yağmur ATSIZ

*İZ DÜŞÜM

 
 
//İz düşürüyorum sensiz zamanlara...//
İzdüşümünü kaybetmiş nokta gibiyim
Yitirmiş olmak mı
Başka bir boyutta olduğunu hatırlamak mı?
En büyük çaresizlik.
Aslını kaybetmiş suret bir yanım,
Ardında kalanım,
Yarım…
Cevherimiz aynı olsa da,
Aramızda kilometrelerle ölçülen,
Aritmetiksel mesafeler net.
Farklı düzlemlerdeyiz,
Başka zeminde.
Bir arada olamadık,
Olamayacağız…
Güneşin doğması,
Mecburi istikamet hayat yolunda,
Bakıp, gördüğüm.
Umudu yeşertmiyor saçtığı ışık.
Sensiz yaşamak varsayım,
Varım demesem de,
Var sayılıyorum.
Gayri safi de asgari tüketen,
Tükenen bir rakamım sadece…
 
 
Zeynep ÖZMEN

28 Kasım 2012 Çarşamba

*BİRAZ DEĞİŞTİM

 
 
Biraz değiştim,
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar…
Değiştim,
Unutamadığım sözlerinin arasında sıkışıyorum,
Bir yanım kendimi kolluyor bir yanım seni
Ben benimle savaşıyorum,
Seninle değil!
Sonucu kılıcı kuşananından belli olan bir savaşın
Ne kazanabileni ne de kaybedeniyim,
Sorun değil!

Elbet alışırım,
Biraz alıştım,
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar,
Alıştım,
Varlığını istemediğim tüm eksik yanlarıma,
Ve çokluğunu da yokluğunu da istemediğim bu iki arada bir derede duyguya alışıyorum,
Bir yanım bırak diyor bir yanım –ma,
Kesin değil!

Henüz tanıştım,
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar,
Tanıdığımı sandığım bana daha da yakınım artık,
Duvarlara anlatırken öğrendiklerim kendi hakkımda,
Ve aynalara ağlarken gördüklerim kendi tarafımda…
Bir yanım memnun oldum diyor, bir yanım tanıyamadım daha,
Samimi değil!

Bir hayli kırıldım,
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar,
Canıma batan her halin felç gibi indi bedenime,
Gözlerimden tut da ciğerime kadar kırgınım!
Aslında ne sana, ne olanlara…
Kendime kırgınım…
Maziye hiç değil, an’a kırgınım.
Anlatamadığım, anlayamadığım masalların bana yaptıklarına,
Dinlediğim şarkılarda bana seni anlatan şarkıcılara,
Beni anlamadığın kelimelerin bana her şeyi anlatıyor gibi geliyor oluşlarına…
Bir hayli kırgınım…
Beni ben kırdım oysa,
İyi değil!

Galiba yoruldum,
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar,
Kendime kalbimi kanıtlamaktan,
Ve kanıtladığıma kendimi inandırmaktan,
Ve dahası kocaman bir sahada tek başına koşmaktan yoruldum...
 
 
Can YÜCEL

27 Kasım 2012 Salı

*SON ŞİİR


  
Yazılar bitince
denizi seyret biraz.
Sözler bitince
anlatamadıklarına üzülme.
Yorgunsan konuşma istersen.
Saat kaç olursa olsun,
ben gözlerini dinliyor olacağım...
 
 
Erhan GÜLERYÜZ

*LEYLAKLAR

 
 
 
Leylak getiriyorsun bana güneşli bir gün
Onu saçlarından topladığın belli
Bir leylak bahçesisin karşımda
 
Böyle kucağında kalsa daha iyi
Bir vazoya bırakıp gidiyorsun
sen gidiyorsun leylaklar kalıyor mu sanki
Önce renkleri gidiyor arkandan
Nesi varsa gidiyor soyunarak
 
Her vazoya baktıkça karşımdasın ne tuhaf
Her kokladıkça dönüp geliyorsun
Düşünceler gibi filizleniyorsun gün geçtikçe
Yaprak yaprak gelişiyorsun
Leylak leylak bakıyorsun gözlerimin içine
Ölümsüz bir mevsim oluyorsun
 
 
Rıfat ILGAZ

26 Kasım 2012 Pazartesi

*OVACIK AKŞAMLARI

 
Heryer ıssız mı ıssız,
vahşi, korkunç, sessiz.
Dağlar çevirmiş
sıra sıra.
Ama sen gönlüme düşünce,
ışıldıyor dağlar ara sıra.
 
C.B


*ÇOCUK RESİMLERİ

 
 
Güneşi çocuklardan öğrenin
Ağzı, burnu, kaşı, gözü
Güler hep dağ doruklarında
Kuşları çocuklardan sorun
Her biri güneşten daha kocaman

Yerle gök yer değiştirir bazen
Tüm yapraklar gül pembesi boyanır
Yeşil atlar koşar güneşe doğru
Sevinçler hep portakal rengidir

Birden bir çocuk resmiyle kanatır yüreğimi
Kuşlar uçmayı bilmez güneş kör olmuş
Yağmur tedirginliği bütün renklerde
Anlarım bu çocuğun eline
Hiç portakal verilmemiş
 
 
Gönül DURANOĞLU

25 Kasım 2012 Pazar

*POLLYANNA

 
 
Sevgili Pollyanna,
Sen bu mektubu okurken
Soğuk bir doğu sokağında,
Acılarla yüklü bir faytonla dolaşıyor olacağım
Atların boynunda ziller ve pembe orlondan püsküller
Şaklayan kırbaç ve gıcırdayan tekerlekler.
 
Kömürümüz bitti tam kışın ortasında
Toz hatıra ve talaş bastık sobaya
Üşüse böyle yapardı mutlaka hazreti İsa da.
Aşkın yüzünden düşen bin parçayı
Toplamaktan yoruldum ben artık Pollyanna
 
Yolda bavulumu çaldılar
Bana hediye ettiğin o kırmızı elbise de içindeydi
Ne güzeldi
Ben kendime çilek derdim onun giydiğimde
Bakar bakar anne derdim memelerime
İnsanın memesi olması büyük bir çilektir Pollyanna
Güzeldi yine de o yıllar
Küçük sarı pütürleriyle
Ne çabuk geçti.
 
Ama zaten onu burada giymeme izin vermezlerdi
Belki artık hiç olmaması daha iyi
Çalınmış bir güzellik,
Yasaklanmış bir güzellikten daha iyidir.
Ama onu asla unutmayacağımı bilmelisin.
 
Dilerim sen pötikareli gömlekler gibi neşeli,
İri dişli bir mısır koçanı kadar
Mutlu ve yan yanasındır.
Belki bir gün beni ziyarete gelirsin
Sana krem fıstıklı ekmek ikram ederim
Artık çok mutlu olacağızlı ekmekler
Süte ekmek doğrar ve
Papara papara diye şarkı söyleriz.
Sen ruhumun misafir odasında uyursun,
Süt ve gözyaşı lekeli yumuşak yer yatağında.


Didem MADAK

23 Kasım 2012 Cuma

*MÜEBBET TUTKUN


 

yüzünü güneşe dönen adam
güne, güneşe meftunsun
gözlerin ufukta,
bakışların uzakta,
ötelerde arama sevgiyi
elini siper et güneşe
eğil biraz
içindeyim
yüreğinde çözülmemiş düğümlerin gölgesindeyim
 
yüreğine tutunmak isterken
döne döne gönlünün taş basamaklarında kaybolmuş
kavimler göçünden kalma
kelimeleri unutulmuş
yitik bir lisanım
elest bezminde yolu çizilmiş
sapağı kör, izi silinmiş cılgayım
boşuna arama
sorma neredeyim
kendini bildiğinde
bulacaksın beni

mahkumlar kaçmayı hayal ederken
bir ben
gönlünden sürülmeden
aşkına müebbet tutkun
gözlerinde tutuklu
can evinde kalmak istiyorum
sanki dünya içeride
hep ben dışarıda kalıyorum...
 
Zeynep Özmen



*BAŞIMIN BELASI

Haydi artık gidelim bu kapıdan
Işık söndü ayaz bastı gönlüm
Tanıyanlar nerden diye sormadan
Terk edelim sokağını
Gönlüm gönlüm…
Başımın belası..
Yavaş yavaş alışalım geceye ,
Umut etme ne yarına seneye,
İki de bir tutupta pencereye
Dönüp dönüp bakma artık
Gönlüm gönlüm gönlüm
Başımın belası…
Şimdi şurdan çıkacağız caddeye
Yaralıyız belli etme kimseye
Yardan kalan bu ateşi sinede
Yaka yaka kül olalım
Gönlüm gönlüm
Başımın belası….
Yavaş yavaş alışalım geceye ,
Umut etme ne yarına seneye,
İki de bir tutupta pencereye
Dönüp dönüp bakma artık
Gönlüm gönlüm gönlüm
Başımın belası
Mazlum ÇİMEN

*ÖZLEDİN Mİ BENİ


"Her öğretmen öldüğünde gökten bir yıldız kayarmış"
Aramızdan ayrılan öğretmenlerimize ithaf edilmiştir.
Celali BOYLU

Dediydin ya hani”Çocuklar beni özlerseniz bulutlara bakın.”
Bir güvercin uçtu uçtu bulutların arasından ,
Geldi yüreğime,şuracığa kondu.
O sendin değil mi ?
Bana göz kırpıp öpücük yolladın değil mi?

İlk gündü…Gözlerim sulu suluydu da ,
Yüreğim sevinçle doluydu.
Ama korkuyordum ha .
Okuduğun masaldaki kuş vardı ya ,
Hani yeni doğmuş tüysüz kuş .
Aynı onun gibi korkuyordum korkudan.
Ama sen okşadın ya saçlarımı ,
Geçti bütün korkularım o zaman.
O günü hatırladın değil mi ?

Hani portakal topluyorduk ya ,
Halil düşmüştü ağaçtan.
O zaman ne gülmüştük değil mi ?
Hani bir keresinde evden iki dilim reçelli ekmek getirdiydim…
Hani çilek reçelli…
Hani bir dilimini sana verdiydim…
Unutmadın değil mi ?

Hani gözlerime bakarak “Unutma beni .” dediydin ya
Ben seni hiç unutmadım.
Top oynardık senle.
Pikniği , sonra müze gezisini unutmadım.
Unutmak mümkün mü?
Kahverengi düz saçlarını ,gözlerini,kara elbiseni,
Siyah ayakkabılarını,kırmızı kazağını unutmadım .
Ya sen?
Mavi önlüğümü unuttun mu?
Hani mora çalan soğuk maviydi…
Bir de kırmızı kurdele vardı yakasında hani.
Hatırladın değil mi ?

Hastalanmıştın bir şubat tatilinde .
Hani şehir hastanesine götürdüydük seni .
Sonra başı tülbentli yeşil örtülü bir sandıkla geri getirdiydiler ya seni.
Köyüne gömülmekti vasiyetin hani…..
Kavuklu hoca “nasıl bilirdiniz” dediydi ya ..
“Severim, iyi biriydim”dedim.

Şimdi toprağın altında benden uzakta olsan da
Mutlusun değil mi ?

Dün bulutlara bakıyordum da…
Bir güvercin uçtu uçtu…..
Geldi şuracığa,yüreğimin tam üstüne kondu.
Öğretmenim o sendin değil mi ?
Bana göz kırpıp öpücük yolladın değil mi?

Alıntı

21 Kasım 2012 Çarşamba

*BİR EŞİT DEĞİLDİR BİRE...


 
 
durmaksızın bağırıyordu Öğretmen
tahtanın önünde
kızgın mı kızgındı
tebeşir tozluydu elleri
ama arka sıradakiler
kimi pestil paylaşıyor
...
kimi karıştırıyordu elindeki resimli dergiyi

denklemleri yazıyordu coşkuyla
düzgün el yazısıyla
zalimlerin yürek rengi tahtanın üstüne

"BİR EŞİTTİR BİRE "

öğrencilerden biri kalktı ayağa
diğerleri kalkmadı - bu her zaman böyledir-
ve yanlıştır dedi bu denklem yavaşça
çocuklar şaşkın gözlerle süzdüler onu
öğretmen duraksadı

sordu ayaktaki çocuk
DİYELİM HER İNSAN BİR BİRİM
EŞİT MİDİR YİNE BİR BİRE

sessizlik
- ne güç bir soru -
kızdı öğretmen
evet dedi

gülümsedi ayaktaki çocuk
diyelim her insan bir birim
neden gümüş yüzlüsü ay gibi üstün
neden zenci olanı feryatlarla altta
alt üst eder bu denklemi
her insan bir birim olursa

güldü çocuk
eğer bir eşit olsaydı bire
kim yaşatırdı soyluları varlık içinde
kim örerdi çin seddini
eğer bir eşit olsaydı bire
kimin yüzünde şaklardı kırbaç
kim koyabilirdi kuşları kafese

sustu öğretmen
dinledi, mahzunlaştı

yazdırdı çocukların defterine

 " BİR EŞİT DEĞİLDİR BİRE"
 

 Şair Ahmad SHAMLOU

20 Kasım 2012 Salı

*YAKAMOZ GÖZLER



Işığını kısıyorum sızı üreten acının
Kundaklanmış ihanete son veriyorum
Bir maviyi öpüyorum bir de yeşili,
Gözlerin gözlerimin mutlak hakimi…
...

Hüzzamdan hicaza koşarken yürek,
Basıyor içimi şarap rengi bir akşam.
İnip menekşe sesli balkonundan gözlerinin
Giriyorum turuncu benizli zamanın koynuna…

İpotek koyuyor gözlerindeki ışık ömrüme,
Suskun gülüşlerde gardiyan sessizliği.
Bir sis gibi yayılıyor içime imgen, bir de
Gitmekten son anda vazgeçen yalnızlığım…

İstemem yola düşüp gelmesin bahar!
Solsun içimdeki yalnızlığın çiçeği.
Umut merhemi yeter gelgitli acılara,
Razıyım hayat fincanında kalmış telveye…

Ey gözlerinde okyanus taşıyan güzel!
Bilemedim gökkuşağının rengi ne?
Bir paragraf umut üflesen ruhuma ne olur?
Büyük harf kederler kuşatmadan içimi…

Rengi menekşeden olsun kokusu hanımeli,
Raks etsin içimde sensi sarı başaklar.
Zengin sevinçleri yaysın kokun zamana,
Öpeyim gülüşünü yakamoz gözlerinden…
 

 Durmuş Ali ÖZKALE-ADANA
"DUR ARTIK ZAMAN" Adlı Kitabından Alıntıdır.

19 Kasım 2012 Pazartesi

*BU GECE BENDEKİ CANIMA

 
 
Bu gece
ben giderim resmim kalır,
belli ki bir hevesim kalır,
gözüm arkada kalmaz,
Seni göresim kalır..

Sesim kalmaz,
sözüm kalmaz,
yarım kalır bir öykücük,
bozulmuş bir tılsım kalır.

Güze ulaşır vakit
kurur dallar,
ayaz kalır...
Gece çöker baykuş öter,
yaşanmamış bir yaz kalır.

Söner içimdeki yangın,
direnen kımıl, göğ ekinler,
açar güneş,
mevsim ilkbahara döner,
yemyeşil bir tınaz kalır.

Alaca renkler susar,
ortada tek “beyaz” kalır.
Çürür düzen zulüm biter,
kar altında gülüm biter,
vakit ulaşır yolum biter,
bir de yasak “adım” kalır.

Toplatılır yazılarım,
yakılır dizelerim,
kurutulur gözlerim,
geride genç ölüm kalır.

 
Hasret GÜLTEKİN

*SENİ BİN YILLIK HASRETLE SEVDİM

 
 

Bir garip yolcuyum
uzak,
çok uzak diyarlardan geldim
asırlar ötesinden yorgunum
ellerim boş, boynum bükük
gözyaşı dolu heybemde
yalnızca kalbimi alıp getirdim sana
ayrılıklarla delik deşik kalbimi
başka bir şeyimde yoktu getirecek

Bir mecnunum
yüreğimde Leyl-i yollar
koynumda ayrılık türküleri
saçlarımda kızıl çöl rüzgârı
ve dudağımda kırık dökük şiirlerle
yalnızlıklar boyu özlemlere akan nehirler gibi
bad-ı saba ile geçip Leyl-ü Bahar’ı
tanımadığın memleketlerden
bilmediğin kentlerden hasret getirdim sana
her adımda ağlayarak...
türkü türkü koklayarak yolları...

Yıllar yılı
bir seni, bir de hasretini mühürledim yüreğime
kilit üstüne kilit , zincir üstüne zincir vurdum
bir damladan derya yaptığım gözyaşlarıma
sattım anahtarını
yıldızlar dizerek hasretin ak saçlarına
adım adım arşınladım yolları...

Bülbülüm
gönlünün altın kafesine tutsak
bir kanadım ateşler içinde
bir kanadım gülistan
aç pencereni
sana demet demet hasret
bulut bulut yağmur getirdim gözlerimden
al sevdamı sevdana kar
ömrünü ömrüme
sarıl bir öpümlük gül gibi...
kokla...

Bir göçmen kuşum ben
göğünü yitirmiş kelebek
bir kanadım aşk dolu
bir kanadım hasret
gör ki, yürek pare pare,
gör ki, ayrılık tane tane gözlerimde
dinmek bilmeyen bir özlemle
al kat yalnızlığımı yalnızlığına…
hasretimi hasretine ekle
türkü kokulum...

Uzak
çok uzak diyarlardan geldim
yüküm ağır…
yıkıldım kapına yorgun
tut elimden kaldır beni
düşsüzüm, düşlerine al
soluksuz sevişmelerine sakla
gel uzan yanıma sarıl bir asır
bin yıl hasretini çektim
bir güle sığdır beni...


Nuri CAN


18 Kasım 2012 Pazar

*ÇEKMECE

 
Büyüklerle ben yapamıyorum
çocuklar da almıyor beni oyunlarına
devlet dairesinde
yangından kurtarılmayacak
sıkışmış bir çekmece gibiyim
açılamıyorum sana

Kardeşiyle sokaklarda hep
bir örnek giydirilen sen
nasıl sevmezsin eşitliği
yürürken düşen çoraplarını
aynı hizaya getirmek için
annen değil miydi önünde diz çöken

Öpüşme sahnesinin tam ortasında
içeri girdiğin yazlık sinemanın
yer göstericisiyim
yürüyorsun fenerimin ışığında
yer: Kız Kulesi
ve sonu ayrılıkla bitecek
hüzünlü bir aşk filmini oynuyor
beyaz duvarında

Bir kez olsun çıkmazken ağzından
seni sevdiğimi
her gün söylememi yadırgama
bil ki bu şehirde
iskelenin verilmesini
beklemeden atlarım vapurlara

Son karesi gibi Red Kit'in
batan güneşe doğru
sürerken atımı
gitme kal demeni bekliyorum
ama yalnızca
rüzgar çekiştiriyor atkımı
 
Sunay AKIN


*ŞİMDİ NEDENSE

 
 
şimdi nedense her şeyde
ansızın dağılan kelebek tadı

biliyorsun en bakımlı bahçe
sessizliktir
gülüşler oraya sürgün edildi
...
acıların kardeş olduğunu
kimse anlayamadı

sevdalarda olsun, ilkyaz ölümlerinde olsun
geçit vermeyen akarsu olmaz
gülün kendini işlemek için
çırağı ya da ustası yoktur

çocuklar! bağışlayın beni
sözlerimi boz üveyiklerin
hırçın tuzuna batırıp bakın
hüzünden daha kötü bir yolaçıcı olabilir mi?

şimdiye kadar olmadı

ama şimdi, nedense, her şeyde
ansızın dağılan kelebek tadı

Hilmi YAVUZ

17 Kasım 2012 Cumartesi

*DENİZİN DELİSİ




Unutmak mı?
Delisin...
Gitmesemde bekler orada deniz.
Gelirsem, bilmelisin
Benim beklememdir burada deniz.
Gitmek gibi geleceğim
Denizin delisine
Delinin denizi gibi
...
O ne kadar giderse...
 

 Özdemir ASAF



16 Kasım 2012 Cuma

*VEDA

 
 
Konuş sevdiğim
Yüreğinin şarkısını söyle bana
Gece karanlık, yıldızlar bulutların arkasında yitip gitmiş
Rüzgar iç çekiyor yaprakların arasında
Bırak çözeyim saçlarını, kulaklarımı göğsüne bastırayım
Ve orada o tatlı yalnızlıkta gözlerimi kapatıp
Kalbinin mırıltılarını dinleyeyim yüzüne hiç bakmadan
 
Bende bakamam
Dayanamam gözlerine, tut ellerimi
Gitme aşkım gitme böyle ne olur gitme
Böyle sensiz çaresiz bırakma beni
 

Söylediklerin bitince
Sessiz oturalım hiç kımıldamadan
Yalnız ağaçlar fısıldaşsın karanlıkta
Ve öylece bitsin gece
Birbirimizin gözlerine bakıp, ayrı ayrı yollara gidelim
Konuş sevdiğim...
Yüreğinin şarkısını söyle bana
 
Kim bırakmış kim
Kim bırakmış seni söyle, tut ellerimi
Gitme aşkım gitme böyle ne olur gitme
Böyle sensiz çaresiz bırakma beni
Güller duruyordu gecenin içinde
Sarı güller...
Ne olur koparma, dedim
O kadar güzel duruyorlar ki orada
Ah!... dedin, biz de birlikte güzeldik
Ve koparıp gülleri bıraktın ellerime
 
 
Kenan IŞIK


*AÇ KAPIYI BEN GELDİM

 
 
Korka korka değil, usul usul değil
Elim yüreğimde çarpa çarpa geldim
Aç kapıyı bak ne diyeceğim
Bir senin ellerinden, bir senin gözlerinden
Dişlerinden dudaklarından
Nergisler Ocak ayında açtı
Kendimden bahsetmeyeceğim
Yediveren güllerden
Duvardan sarkan güllerden
Çocuklardan, sabah erken okula giderlerken
Atlardan bahsedeceğim
Kan ter içinde atlardan.

Aç kapıyı bak ne diyeceğim
Ne kadar küsülü çocuk varsa barıştırdım, oynuyorlar
Tam kırk çeşit sarmaşık gül buldum
Penceremin dibinde açacak.
Ekinleri dolu vurmadı,
Çekirge gelmedi,
Kurak olmadı.
Yorgunum demeyeceğim,
Bir evimiz olsa demeyeceğim,
Yüreğim daralıyor demeyeceğim.
Bir baksan gözlerime
Başını çevirmeyeceksin,
Yürüyüp gitmeyeceksin,
Elini çekmeyeceksin.
Bir baksan gözlerime
Dağda yakılmış ateşler göreceksin.
Aç kapıyı kim geldi bak
Bak nasıl havalandı güvercin.
Açmam diyemezsin artık,
Aç!
 
Berrin TAŞAN
 

15 Kasım 2012 Perşembe

*BÜYÜME EMİ ÇOCUK...


 

Büyüme be çocuk !....
Ne bu telaşın; hayatının en beyaz sayfasındasın.
Örselenmişliğin, incinmişliğin yok.
Yüreğin kadar saf,yüreğin kadar güzelsin..
Baktığın gibidir herşey;
Gözün de, yüreğin de
Farkındalıklar yoktur düşüncende...

Büyümek istersin !..
Bilirim....
Öyle kolay gelir ki, sana hayallerin.
Ve .. büyüyünce;
Bunları gerçeğe çevirmelerin.
Zor gelir sana beklemek, zamanla büyümek.
Oysa ne güzeldir,
Çocuk olmak...
Hayatın her anını, çocukça ;doyasıya ,çığlık çığlığa yaşamak.

Büyüme çocuk emi!... Sakın büyüme.
Büyürsen eğer;
Sevginin anlamı boyut değiştirecek,
Doğanın cömertliğinde bile acıyacaksın,
Her şeyin anlamı değişecek.
Mevsimlere yükleneceksin.
En çokta sonbaharlar içini acıtacak,
Hüznü yaşayacaksın..
Yada;
yağmurlarında ıslanacak, dolup taşacak, seller basacak yüreğini, boğulacaksın...
İlkbaharından medet umacak,çiçek açmak,nefes almak isteyeceksin..
Denizler !.deniz olmaktan çıkacak.
Dalgalarının hırçınlığını seyredip,işitip
Kendi yüreğindeki okyanusun gelgitlerini dindirmeye çalışacaksın..
Avuntun olacak denizin med cezir i..

Mantığın la,yüreğin in çelişkili dansını yaşıyacaksın içinde..
Salınacaksın biraz..Sonra sında savrulacaksın..
Elin kolun bağlanacak,dilin lal olacak..
Öyle anların olacak ki..
Beden acısı düşünmeden, o yüreği çıkartıp atmak isteyeceksin;
Kör kuyuların en derinine...

Bir gün gelecek kii !..
Sevmeleri denemekte zor gelecek..

İşte çocuk!...
O zaman..
İşte tam o zaman;
Sen hep çocuk olmak,çocuk kalmak isteyeceksin..
Göreceksin!..
Çocuk yüreğinle sevmenin ; ne kadarda zararsız ve güzel olduğunu..

Sakın!...
Sakın ha!....
Büyüme emi çocuk!........


Filiz



14 Kasım 2012 Çarşamba

*BEKLE BENİ

 
 
Tek bir haber bile çıkmasa uzaklardan
Saçma da olsa bekleyişin
Yalnız sen olsan bile bekleyen beni
Bekle beni

Bırak beklemekten usanmış dostlarım
Öldüğümü sansınlar benim
İçme anılar gibi acı
İçme sakın o şaraptan

Yağmurlar içinde bekle beni
Karlar tozarken bekle
Ortalık ağarırken bekle
Kimseler beklemezken
sen bekle beni


Konstantin SIMONOV


 
 
 
 

13 Kasım 2012 Salı

*BUGÜN EN ÇOK SENİ ÖZLEDİM

 
 
Bugün en çok seni özledim
Önce rüyamda gördüm seni
Kalktığımda sen vardın aklımda
Yanımdaydın
Sanki seninle geçirecektim tüm günü
Bu sefer mutluluk verdi özlemin bana
Bütün gün sana yoğunlaştım…
Öğleye dogru acıtmaya başladı özlemin
Gülüşün aklıma gelmeye başladı….
Sonra camın önüne gittim bi sigara yaktım…..
Giderek beynimi kemirmeye başladı duygularımın karmaşıklığı
ve çaresizliğim midemi bulandırıyordu
Beklemiyordum artık aramanı
Özlüyordum işte…..
Yanımda uyumanı,doya doya gözlerini seyretmeyi istiyordum ama yoktun işte
Bugün her şeyi seninle yapmak istedim.
Bir de olacakmış gibi bir sürü hayal kurdum
Onlar da mutlu eder gibi oluyor ama gerçekle yüzleşince geçiyor
işte…
Sonra da içimdeki yorgunluk ve küskünlük…
Şımarıklıktan nefret eden ben bugün seni şımartmak istedim..
Kendim için yaşayan ben bugün senin için yaşamak istedim
Bugün en çok seni özledim ben
Bütün alışkanlıklarını,ne biliyim yürüyüşünü falan göresim geldi…
Bir dokunuşunu, bir bakışını, sesini duymayı…
 
Mustafa HEBİP

*ARTEMİS VE ORİON'UN AŞKI



Artemis günün birinde uzun boylu iri yapılı fakat çok yakışıklı bir avcı olan Orion'u görerek ona aşık oldu. Öyleki bir zamanlar kendi kendine aldığı evlenmeme kararını bile unutup bu yakışıklı avcı ile evlenmek istedi. Fakat Apollon kızkardeşinin bu dev cüsseli mahlukla evlenmesini uygun bulmuyordu. Kız kardeşini vaz geçirmek için çok uğraştı ;ancak Artemis onu dinlemedi. Kardeşinin Orion'a duyduğu sevginin ne kadar büyük olduğunu görüncede bunu kıskanmaya başladı. Ne söylerse söylesin kardeşi Artemis'i vaz geçiremeyeceğini anlayınca hileye başvurarak Orion'u ortadan kaldırmaya karar verdi. Birgün Orion denize girmiş yüzüyordu. Kıyıdan o kadar uzaklaşmıştı ki, başı kara küçük bir nokta gibi görünüyordu. Apollon kızkardeşini yanına çağırdı, uzaktan görünen kara noktayı ona göstererek "Oraya kadar okunu gönderebilirmisin ?" dedi. Artemis heyecanla yayını hazırlarken o kara noktanın sevdiği erkeğin kafası olabileceğini nerden bilecekti ki. Yayını çekti ve ok fırladı. Çok iyi nişancı olan Artemis'in oku tam hedefi vurmuştu ve Artemis bilmeden sevdiği erkeği başından vurmuştu. Bu ölüm onu çok üzdü günlerce bulutların ardına gizlendi gök yüzünde dolaşmaz, geceleri yeryüzünü aydınlatmaz oldu. Sonunda bir gün babasının yanına giderek ondan Orion'u bir takım yıldız olarak gök yüzüne çıkarmasını istedi. Zeus ta kızının bu arzusunu yerine getirdi.

12 Kasım 2012 Pazartesi

*İTHAF

 
 
Küçüğüm, sen şimdi onsekizindesin
Güzelliğin gün günden dillere destan
Hatıramda herbiri seninle canlanan
İzmir’in günlerinde gecelerindesin
 
Sönmüş yanardağlar, kaleler eteğinde
Yüzyıllardır uyuyan şu bizim İzmir
O âşık kadınları, levent erkekleri nerde?
Sahiden yaşayıp göçtüler mi kimbilir?
 
Balkonlara, yalılara dalar düşünürüm
O günler uzaklaşan yelkenlerin peşi sıra
Akan bulutlar gibi geçmiş: ne iz, ne hâtıra!
Sır şimdi bunca güzel hayat, güzel ölüm!
 
Sır şimdi gözyaşları, saadet dilekleri
Bize gelen yüzyılların hikâyesi sır
Eski İzmir diye ne varsa şunun bunun bildiği
Yaşlıların kırık dökük anlattığıdır
 
Aşkı şehirler yaratır, şehirler yaşatır
Ben gönlümce yaşadım, gönlümce sevdim
Bilirim saadetim, yalnızlığım bundandır
Seni bulduğum, kaybettiğim günden bilirim.
 
Aşklarının tarihi bir şehrin tarihidir diyorum
Gün gelir aşklariyle anılır şehirler anılırsa
Niyetim sevdalı sözler etmek de olmasa
İzmir için ne yazarsam sana adıyorum!
 
 
Necati  CUMALI

*AŞK


 
Bir kadının dudaklarında değildir aşk.
Bedeninde hiç değildir.
Aşk kadının göz kapaklarındadır.
Kadın göz kapaklarında saklar o adamı.
Ne kadar yanarsa yansın canı ağlayamaz bazen.
Sımsıkı yumar gözlerini.
... Adam hep orda kalır.
Kadın asla bırakmaz adamı.
Kadın asla vazgeçmez ondan.


Özdemir ASAF

9 Kasım 2012 Cuma

*KASIM DÜŞÜNCESİ

 
 
Ben, uzun boylu kavağım
Bozulmuş telim duvağım,
Kasım rüzgârı alacağın olsun
Ne kuş yuva yapar başıma,
Ne ot biter gölgemde ne yosun
Vay benim garip başıma,
Bir işe yaramadım.
Ben, boz bulanık bir ırmağım
Benden usanmış toprağım,
Her sene Kasım dendi mi
Delirir tekmil kardeşlerim;
Ben de kapıp koyuverdim kendimi
Ötesini aramadım
Ötesini soramadım.
Ben dumanını yitirmiş dağım
Nerde benim dumanlarım,
Hani benim çobanlarım,
Siperdeki askerlerim?
Sisler arasında büyüyen parmağa
Uzanam dedim uzanamadım,
Varam dedim varamadım.
Ben, o geceki bayrağım
Dumlupınar’dan İzmir’e sallanan;
Bakmayın yarıda durduğuma,
Çok şükür
Gönlüm eskisi kadar,
Ne var ki şu Kasım rüzgârına
Göğüs geremedim.
Ben, mavisinden olmuş denizim
Kimseye zararım dokunmaz,
İşte balıkçıların yüzü
Bir ben bilirim çektiğimi
Kıyılarım bile anlamaz,
Öyle korkulu bir düş bu
Yoramadım.
Ben 1933 doğumlu
Ali Osman oğlu Nuri
Erzurum’un dağ köylerinden,
Nöbetçi gelmişem Rasattepe’ye,
Boyun burar ağlarmışam
Elini öpemedim paşam,
Yüzünü göremedim.
 
 
Mustafa Necati KARAER

*ŞAH BEYİTLER-95

 
 
 
Beni çevrile öldürse dimen ol yâra kanludur
Halâl olsun ana kanum yiğitdür delikanludur
                                                                   NECATİ
Yârim beni öldürürse sakın ona eli kanlıdır demeyin!
 O;  yiğittir, delikanlıdır. Ona kanım helal olsun.
Sevgiliye verilen değeri en güzel ifade eden beyitlerden biri. 
 Sevgiliden gelecek her türlü beladan dolayı onun suçlanmasını istememektedir.
 
Yorumlayan:
 
İ.Cemal TORUN
Özel Adana Gündoğdu Lisesi
T.Dil.Edb.Öğrt.

8 Kasım 2012 Perşembe

*VAROLUŞ ( SARI YAPRAK)

 
 
Bir ağaç bütün görkemi ile yaşam bağışlıyor
Ve bir yaprak
Sararmış
Ömrünün son demlerini yaşayan
Ve son bir gayretle can damarına bağlanmış
Bir tek rüzgar
Tek bir esinti artık düşmanıdır sarı yaprağın
Can damarından onu ayıracak bir tek bir esinti yeter yitmek için
Ve sonra
Son bağlantısı kopar
Yere düşer
Önce gözü ağacına,
Can damarına takılır
Bir özlem belirir yüreğinde sarı yaprağın
Yere düşerken son bir defa
Son bir defa baharın güzelliğini
Ve yeşillikler içinde tabiata bağışladığı o güzelliği yaşar yeniden
Ve toprak
Yeni yurdu
Bir gariplik bir yalnızlık
Can damarı ağacın dibinde bir sarı yapraktır
Hüzünle bakar ağaca
Yaşam ağacına
Toprak kucaklar sarı yapragı
Toprak ana katar kendine sarı yaprağı
Şimdi toprağa karışmış
Toprak olmuştur sarı yaprak
Ve yaşam agacının köklerini görür
Ona can bağışlayan sevgili ağacının kökleri
Sevinçle bakar köklerine
Toprağın bir parçasıdır sarı yaprak artık
Ve can ağacına besin olmaktadır
Köklerine yaşam ağacının yaşam verendir şimdi
Geldiği
Kendisine can veren ağacına yaşam bağışlayandır sarı yaprak
Şimdi yeşil yapraklara
Yaşama yeniden merhaba diyen yeni canlara
Yeni yeşilliklere yaşam verendir sarı yaprak
Bilir bunu
Görür
Ve tekrar yaşam ağacına karışır
Ama bu sefer can veren olarak
Anlar sarı yaprak
Anlar bu dairenin anlamını
Yaşamın amacını görür
Yeşil yaprakken bahar sevincini de sever o zaman
Sararmış bir yaprak olarak toprağa ağır ağır düşüşün hüznünü de
Ve can aldığı ağaca
Can vermenin sevincini yaşar
Şimdi bilir O hersey kendisinden doğar
Ve canından bir parça olur herşey
Bir dönüşümdür bu bilir
Gelişmedir hersey anlar
Sever hüznü de sevinci de
İkisi de kendisidir çünkü görür.. anlar ve bilir
Bir yaprakken ulu ağacın bir dalında
Şimdi her parçasındadır artık yaşam ağacının....
 
 
Gassan SATAR


5 Kasım 2012 Pazartesi

*YARIN

 

"28 Mayıs 1925  &  5 Kasım 2006"
 
 
birşeyler olacak yarın
duruşundan belli
kırdaki atların
bulutların koşuşundan belli
kazışından köstebeklerin toprağı

karıncaların telâşından belli
birşeyler olacak yarın
belki bir tomurcuk
belki bir ağacın düşen yaprağı
belki de bir çocuk

pek o kadar göremesek de uzağı
kuşların uçuşundan belli
birşeyler olacak yarın
öbürgünden önemsiz
yarından önemli


Bülent ECEVİT

4 Kasım 2012 Pazar

*NAZ'LA NİYAZ



Naz dedi ki: Belki bu geceden sonra ne gözlerimiz buluşur ne ellerimiz.
Gerçeğin rengine vurgunum ben,
senin yalancı ateşine pervane değilim…
Kavuşmanın da ayrılığında aşkı hatırlattığına inanırım;
O yüzden ne ayrılıktan ne de vuslattan bahsetme.
Karanlık sabahı özletir,özlem bir değirmendir,AŞK öğütür…

Niyaz dedi ki: Ne olur bir damla vuslattan bahsedelim,ayrılığı aşkın lugatinden silelim.
Sen benim gerçeğimsin beni kendinle vurdun,
ben sana hem ateş hem pervaneyim.
Ayrılığı vuslatta buluşturalım,bişeyciği kalmaz..
Karanlığı sabaha alıştıralım,yüzü aydınlansın.

Naz dedi ki: Hep benim çemberimde dolanıp durma,
git biraz gönlümden öteye,beni bekleyip durma.
Bu sevda yangınını yakınlardan seyredip durma.
Bilesin,söndüren ben olacağım ümitlerini,ümitlere aldanıp durma.

Niyaz dedi ki: Başım döndü,ne olur bu çemberi döndürüp durma.İki gönül bir oldu,gayrı öteye gidemem ki…
Hasret öyle çabuk büyüdü ki,engel olamadım.
Sevda yangını beni yakmaz,ısıtır.Ümitleri söndürme,gemileri yakma.
Yaksan da bu denizlerden elbet bir geçen bulunur.

Naz dedi ki: Ateşi savdım kül istyiorum.
Aşina değil,el istiyorum.Vuslat değil,terk istiyorum.

Niyaz dedi ki: Sen sende oldukça,sen bende oldukça,
ne ateş kül olur,ne aşina el olur.Ne vuslat terke döner,ne terk vuslatı bırakır.

Naz dedi ki: Elveda Niyaz!
Vedalar bile “El” bugün.Gönlüme uyan yar bulamadım,
bulmak da istemedim,istek de istemedim.

Niyaz dedi ki: Ne olur veda edip gitme,
gönle uyar yar bulunur,yeter ki sen iste,istemeyi iste.
Ne olur naz etme!..

Naz: nazlanıp hiçbir şey söylemedi…

alıntı

3 Kasım 2012 Cumartesi

*DAHA BİTMEDİ ÇOCUK


 
Adını kumsallara yaz ve ilk dalganın sesiyle yıka ruhunun seni hep korkutan gizlerini.
Adını kumsallara yaz ve bir melodinin şiirselliğini yaşamaya bak doya doya sabah saatlerinde.
Çöz içindeki çocuğun zincirlerini,ardından ayakkabılarını çıkar ve dalgalara bırak ayaklarını.Dökülsün dudağından hiç eksilmeyen bir çocuk türküsünün mısraları...
Sönmüş yıldızlara, kaybolan aya ,bir kez daha yeniden doğan güneşe kaldır kollarını ve hatırla küçüklüğünü,saflığını,çocuk bakışlarını hatırla...
Hayal kırıklıklarını bırak dalgaların koynuna.Acılarını havaya savur ve hiç tatmadığın bir sele bırak kendini...
Baksana tek başınasın o sahilde.Duygularından korkma sakın ve bil ki hiç yoktur ve olmayacaktır yarın...
İnsan sesine ihtiyacın yok ,hesabı kitabı geride bırak artık,unutma ki geride bıraktığın herşeye istediğin an nasılsa başlayacaksın yeniden.
Kendini dinle ve anla,o sonsuz yalnızlığında evrenin bir parçası değil,ta kendisi olduğunu unutma...
Boş işleri geç bir kalemde,olabildiği kadarını iste,olabildiği kadarıyla yetinmeye bak ve bir misafir olduğunu düşün.
Görkemli mutlulukların olmadığını bil ve bir de mutluluğu ancak ve ancak senin yaratabileceğini...
Günahınla içindeki iblisin dansına izin verme ama o kadar da korkma günahlarından be çocuk...Ve tepen attığında öyle bir kararlı ol ki ;çek al şeytanın kollarından günahlarını.Devam edecekse yalnız devam etsin dansına iblis..Bil ki,en büyük günah bile daha masumdur şeytanın kendisinden..
Dağ sularının berraklığında bakmaya çalış hayata ve kendini affetmekten korkma.Zira sen evrenin kendisisin,böyle bir hakkın vardır çocuk...
Yosun tutmuş milyonlarca yıllık taşlara yaz adını şimdi ey çocuk...Yaz ki sende sonra gelecek çocuklara bir isim,anılar ve yaşanmışlıklar bırak.
Zamanı değil belki ama ben yinede söyleyeyim bak; giderken herkes gibi sende tek başına gideceksin.Ve kuşlara ne kadar yakınsan o kadar onurlu olur gidişin.
Nasıl olursa olsun gidişin,sana söz veriyorum;
"Dalgaların melodisinin ulaşabildiği bir başka zamanda,bir başka kumsalda seni bekliyor olacağım."

alıntı