30 Kasım 2009 Pazartesi

*ÖZLEM !




Kime dokunsam sensin
Kimi çağırsa dudaklarım...
Başımın tacı, canım efendim.
Görünmez çığlıklarımı gören
Eğilmez başımı öpensin.
Sen bir deniz derinliğisin
Uslanmak bilmez kederler ülkesi...
Coşup yağan fırtına sessizliğim
Kül kedisi yorgunluğunda kalbim
Masalcı ninesini arıyor

Ahmet Hamdi TANPINAR

*SÖYLENEMEYEN



Ben, sana ne söyleyebildim ki bunca zamandır? ..

Yağmur bırakmadan geçen bulutlar gibiydi zihnimdeki düşünceler;
dilime düşmeyen, sözcüklere dönüşmeyen! ..
Ben, sana ne söyleyebildim ki bunca zamandır? ..

Her zaman fazla oldu söyleyemediklerim, söyleyebildiklerimden! ..
Her zaman; bir bilinmez lisandaki çözülmez şiirleri koklayıp, hissettirmeye çalıştım sana...
Her zaman biraz daha zaman kolladım seslenmek için sana, ve her zaman hayıflandım;
Ben, sana ne söyleyebildim ki bunca zamandır? ..

Kendi karanlığında; güneşe görünmek için karar veren bir tohum gibiydim...
Zordu çıkmak gömüldüğüm çamurdan;
Ama güzeldi!..

Sen güzeldin ve ben, güzelleşiyordum seni düşündüğümde!..
Kendi karanlığında; güneşe görünmeye karar verip yeşillerini giyen bir tohum gibiydim...

Boyutları değişiyordu hayatımın...
Yani, değiştiren sendin boyutlarını hayatımın; büyüyordum, gelişiyordum, genişliyordum...
Söyleyebildiklerimden çoktu her zaman, söyleyemediklerim; bu yüzden kelimelerimin arası açılıyordu!..

Sığdıramadığım her duygu; iki kelimemin arasındaki boşlukta gizli...
O yüzden, yazdıkça parmaklarım,,, ve işte yine o yüzden söyledikçe dilim topallıyor!..
Toparlayamıyorum zihnimi...
Seni özlüyor, ve terliyorum özledikçe;
Seni koklamak için..
içimdesin...

Muammer ERKUL

26 Kasım 2009 Perşembe

*ÖLÜMSÜZ AŞK


*SIĞINAK















Sözün yine hep aşktan yanaysa
sevgilim sen sakla bir kaçağı
belki yorgun ve yaralıdır hâlâ
ölüm basmıştır son sığınağı
Sus ve sadece dinle sessizliği
perdeleri çek ışıkları söndür
bir selam bir haber gönderir belki
sesleri hiç duyulmayan dostlar
Bir cigara sar bitlis tütününden
bir çay demle sonra, anısı kalsın
bekle başında onun sabaha dek
Belki benim sana böyle sığınan
yapayalnız ve öylesine yorgun
kimliği duvarlarda kalan bir kaçak

Ahmet TELLİ

*BİR SEVDA TÜRKÜSÜ



Sokul yanıma,
çığlıklar dolarken kentin sokaklarına
yirmidört ayar yankılar düşer dağlardan.
Üşürüm kar giyinmiş ağaçlar gibi
sımsıkı tut ellerimi
ki,
bir kır çiçeği
korkusuzluğuna ulaşayım.
Tuz ekmek ve şarap kadar kutsal,
okunması düşlenen bir kitabın
el değmemiş koyakları kadar gizemli,
sevdaya ait ne varsa içimde
sırtımda taşıyorum akşamları.
Rüzgarın baştan çıkarıcı çağrısına kapılıp
ipini koparan uçurtma gibi
çılgın olmak istiyorum,
bu yüzden,
görmüyor musun kollarım
sana uzanıyor savaş alanının
tam ortasından
Peşimde kanıma susamış canavarlar var,
gecenin sabaha yakın olan kısmında
çalı ol
yapraklarının arasına al beni,
dikenlerin batmasın ama.
Çocuklar kadar berrak pınarlar
olsun avuçlarında,
bir yudum içtiğimde
ay kanatlarını tak
gözlerime gözlerinle
yak beni yüreğindeki ateşle.
Karınca gölgesi olsan bir öğle üstü,
uyusam uykuların en derininde,
mermer yontular görsem düşümde,
kılıfından çıkarsam ölümü
rasgele öpsem ağustos gibi yanan göğsünden,
uyandığımda sen yoksan
haykırsam, haykırsam, haykırsam...

A. Kadir BİLGİN

24 Kasım 2009 Salı

*HAYATTA KARARLAR BİRER KİBRİTTEN İBARETTİR






Adamın Biri
Bilge Bir Kral Olmakla Ün Salmış Olan
Kralın Yanına Gider.
Krala Şunu Sorar
‘Efendim Söyleyin Bana Hayatta Özgürlük Var mıdır? ‘
Kral ‘Elbette’ der,
‘Kaç Bacağın Var Senin? ‘
Adam Soruya Şaşırarak ‘İki efendim’ der.
Kral ‘Pekala, Tek Bacağının Üstünde Durabilir misin? ‘
‘Elbette’ Diye Cevap Verir Adam.
Kral ‘O Halde Hangi Bacağın Üstünde Duracağına Karar Ver’.
Adam Biraz Düşünür ve Sol Bacağı Üstünde Durmaya Karar Verir.
‘Tamam’ der Kral
‘Şimdi de Öteki Bacağını Kaldır.’
Adam Şaşırır ‘Bu imkansız kralım’ der.
‘Gördün mü? ‘ der kral ‘
Özgürlük budur.
Sadece ilk kararı almakta özgürsün.
Ondan sonrasında değil.’

Tiziano Terzani’nin “Atlı Karınca da Bir Tur Daha” adlı kitabında
Okuduğum bu küçük öykü yıllardır tartışılan özgürlük kavramı
üzerinde bir kez daha düşünmeme yol açtı.
Hayat gerçekten böyleydi.
İlk kararı alıyordun ve gerisi o ilk karara bağlı olarak
gerçekleşiyordu.
Hayat hata kabul etmiyordu.
İlk kararın doğruysa işler yolunda gidiyordu
ama eğer yanlış bir karar aldıysan,
herşey zincirleme yanlış gidiyordu.
Mesela mesleğini seçerken…
Hasbelkader, iyi düşünmeden, yeteneklerinin farkında olmaksızın
bir meslek seçtiğinde ömür boyu işini zorla yapmaya mahkum oluyordun.
İşinin başındayken başka bir iş yapmayı özlüyordun.
Ama biliyordun ki; özgürlüğünü kullanmış ilk kararı vermiştin ve
Yeniden başlama cesaretin yoktu.
Bazı insanlar vardı hayatta…
Onlar ise her şeyi ardlarında bırakıp yeniden başlayacak kadar
cesurlardı. Ama sen onlardan biri olamıyordun.
Bunca emek bunca çalışmayı sanki çöpmüş gibi bir çırpıda atıveremiyordun.
Oysa göz ardı ettiğin bir şey vardı. Hayat çok kısaydı
Ve mutsuz olduğun işlerle zaman öldürmek
aynı zamanda ruhunu öldürmekle eş anlamlıydı.
Evlilik konusunda da iyi karar vermek gerekiyordu.
Yanlış bir karar aynı evde yaşayan iki düşman yaratabilirdi.
Aşk zorunluluğa dönüşebilir ve hayatını cehenneme çevirebilirdi.
İlk kararı alıyordun, bu konuda özgürdün
ama devamında senin kararına bağlı olmayan
pek çok şey gerçekleşiyordu.
Hayat kararlardan ibaretti ve kararlar birer kibritti.
Doğru yerde ateşlediğinde seni ısıtacak ateş,
çorbanı kaynatacak ateş oluyordu,
yanlış yerde ateşlediğin vakit ise
içinde bulunduğun evle birlikte seni de yakıyordu.
Hayat öyle basite alınacak bir oyun değildi.
Oyunun kurallarını bilmen ve ona göre oynaman gerekiyordu.
Ama çoğu zaman oyunun kurallarını bilmek yetmiyordu.
Çok daha önemli olan başka bir şey vardı.
Kendini bilmek…
Ne istediğini, neyin seni mutlu edeceğini ve kim olduğunu,
Neler yapabileceğini bilmek zorundaydın.
Ancak o zaman doğru kararlar veriyor ve
mutlu bir hayata sahip oluyordun.
Ve kararlar birer kibritti…
Ya kendini yakıyordun ya da ısıtıyordun…

Teşekkürler Dr.Emine KAFES

23 Kasım 2009 Pazartesi

*SENEDE BİR GÜN




Gönlümde açmadan solan bir gülsün
Her zaman gamlıyım her zaman üzgün
Beklerim yolunu aylar boyunca
Yeter ki gel bana senede bir gün
Ağarsa saçlarım
Solsa yanağım
Adını anmaktan yansa dudağım
Bu aşka canımı adayacağım
Yeter ki gel bana senede bir gün

Zeki MÜREN

*SARIKAMIŞ DRAMI


Fotoğraf: Hürriyet Gazetesi


Müzik eşliğinde okuyunuz

‘Onları teslim alamadım. Çünkü...’
Rus Kurmay Başkanı Pietroroviç, anilarinda Sarikamış’a kavusan o bir avuç kahramani söyle anlatacaktir:

“Ilk sirada diz çökmüş beş kahraman. Omuz çukurlarina yasladiklari mavzerleri ile nisan almislar. Tetige asilmak üzereler. Ama asilamamislar. Kaput yakalari, Allah’in rahmetini o civan delikanlilarin yüreklerine akitabilmek istercesine semaya dikilmis, kaskati... Hele biyiklari, hele hele biyiklari ve sakallari! Her biri birer fütuhat oku gibi çelik misal. Ya gözler?.. Dinmis olmasina ragmen su kahredici tipinin bile örtüp kapatamadigi gözleri!.. Apaçik!.. Tabiata da, baskumandana da, karsisindaki düsmana da isyan eden ama Allah’ina teslimiyetle bakan gözler... Açik, vallahi apaçik!..

Ikinci sirada öyle bir manzara ki, hiçbir heykeltras benzerini yapmayi basaramamistir. O ürkütücü ayaza ragmen, saglarinda fisekleri debelenerek üzerlerinden atmaya tenezzül etmemis iki katirin yaninda baslari semaya dönük, alti masal güzeli Mehmed... Sandiklari bir avuçlamislar ki, hayati biz ancak böyle bir hirsla avuçlayivermisizdir. Öylesine kaskati kesilmisler.

Ve sag basta binbasi Mustafa Nihat. Ayakta... Yarabbi, bu bir ayakta durustur ki, karsisinda düsmani da, kâfiri de, lanetlisi de Allah’in huzurunda diz çöküs halinde gibi. Endami, düsmani dize getiren bir tekbir velvelesi gibi. Belinde, fiseklerinin yuvalarini tipi ile kapatmaya bütün gece düsen kar bile razi olmamis. Sol eli boynundaki dürbünü kavramis. Havada donmus, Kale sancagi gibi... Diger eli belli ki, semaya uzanip rahmet dilerken öylesine taslasmis. Hayrettir, basi açik. Gür erkek kömür karasi saçlari beyaza bulanmis...”

Ve Moskova’daki askeri müzede sergilenen bu satirlarin sonu söyle biter: “Allahuekber Daglari’ndaki Türk müfrezesini esir alamadim. Bizden çok evvel Allah’larina teslim olmuslardi. 24.12.1914 Persembe.”

Sarıkamış altın bulak
Soğanlı'yı biz nerden bilek
Bizim uşak göycek gezer
Ağca zıbın kara yelek

Yüz başılar bin başılar
Tabur tabur karşılar
Bir kar yağar ince ince
Yatan şehitler ışılar

Gözünü sevdiğim eşe
Tekerin dayandı taşa
Seferberliği durdur
Elin öpem Enver Paşa


Fotoğraf: Hürriyet Gazetesi

*ANLARSIN




Bir gece habersiz bize gel
Merdivenler gıcırdamasın
Öyle yorgunum ki hiç sorma
Sen halimden anlarsın
Sabahlara kadar oturup konuşalım
Kimse duymasın
Mavi bir gökyüzümüz olsun
Kanatlarımız dokunarak uçalım
İnsanlardan buz gibi soğudum
İşte yalnız sen varsın
Öyle halsizim ki hiç sorma
Anlarsın

Cahit KÜLEBİ






22 Kasım 2009 Pazar

*SİSLİ BİR MAZİDEN UZAKTA


SİSLİ BİR MAZİDEN UZAKTA
YALNIZCA SANA YAKIN..
GÖNLÜMÜN DALGALARINDA
SEVGİM KALSIN
BİTMEYEN RÜYALARIMDA HEP SEN VARSIN ..

bir özlem var içimde uzaklara dogru
engin denizlere sana,ve aşkımıza
sisli bir maziden uzakta
yalnızca sana yakın
gönlümün dalgalarında sevgim kalsın
bitmeyen rüyalarımda hep sen varsın...

*SEVGİLERDE





Sevgileri yarınlara bıraktınız
Çekingen, tutuk, saygılı.
Bütün yakınlarınız
Sizi yanlış tanıdı.

Bitmeyen işler yüzünden
(Siz böyle olsun istemezdiniz)
Bir bakış bile yeterken anlatmaya herşeyi
Kalbinizi dolduran duygular
Kalbinizde kaldı
Siz geniş zamanlar umuyordunuz
Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
Yılların telaşlarda bu kadar çabuk
Geçeceği aklınıza gelmezdi.

Gizli bahçenizde
Açan çiçekler vardı,
Gecelerde ve yalnız.
Vermeye az buldunuz
Yahut vakit olmadı

Behçet NECATİGİL

21 Kasım 2009 Cumartesi

*BENİ UNUTMA




Bir gün gelir de unuturmuş insan
En sevdiği hatıraları bile
Bari sen her gece yorgun sesiyle
Saat on ikiyi vurduğu zaman
Beni unutma

Çünkü ben her gece o saatlerde
Seni yaşar ve seni düşünürüm
Hayal içinde perişan yürürüm
Sen de karanlığın sustuğu yerde
Beni unutma

O saatlerde serpilir gülüşün
Bir avuç su gibi içime, ey yar
Senin de başında o çılgın rüzgar
Deli deli esiverirse bir gün
Beni unutma

Ben ayağımda çarık, elimde asa
Senin için şu yollara düşmüşüm
Senelerce sonra sana dönüşüm
Bir mahşer gününe de rastlasa
Beni unutma

Hala duruyorsa yeşil elbisen
Onu bir gün benim için giy
Saksıdaki pembe karanfilde çiğ
Ve bahçende yorgun bir kuş görürsen
Beni unutma

Büyük acılara tutuştuğum gün
Çok uzaklarda da olsan yine gel
Bu ölürcesine sevdiğine gel
Ne olur Tanrıya kavuştuğum gün
Beni unutma

Ü.Yaşar OĞUZCAN

*SEVMEK

pimp myspace profile


Erimek tadılmamış hazların ortasında
Sevgiden kanatlarla bir boşluğa yükselmek
Yaşamak dolu dizgin ve her gün biraz ölmek
Zevklerin sonsuzluğa açılan sofrasında
Akar ta, içimize çeşmelerinden sükun
Dopdolu göllerinde gezer beyaz bir kuğu
Huzur; o sevilmeyen kaplerin unuttuğu
En eski bir seraptır ellerinle sunduğun
Büyük bir yangın gibi ateşin dudaklarda
Duyarken özlemini en uzak bir yıldızın
Sırrına eremeyiz nasıl yandığımızın
Bir gün o ateş bizi alev alev sarar da.
Ne kadar tutuşsak boş, hala yanmak isteriz
Ellerindeki bir şey çeker bizi derine
Bir büyü varmış gibi dalarız gözlerine
Biliriz kanılmasın, yine kanmak isteriz
Bir rüyadan silkinip görürüz tek gerçeği
Çeker bizi o tutku eşiğinden ölümün
Anlarız hayallerin bizi terkettiği gün
Dünyada tek gerçek var, SENİ SEVMEK GERÇEĞİ

Ümit Yaşar OĞUZCAN

20 Kasım 2009 Cuma

*MEVLÂNA DİYOR Kİ:




“İki parmağının ucunu gözüne koy.
Bir şey görebiliyor musun dünyadan?
Sen göremiyorsun
diye bu âlem yok değildir.”


MEVLÂNA

18 Kasım 2009 Çarşamba

*BAKIŞ AÇISI HER ŞEYDİR..




 Bir  kadın sabah kalkmış, aynaya bakmış ve
kafasında yalnız üç kıl saç görmüş.

"Hımm, demiş galiba bugün saçımı örgü yapacağım!"
Öyle de yapmış, günü de harika geçmiş!

Ertesi gün kalkmış,
aynaya bakmış,
Kafasında iki tel saç kalmışmış....
"Hımm, demiş,
"Bugün saçımı ikiye ayıracağım demiş."
Dediğini de yapmış, harika bir gün geçirmiş..

Bir ertesi gene kalkmış,
aynaya bakmış, kafasında tek tel saç var.
"Tamam, tamam demiş...artık bugün at kuyruğu yaparım..."
Öyle de yapmış ve çok çok güzel bir gün geçirmiş...

Daha bir ertesi,
aynaya baktığında,
Kafasında bir tek tel bile kalmamışmış!
"yaşasın!" diye bağırmış.
"Bugün saç derdim yok!"

Bakış açısı her şeydir!
Gerektiğinden kibar ol!
Tanıdığın herkes kendi savaşını yaşamakta zaten!

Basit yaşa,
Cömertçe sev,
Yürekten düşün sevdiklerini,

Tatlı konuş.......
Hayat, fırtınanın geçmesini beklemek değildir ki!...
Yağmurda dans etmeyi becerebilmektir!.

Teşekkürler Sümeyla

16 Kasım 2009 Pazartesi

*HER ŞEY SANA BAĞLI




Bir ânı bir şarkı kıvılcımlandırabilir
Bir hayali bir çiçek uyandırabilir
Bir ağaç bir ormanı başlatabilir
Bir kuş ilkbaharı müjdeleyebilir
Bir gülümseme bir arkadaşlığı başlatabilir
Bir tokalaşma bir ruhu canlandırabilir
Bir yıldız denizdeki bir gemiye yol gösterebilir
Bir kelime bir amacı belirleyebilir
Bir oy bir ulusun yaşamını değiştirebilir
Bir güneş ışını bir odayı aydınlatabilir
Bir mum karanlığı dağıtabilir
Bir gülüş sıkıntıyı alteder
Bir adım her yolculuğu başlatır
Bir kelime her duayı başlatır
Bir umut ruhlarımızı ayaklandırır
Bir dokunuş şefkati anlatır
Bir kâlp neyin doğru olduğunu bilebilir
Bir tek insan, farkı yaratabilir
Görüyorsun, HER ŞEY SANA BAĞLI


14 Kasım 2009 Cumartesi

*DENİZ YILDIZI



Yazı yazmak için okyanus sahillerine giden
bir yazar, sabaha karşı kumsalda dans eder
gibi hareketler yapan birini görür.
Biraz yaklaşınca , bu kişinin sahile
vuran denizyıldızlarını, okyanusa atan genç bir
adam olduğunu fark eder. Genç adama yaklaşır:
- Neden denizyıldızlarını okyanusa atıyorsun?
Genç adam yanıtlar;
- Birazdan güneş yükselip, sular çekilecek.
Onları suya atmazsam ölecekler. Yazar sorar;
- Kilometrelerce sahil , binlerce denizyıldızı var.
Ne fark eder ki?
Genç adam eğilir, yerden bir denizyıldızı
daha alır, okyanusa fırlatır.
- Onun için fark etti ama...

*BİR GÜN


Apansız uyanırsan gecenin bir yerinde
Gözlerin uzun uzun karanlığa dalarsa
Bir sıcaklık duyarsan üşüyen ellerinde
Ve saatler gecikmiş zamanları çalarsa
Bil ki seni düşünüyorum.

Bir vapur yanaşırsa rıhtımına bin, açıl
Örtün karanlıkları masmavi denizlerde.
Ve dinle kalbimi bak nasıl çarpıyor nasıl?
O bütün özlemlerin koyulaştığı yerde
Bil ki seni bekliyorum.

Bir sabah gün doğarken aç perdelerini, bak
Sevinçle balkonuna konuyorsa martılar
Kendini tadılmamış derin bir hazza bırak.
Dökülsün dudağından en umutlu şarkılar
Bil ki seni istiyorum.

Gecelerden bir gece uyanırsın apansız
Uzaklarda elemli, garip bir kuş öterse
Bir ceylan ağlıyorsa dağlarda yapayalnız
Ve bir gün kabrimde bir sarı çiçek biterse
Bil ki seni seviyorum.

Ümit Yaşar OĞUZCAN

13 Kasım 2009 Cuma

*YORUMSUZ














"Çalışmadan, yorulmadan, öğrenmeden rahat yaşama yollarını aramayı alışkanlık haline getirmiş toplumlar, önce haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini kaybetmeye mahkûmdur."
Kemâl ATATÜRK

12 Kasım 2009 Perşembe

*ŞAH BEYİTLER-29


Aşk resmin âşık öğrenmek gerek pervâneden
Kim yanar gördükte şemin âteş-i sûzânına
Fuzûli
Âşık,aşkın ne olduğunu öğrenmek istiyorsa pervaneye( ışığın-ateşin- etrafında dönen kelebek);
çünkü pervane, mumun yakıcı ateşini görünce kendini o ateşe atar.
Bir İran'lı şair"Ey bülbül, sen aşkı pervaneden öğren;
o bîçarenin canı gitti de sesi çıkmadı"demiştir.
Gülün aşığı bülbül bile aşk konusunda pervaneden geri kalır.Bülbül öter, feryat eder;
ancak pervanenin bu acısını dışa vuracak bir sesi bile yoktur.
bu yüzden onun aşkı daha fedakâranedir.
Şeyhülislam Yahya Efendi bir beyitinde bülbül-pervâne kıyaslamasını şöyle ortaya koyar:
"Arz-ı niyâzı bülbül-i zârın figanladır
Pervâne-i belâzadenin yâne yânedir
Dertli bülbül yalvarışını feryat ederek gösterir; belaya uğramış pervâne ise yanarak kendini ifade eder.

Hzl. İbrahim Cemal TORUN
Özel Adana Gündoğdu Koleji
T.D. ve Edb.Öğretmeni

10 Kasım 2009 Salı

*ATATÜRKÇÜLÜK NEDİR?




Sayın Kurucum, Sayın Müdürlerim, Değerli Öğretmen Arkadaşlarım ve Büyük Atatürk’ün emanetçileri Sevgili Gençler;

Sizlere Atatürkçülük kavramından bahsetmeden önce Türk ulusunun karanlıklarını aydınlığa, umutsuzluklarını umuda, karamsarlıklarını güvene dönüştürerek Cumhuriyetimizi kuran; çağdaş ve özgür bir ülkede geleceğe güvenle, gururla bakmamızı sağlayan Ulu Önder Atatürk’ün manevi huzurunda saygıyla eğiliyor, “ruhu şad olsun” diyorum ve sözlerime şair Y.Doğan ERGENELİ’nin dizeleriyle başlamak istiyorum. Şair diyor ki:

Bir Bayraktır Mustafa Kemal;
Çekilmiş kalelere, rüzgârda dalgalanan.
Bozkırın bağrında yol alan kağnılara,
Işık tutan, güç veren, yol bulan...

İşte Sevgili Öğrenciler;
Atatürkçülük ışığımız, gücümüz, yolumuzdur.
Atatürkçülük sorumluluktur, görevden kaçmamaktır; geleceği şimdiden yakalamak; azimli, kararlı ve özverili olmaktır; atılımcı, ilerici, çağdaş olmaktır; yüz yıllar öncesini değil bin yıllar sonrasını hedef almaktır. Bu bağlamda Atatürkçülük; zirvesi daima yükseklerde olan bir tırmanışın, sonsuzluğun mücadele dolu öyküsüdür.
Atatürkçülük; Cumhuriyet döneminde Atatürk’ün önderliğinde, baş döndürücü bir hızla gerçekleştirilen yeniliklere sahip çıkmak, Atatürk ilkelerini içten benimsemek ve eksiksiz uygulamaktır. Böylece Atatürk’ün ülküsü olan tam bağımsızlığımızı ve toplumsal bütünlüğümüzü korumak; bilimi yani aklın egemenliğini etkin kılmak; halkın yaşam düzeyini yükseltmek; durmadan çalışarak az gelişmişlikten kurtulmak ve kalkınmak; Atatürk’ün düşlediği gerçek ve çağdaş demokratik yönetimi bütün kurumlarıyla gerçekleştirebilmektir.
Atatürkçülük; ayırıcı, bölücü, ırkçı değil; birleştirici, bütünleştirici; her türlü dini düşünceye ve inanca saygılı olmaktır. Çünkü Atatürkçülük özgürlükçüdür; özgürlüğün en kutsal bir hak olduğuna inanır. Bu nedenle baskıya, korkuya, sindirmeye ve bunları araç olarak kullanan zorba yönetimlere karşıdır.
Atatürkçülük; barışçıdır, her türlü saldırganlığa ve emperyalizme karşıdır. Çünkü temel ilkesi “Yurtta barış, dünyada barış”tır.
Atatürkçülük; ulusal kültürü yüceltmeyi ve dilde bağımsızlığı amaçlar. Bundan dolayıdır ki kültürde ve dilde ödünsüz millilikten yanadır.
Atatürkçülükte kadının da her yurttaş gibi yönetimde söz sahibi olması en temel haktır;Çünkü Atatürkçülük; uygarlığın gereği olarak kadın-erkek ayırımı yapmaz; aksine kadını ailenin temeli sayar.
Atatürkçülük; her türlü iç ve dış sömürüye karşıdır, ulusal kaynakların ulusal çıkarlar doğrultusunda kullanımını öngörür.; kayıtsız ve şartsız millet egemenliğinden yanadır, gücünü halktan almayan, halka dayanmayan yönetimleri benimsemez.
Atatürkçülük; ileriye, uygarlığa, her türlü yeniliğe açık; Türk ulusunu orta çağdan yeniçağlara yönelten ilerici bir akımdır; ezilen, sömürülen mazlum ulusların uyanmasını, bağımsızlıklarını kazanıp kalkınmalarını sağlayan ilk ulusal kurtuluş hareketidir.
Sonuç olarak Atatürkçülük; toplumsal yönden adaletçi, dengeci, birleştirici; ekonomik ve siyasal yönden bağımsızlıkçı, emperyalizme karşı, özgürlükçü, ulusçu ve devletçi; felsefi yönden akılcı, lâik, gericiliğe ve tutuculuğa kapalıdır.

Sevgili Gençler;
Çağdaş dünyada onurlu bir Türk vatandaşı olarak yaşamak için Atatürk ilkelerine, inkılâplarına, Türkiye Cumhuriyeti`ne sahip çıkmak ve bu değerleri sonsuza kadar korumak başlıca görevimizdir. Bu görevden kaçmanın tarafımızdan açıklanacak bir mazereti kesinlikle olamaz, olmamalıdır.

Hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum.
M. Zeki YOLLU
Özel Gündoğdu Koleji T.Dili v.Edb.Öğretmeni
10/Kasım/2009

*"KALPAKLI SÜVARİ" Yİ ARIYOR VE RAHMETLE ANIYORUZ




Gecenin arkasında bir yerde
Ufaldıkça gaz lambaları
Nehrin omuzlarına yaslanıp yaslı bir dindar
Yalnızlıktan soğumuş dağlar
Kalpaklı bir süvari dolaşırmış gizlilerde
Köylüler böyle diyorlar
Yatsıları
Nal sesleri duyulur mu yağmur olursa

Ne mümkün en ulus havalarda duyulacak
Erzurum'a doğru şah damarın oynar gibi
Gören eden yok her nasılsa
Kalpaklı olduğunu biliyorlar
Kemah köylüğünde fakir fukaraya azık dağıtsaymış
Üçer arşın kefenlik
İçlik ve mintan
Birer kese sarı lira cep harçlığı
Olur mu olmaz mı arsıı bilinmiyor
Tılhas'ta bir kağnıya dokunmasıyla bir ne halsa
Araba traktöre tebdil olmuş
Allah tarafından
Tercan toprağındaki kerametini
Anlata anlata bitiremiyorlar
Köylüler böyle diyorlar
Gecenin arkasında bir yerde
Ufaldıkça gaz lambaları
Nehrin omuzlarında yaslanmış yaslı ve dindar
Yalnızlıktan soğumuş dağlar
Kalpaklı bir süvari dolaşırmış gizlilerde
Yatsılarda
Kemal Paşa diyorlar.

Attila İLHAN

9 Kasım 2009 Pazartesi

*ŞAH BEYİTLER-28



Meh durdu mukabil sana buldukça kemâl
Gördü ki özünde sence yok hüsn-i cemâl
Bu gayete yetti incelip gamdan kim
Za'f beden ile bedr iken oldu hilâl

Fuzuli

Ay büyüyüp dolunay olunca kendini seninle karşılaştırmaya,
boy ölçüşmeye kalkıştı;
fakat gördü ki kendinde seninki gibi güzellik yok .
bu düşünceyle-kıskançlıkla-öyle kederlendi ki eriyip gitti ve ayın ondördü iken hilâl haline geldi.

Ayın hilâl veya dolunay olması doğal bir durumdur.
Şair bu olayı hüsn-i tâlil sanatı yaparak başka bir sebebe bağlıyor.
Ayın hilâle dönmesini kendindeki güzellik noksanlığını görüp kıskançlığa düşüp kederlenmesine ve bu kederden eriyip gitmesine bağlıyor.
Hzl. İbrahim Cemal TORUN
Özel Adana Gündoğdu Koleji
T.D. ve Edb.Öğretmeni

6 Kasım 2009 Cuma

*GÜLÜMSÜYORUM



 


 
sokakta giderken,kendi kendime
gülümsediğimin farkına vardığım anlarda
insanların beni deli zannedeceğini düşünüp
gülümsüyorum

Orhan VELİ

5 Kasım 2009 Perşembe

*UMUT YAPRAKLARI



Öyle bir ilk yaz ol ki korkut yaprakları,
Öyle bir son yaz ol ki tut yaprakları,
Sararıp dökülürken güz rüzgârlarında
Ardında savrulsunlar, unut yaprakları.
Sevinçlerinde onlar vardı, hüzünlerinde onlar
Seninle yeşerdiler, seninle soldular..
Olsunlar senden sonra da umut yaprakları.

Özdemir Asaf

4 Kasım 2009 Çarşamba

*YAŞAMAK, SEVMEK ve ÖĞRENMEK



Aşıklar sadece daha iyiyi umut etmeyi değil,
onu yapmak için çaba göstermeyi de öğrenirler.
Aşkı sıradan şeylerin tutsağı yapmak, onun tutkusunu almak
ve onu sonsuza kadar yitirmek demektir.

Gerçek sevgi, kimin daha kârlı çıkacağını düşünmeden
bir insana vermeyi düşünmektir.

Engellere üzerinden aşılacak fırsatlar olarak bakarsak
sadece çözüm bulmakla kalmayız,
kendimizin genel sorun çözme yeteneklerimizi de artırırız.

Sevgi yetişmek için en verimli toprağı sunar bize.
Sevgi, eski yaraları açmak değildir, onları kapatmaktır.
Ayağa kalkıp yaşamaya devam etmek demektir.

Kalp; tutkularımızın yaşadığı yerdir.
Çok narindir, kolayca kırılır ama inanılmaz derecede esnektir.
Kalbi aldatmaya çalışmanın anlamı yoktur.
Onun yaşaması bizim dürüstlüğümüze bağlıdır.

Yaşam; sevgiyle de korkuyla da yürütülse her zaman
bir serüvendir. Korku; yaşamın sınırlandırılmasıdır, hayırdır.
Sevgi; yaşamın özgürlüğe kavuşturulmasıdır. "Evet" deyin.

Derdin ne kadar oturmuş, görünüşün ne kadar umutsuz,
yanlışın ne kadar büyük olduğu hiç fark etmez.
Sevgiyi yeteri derecede anlamak hepsini yok edecektir.

Olgun insan, pek çok yol, pek çok çözüm ve
pek çok sonuç olduğunu bilir. Sevgi kusursuzlukta ısrar etmez.
Ama kim olduğumuz ve nasıl davrandığımız arasındaki
önemli ilişkiyi fark etmemizi gerektirir.

Ne kadar akıllı ya da duyarlı olursa olsun
herkesin yanlışlık yaptığını ve herhalde de yapmaya
devam edeceğini görüp bilmek rahatlatıcı bir şeydir.
O yüzden; neden kusurlarımızı kabul edip,
insan soyuna katılmıyor ve rahatınıza bakmıyorsunuz?

Kendilerine inananlar ve yaşadıkları an'a güvenenler
yaşamı en keyifli bulanlardır. Bunlar, geçmişin pişmanlıklar değil,
anıları depolayacak bir yer olduğunu, geleceğin korku değil,
umutla dolu olması gerektiğini öğrenmişlerdir.
Ve bizim sadece günümüze ihtiyacımız vardır.

Sevmekle geçen bir yaşam; asla sıkısı olmayacaktır.

“SENİ SEVİYORUM" demekten asla bıkmayın ve sakınmayın.

Sadece kalp için hasat zamanı yoktur.
Sevgi tohumu sonsuza dek yeniden ekilmelidir.

Leo Buscaglia

3 Kasım 2009 Salı

*SEVİYORSANIZ EĞER



Seviyorsanız eğer;
Geç kalmayın sakın aşkınızı
söylemeye
telgraf çekin, telefon edin,
mektup yazın...
Uçaklara, trenlere
tüm taşıtlara binin...
Koşun, arayın, bulun,
haber gönderin, birine anlatın...
Duvarlara yazın, ağaçlara kazıyın...
Yani deneyin bütün olanakları,
hiç olmazsa; iki yaprak
samanlı kağıda yazın...
Ama sakın geç kalmayın!
AŞKINIZI SÖYLEMEYE...

Özdemir İNCE

2 Kasım 2009 Pazartesi

*ŞAH BEYİTLER-27



Zinhâr eline âyine vermen ol kâfirin
Zira görünce sûretini büt-perest olur
Bâki

O kâfirin(Sevgilinin) eline sakın ayna vermeyin; çünkü aynada kendi yüzünü görünce putperest olur.
Sevgili güzelliğinden ve merhametsizliğinden dolayı puta benzer.Kâfir ise küfür ehli demektir.
Şair, sevgilisinin hem put kadar zalim, hem de put kadar güzel olduğunu ifade ediyor;
çünkü put taştan veya tahtadan yapılır.Yani taş kalplidir.
Bu yüzden sevgilisinin aynaya bakmasından endişe duymaktadır.

Hzl. İbrahim Cemal TORUN
Özel Adana Gündoğdu Koleji
T.D. ve Edb.Öğretmeni