Bu Blog'da,beğendiğim ve dostlarımdan gelen şiirler, denemeler,kısa öyküler,gazeller, şah beyitler, Atatürk ile ilgili yazı ve fotoğraflara ulaşabilirsiniz.
28 Eylül 2013 Cumartesi
25 Eylül 2013 Çarşamba
*RENKLİ BALONLAR
Ne derin burkuluştu o
Acısı mutluluğun en güzeli
Aşk\'tan bahsediyorum anlıyor musunuz?
Mutluluğu bir başka şeydi onun.
O bahar sabahları kadar ılık,
Utangaç öpüşler kadar gizli,
Onaltı yaş kader güzel,
Taze menekşeler gibi körpe,
Susuz rakı gibi acı
Aşk\'tan bahsediyorum anlıyor musunuz?
Sizin de unutulmuş mektuplarınız var mı?
Siz de resim sakladınız mı dolabınızda?
Siz de sevdiniz mi?
N e başka bir özleyişti o..
Pencere camlarında akşam güneşi
Gözbebeklerinizde bır damla bulut
Kitaplarınızın arasında kuruttuğunuz çiçek
Kalbinizi gagalayan küçük kuşunuz.
O\'nun ismi, O\'nun sesi, O\'nun resmi.
Renkli balonlar gibi uçuşunuz
Sonra.... sonra kaskatı gerçekler
Bir masal kahramanısınız yapayalnız
Umutlar kaf dağının ardında kalmış
Parça parça kırılıvermiş dünyanız.
Bir sigara içimi kadarmış deli gençlik
Aşk bir nefes dumanmış.
Şarkılar başka türlü ağlatmış sizi:
\"Meğer sevmek de boş şeymiş,
\"Meğer vuslat da bir anmış.\"
Şemsi BELLİ
*YALNIZ SANA YAZILMIŞ ŞİİR
Bilmem ne yükünün kervanı geldi
Şiirime düştü kuş ağıtları
Dedi gam dağıdır Kerem yükledi
Al kana boyadı ak kâğıtları
Güvercin pırıltılarından düşler çıkarmanın ustası
adımı bir bakışta değiştiren elem
Yâni dağ gibi yüreklerle söyleşen şiir
çeşmelerden düşler çıkarmanın ustası
Bir buluttan alıp ötekine damlayan hüzün
Ellerini göğsüme uzat al içimi değiştir
Ellerini ellerime almadan
Yüreğinin hallerini sormadan
Düşler görüp huylarını bilmeden
Yoluna düşürdüm sözden atları
Büyüttüğün sevda ağıtlarını unut türküler söyle
Sesini şiirlere söylet, şiirlerine hasretini
Düşlerinde yeni sabahlar gör
yanına ister beni al ister şiirlerimi
Her söz sana uzatır kendini
Şiirdeki her ses senin
Seni söylemeye daha vakit var
Seninle kaldırmaya şiirin duvaklarını
elini arar sabrın kırk düğüm ötesinde yeşeren
Yaşamayı eteklerinden tutar sesindeki ışık
Bir de içimizde hasretin demirden parmaklarını
Ak alnına yazdım hasret sözünü
Söyleyelim aşk halinin azını
Fırsat vermez felek görsek yüzünü
Bin yıla döndürür bir saatleri
23 Eylül 2013 Pazartesi
19 Eylül 2013 Perşembe
*GÖZLERİN GÖKYÜZÜNDE BİR DOLUNAY
diyelim ki sessiz gecede poyraz
sis çökmüş o heybetli dağlara
yurdun da kar altında, gözlerin gök-
yüzünde bir dolunay
diyelim ki sınamışsın uzaklığın ihanetini
seslere çarpmış sesin
ama ulaşmamış nefesin
diyelim ki şarabın dökülmüş, suların kesik
bu hayat seni bir oyuncak sanıyor
diyelim ki sana çıldırmak yasak, sana ağlamak
yasak, yarın yasak, düş yasak sana
diyelim ki üşüyorsun kısacık bir ömrün sığınağında
bir çay bile ısmarlamıyor hayat!
diyelim ki lekesiz hiçbir şey kalmamış artık
sis çökmüş güvendiğin dağlara...
kederli bir süvari ol
orda! sen orda
bırakma atını mahmuzlamaktan
bıkma bu puştlar panayırında
berrak nehirler aramaktan!
yaslı bir kışa rehin düşse de günler
kalbindeki tomurcuğu bahara büyüt
o tomurcuk düşlerin yağmuruyla ıslansın
(o tomurcuklar ki bahçedir bir gün insanlığa güllerden
hep ilenç mi?
sevinçler de devşirmeli bu ayaz mevsimlerden!)
çünkü her insan bir limandır baş ucunda tekneler
çünkü herkesin hüznü kocaman, aşkları dalgın
kimi kesik, kanıyor şah damarından
kimi bozgunda yetim dervişan
kimi aşklarıyla, düşleriyle perişan
(yamalı yerlerinde
kanıyor hayat
tutunduğun yerlerinden
soluyor hayat...)
bu yüzden salıver düşlerini kendi uğruna yansın
salıver düşlerini ateşlere abansın!
tutunduğun yerlerinden solarken hayat
bıkma atını mahmuzlamaktan
bıkma sendeki insan için
derin uçurumlar arşınlamaktan...
yaslı bir kışa rehin düşse de günler
bir gün rüzgar esecektir suların serinliğinden
bir gün kırlangıçlar da geçecektir göğün genişliğinden
yaslı bir kışa rehin düşse de günler kalbindeki tomurcuğu bahara büyüt
o tomurcuk düşlerinin yağmuruyla ıslansın
çünkü senin de bir ütopyan varsa,
insansın...
Yılmaz ODABAŞI
18 Eylül 2013 Çarşamba
*GİTMEK
gün gelir insan anlayıverir
tek başına yaşlanan bir ağaç olduğunu
o yüzden kederi yazmak isteyebilir
rüzgarın gövdesinde açtığı yaralara
sonbaharda şaşarak öğrenirsin
yaprakların rengine inanmamayı
ve zamanın o müthiş yalanını
o müthiş yalanını tutkunun, ihtirasın
anların, anıların,
çılgın bir nehir gibi kör koşularda
yaşadıklarının ve yaşayamadıklarının
dağlarda, odalarda, avunmalarda
çoğaldın sandığın azalmalarda
ışığını yitirmiş o ölü yıldızlarda
düşen bir yaprağın son gülüşünde açan
yankısız çığlıklarda
şaşarak öğrenirsin
zamanın ve hayatın büyük sırrını
gök sadece yağmura anlatır sonsuzluğu
oysa unutur damla toprağa değer değmez
yağmurun da kederli bir ülke olduğunu
unutmaktan başka güz yokmuş gibi
ve hayattan daha gerçek bir yalan
toprağa ne söyler yağmurun sesi
bir şarkı mı, bir şiir mi, bir güz hikayesi mi
yaşlı bir ağaç olsan, çırılçıplak bir ağaç
ne söylerdin, kalbinde esip duran rüzgara?
"beni terk et
içimde sonbahardan başka bahar kalmadı"
belki de gitmektir aşk, sadece gitmek
avare bir kederi sarıp yaralarına
rüzgarın devirdiği bir ağaç gibi
köklerini sessizce bırakarak toprağa
Ayten MUTLU
16 Eylül 2013 Pazartesi
*MUHAREBE GÖRMÜŞ BİR ADAM ANLATIYOR
Muharebede ne ölüm korkusu gelir
İnsanın aklına
Ne, evi barkı düşünürsün
Gezin üst kenarın ortasından
Arpacığın tepesinden
Beğendiğin yerini seçersin hedefin
Tetiği elin titremeden çekersin
Artık karşındaki sana benzemez
O da küçük bir dükkân işletir memleketinde
O da karısını sever
Onun da senin gibi
Küçük bir çocuğu var
Aklına bile gelmez
Artık senin yaşaman için
Onun ölmesi lâzımdır.
Necati CUMALI
15 Eylül 2013 Pazar
*EY SEVGİLİ !..
Ellerime bıraktığın kırık bir yazdan sonra
Güz de böyle geçecek ey sevgili !..
Eski bir hikayenin sonunda eksilecek zaman
Viran gönül tahtını terk edecek;doludizgin bir yürek
Dilimin ucundaki aşk yanığı,
Dudağıma konup erimeyen kar tanesine şaşırdığında;
Zemheri ha bastırdı ha bastıracak !..
Unutulacak sahil kokan hatıralar
Ey sevgili !..
Artık mırıldanma iki yabancı notalı o şarkıyı
Bir asır daha sürecek iki merhabanın arası !
Öznur ÖTGEN
14 Eylül 2013 Cumartesi
*ÖZET GÖRÜNTÜLER
herkesin uzağında, o ışıksız evlerde
kapı altından giren soğuk gibisin,
birden bire basar gibi boşluğa
kar üstünde yürümek zordur, bilirsin
çünkü onun altında sevgili yatar
gecikmiş özürler, silinmiş patikalar.
dibe vuran şeylerin anlaşılmaz görkemi
annesiz girilmeyen yerlerin cazibesi,
herkesin korunduğu bu limonlukta
ey ölüm, ey yoksulların neşesi
ahşap bir dünyanın herhangi bir köşesinde
kim direnebilir bir bandonun ritmine.
bir incirkuşunun olanca titizliği
merhamete dönüşüyor her şeyi bağışlayan
kadınları düşünün geçimsiz kocaları
ne kalır geriye bir okul çıkışından
merakımı bağışlayan tertemiz bir türkü mü
yaz gibi şımartan, her öptüğünü.
eski fotoğrafların arka bahçelerinde
bir kamyon yanaşıyor bir çığlığın içine
umrumda değil artık tahlil sonuçları
tarlalar, bozkırlar, briket harmanları...
İbrahim TENEKECİ
3 Eylül 2013 Salı
*KORKARIM
ay soluk soluğa
yıldızlar akla ziyan bir irilikte
uzaydan yanmış kibrit kokuları
koklasam korkarım
koklamasam
gizli yılan ıslıklarıyla özsuyu zaptediyor
henüz birer iskelet gibi çıplak
asağıdan yukarıya ağaçları
çiçekleri uyandı uyanacak
koparsam korkarım
koparmasam
öyle yoğun bir elektrikle
çıtırdar ki saçları
kim değse tutaşacak
dokunsam korkarım
dokunmasam
gözleri bir yangın başlangıcıdir
dudakları kırmızı alarm
uğultusu şehre yayılır
sokak sokak
tutulsam korkarım
tutulmasam
Attilâ İLHAN
*EĞİTİM
Sonra bir öğretmen,
"Bize eğitimden bahset." dedi.
Ve o cevap verdi:
"Hiç kimse size, içinizdeki bilginin şafağında halen yarı uykuda olandan bir zerre fazlasını açıklayamaz.
Takipçileri arasında mabedin gölgesinde yürüyen bir öğretmen, size bilgeliğini değil sadece inancını ve sevgisini verebilir.
Eğer gerçek bir bilgeyse, bilgeliğinin evine davet etmek yerine, sizi kendi aklınızın eşiğine doğru yönlendirir.
Bir astronomi bilgini, size uzayla ilgili anlayışından bahsedebilir ama anlayışını size veremez.
Bir müzisyen her yerde var olan ritimlerle bir şarkı söyleyebilir;ancak ne ritmi yakalayan kulağı, ne de onu ekolayan sesi size sunabilir.
Ve semboller ilminde usta biri, size simgesel alanlardan söz eder, ama sizi oralara taşıyamaz.
Çünkü bir kişinin sahip olduğu ilham, kanatlarını başka birine ödünç veremez.
Ve nasıl her biriniz Tanrı'nın bilgisinde özgün bir yere sahipseniz, sizin de Tanrı'yı kayrayışınız ve dünyayı anlayışınız tek başınıza ve size özel olacaktır."
Halil CİBRAN
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)