23 Ekim 2012 Salı

*VAZGEÇMELER USTASI

 
 
Dünya kirletilmişse,
Üstünüze sıçramış
Bir şey vardır mutlaka.
Benimki aşktan bir leke,
Kazındıkça kendini temize çeken
Gizlice. Sürtündükçe kıvılcımlar saçan
Çakaralmaz renk cümbüşü işte.

Ya sizinki?
Ben vazgeçmeler ustasıyım.
Reddedemem önerinizi,
Paylaşalım elbette:
Lekeniz sizde kalsın,
Ben aşk'ı alırım sadece.
Dünya kirletilmişse,
Üstünüze sıçramış
Bir şey vardır mutlaka.
Benimki iki soluk arasında
Gelip geçen zaman.
Hangisi ölüm hangisi yaşam?

Ya sizinki?
Ben vazgeçmeler ustasıyım.
Yaşadığınız bir ömür değil mi?
Seçimi siz  yapsanız, istediğiniz sahneyi seçseniz:
İster ilkincisi olsun ister sonuncusu fark etmez ki,
- Başarımızı arttıracaktır provalardaki performansınız -
Artanıyla yetinirim zaten ben, ilk gösteri için
siz önden buyrunuz  lütfen!

Dünya kirletilmişse,
Üstünüze sıçramış
Bir şey vardır mutlaka.
Benimki korkusuz ve kuşkusuz bir aşk,
Başdöndürücü  ve anısız,
Fısıldaşmaları dalgınlıklara takılı.

Ya sizinki?
Hala anlamadınız mı?
Demiştim:
Ben vazgeçmeler ustasıyım.
Aşk'ı bana terk etmiştiniz zaten,
Üstü...kalabilir sizde...

 
Tuğrul Asi BALKAR

*SERÇE VE GÖÇMEN KUŞUN HİKAYESİ



İhanetin adı göçmen bir kuşa verilmiş,
Sadakatin adı ise; bir serçeye

Göçmen kuş bütün bahar ve yaz boyunca
Küçük köyün üstünde uçmuş serçeyle beraber

Küçük sinekleri, kurtları yemişler,
Kış yağmurlarıyla şaha kalkmış, derelerden su içmişler.

Masmavi gökyüzünde dans etmişler,
Çiçek açan ağaçlara konup, papatya tarlalarında gezmişler...

Birbirlerine söz vermiş kuşlar;
Ayrılmayacağız diye.

Ama kış gelmiş,
Göçmen kuş adına yakışanı yapmaya kararlıymış,

Serçe ise her zamanki gibi sadık
Ama sevgi de yabana atılmaz bir gerçek.

Ayrılık acı, ihanet kötüymüş serçe için
Yaşamaksa önemli imiş göçmen için.

O, baharların tatlı eğlencesiymiş sadece
Gel demiş serçeye benle beraber...

Başka bir bahara uçalım.
Serçe ise burda bekleyelim demiş yeni baharı

Ama kış acımasızdır. demiş göçmen,
Yaşayamayız burda, aç kalır üşürüz

Serçe hayır demiş korunuruz kötülüklerinden kışın beraber
Göçmen inanmamış serçeye hayır demiş gidelim.


Serçe için gitmek nasıl bir ihanetse yaşadığı yere
Kalmakta aynı şekilde ihanetmiş sevgiliye

Ve karar vermiş sevgiyi seçmiş
Uçacakmış yeni bir bahara...

Göçmen ve serçe çıkmışlar yola,
Ama serçe zayıfmış,
onun kanatları uzun uçuşlar için değil.

Dayanamayacakmış bu yola
Oysa göçmenin kanatları güçlüymüş

Çünkü o hep kaçarmış kışlardan
Hep gidermiş zorluklarından kışın yeni baharlara

Bir fırtına yaklaşıyormuş.
Göçmen hızlı gidiyormuş fırtınadan, yakalanmayacakmış

Ama serçe iyice zayıf kalmış, yavaşlamaya başlamış
Göçmene duralım demiş artık.

Biraz dinlenelim
Göçmen itiraz etmiş, fırtına demiş, ölürüz.

Serçe çok fırtına görmüş, kurtuluruz demiş.
Ama göçmen yürü demiş serçeye
birazdan okyanuslara varacağız

Serçe sevgisine uymuş ve
peşinden son bir gayretle gitmiş göçmenin
Birazdan varmışlar okyanusa

Kurtuluşuymuş bu büyük deniz
Göçmen için çok iyi bilirmiş buraları

Ama serçe ilk kez görüyormuş ve sanki
Gökyüzünden daha büyükmüş bu yeni mavi

Serçe artık dayanamıyormuş,
Son bir sevgi sesiyle seslenmiş göçmene

Artık gidemiyorum.... Göçmen serçeye bakmış,
Bakmış ve devam etmiş........

Okyanus çok büyükmüş, serçe ise çok küçük
Serçenin sevgisi de çok büyükmüş ama göçmen çok küçük...

Mavi sularında okyanusun bir minik SADAKAT ...
Yeni bir baharın koynunda koca bir İHANET...


alıntı

21 Ekim 2012 Pazar

*HER KAHVE AYNI TADI TAŞIMAZ...



Her kahve aynı tadı taşımaz...
Nerede içiyorsan, kiminle içiyorsan ona göre değişir...
Sahilde oturduğun rüzgarlı bir sonbahar günü, en sevdiğin dostun ağlarken içtiğin kahvenin tadı kederlidir...
Kahve telvesine yüreğinin acısı karışır.
Bir pazar öğle sonrası annenin 'hadi bir kahve yap da içelim' dediği kahve huzurludur...
Köpükler annenin göz bebeklerine yansır...
Dudağının kıyısında kalan küçük bir gülümsemedir...
Bir gece vakti zil zurna sarhoş birinin içtiği kahve düşülen kuyudan çıkma çabasıdır...
Koyu kıvamlı kahverengi bir ipe tutunur çıkarsın ...
Çıktığın an uyuyakalırsın...
Ferahlıktır!!!
Dostlarla içilen kahve neşedir...
Kahkahalar köpüklerin üzerinde yüzer...
Tek başına gece vakti balkonda içtiğin kahve yalnızlıktır...
Acıdır tadı... Ama garip de bir keyfi, lezzeti vardır...
Baban için yaptığın kahve sevgi doludur...
Çay bardağında, az şekerli...
Kahve gibi görünmez sana...
Ama sıcaktır, dumanı tüter ve kokusu büyülüdür...
Beklemediğin bir anda sana uzatılan kahve başkadır...
Isıtır insanın içini...
Yorgun olduğunda içtigin kahve hafifletir seni...
Kendine getirir, unutturur günün ağırlığını...
Kahve aynı kahvedir belki...
Köpüğüyle,
Rengiyle,
Dumanıyla aynı kahvedir ama,
İçilen kahveler ruhunun süzgecinden geçer,
Ve tadları değişir...
Her kahve aynı değildir bu yüzden.

alıntı

*PEMBE VE DURU

 
İnce narin kanatlı uçurtmadır kalbin
Duru yağmurlarda yıkanmış şair nefesi kokan

Bir şebnemsin ki, Şems’le buluşur güneşin bahçesinde
Yaprağına düşersin saklı kalan acıların
Mevlana’dır gözbebeklerinde ay
Döner gün boyu dalgın
Ateş olur hüznün şahdamarında

Pembe kuşkular gördüm avuçlarında akan
Saçlarını ören mahcup cihangir
Pembe mızrak taşır bakışlarında
Bilmezsin ki, seher vakti Kubbe-i Hadra’dan
Bir bumerang gibi yükselen çığlıkların
Parçalanır, hatıralarda sessiz
Bekler doğuşunu karanlıkların

Tebessümün ne kadar mumdanmış öyle
Yıldızlar çiçek kokluyor
Natürmort çizgilerinde yüzünün
Bir ter damlasında pırlantalar
Akkor bir göz oluyor ardın sıra

Şehzade yalnızlığı içindesin, elçiler
Hünkâr kırmızısı yanılgılarla gelmiş
Sürgün bir ah ve çile

Pembedir hangi rüzgâr dokunuyorsa tenin
Nasıl şuh bir ayin ki gamzelerinde renkler
Duru bir süreyyadır tenhada gölgen bile

 
Nurullah GENÇ

19 Ekim 2012 Cuma

*BELKİ SEN YOKSUN

 

Belki de sahiden bırakacaksın beni.
belki de ben bırakılması elzem
en zararlı alışkanlığım.

Belki bir hata idi benle olmak
ve hayaller kurmak.

hayallerin hepsi de
işkembe-i kübradan sallanmış şeyler
ki sırf belki de sırf


senin ellerini tutmak
ve ensene arkadan
bir öpücük kondurmak için
belki de.

belki de dünya zaten dönmüyor,
ve Pakistan'da binlerce kişi ölmedi depremde
ve donmuyor kalanları.


Şırnak'ta sevgi yok belki de,


elleri ve yüreği olan bir sevgi.

belki de küre zaten yok
ve zaten ısınmamakta yüreği,
erimemekte buzulları,
yükselmemekte denizleri.
Telef edilmiş kuşlar,
ve hatta kuş gribi yok belki de.
Belki gökyüzü bile yok.


Belki sen yoksun,
belki de ben.
Belki ve belli ki
biz yokuz sade bu dünyada,
sevgi var bizden öte
öteden beri
 
Abdullah ANAR



*ŞAH BEYİTLER-94




N’ola gizlense gün yüzün müselsel zülfün altında
Ki rûşendür nihân olur kamer gice nikâbında
                                                                ADNİ
 Sevgili; 
  "Ay,  gecenin yüzünün örtüsünde saklı olsa da nasıl ki belliyse,
  gün yüzün de birbirine bağlanmış saçlarının altında gizlense ne olacak ki?"


  Bazı gerçekler vardır ki ne kadar saklanmaya kalkılsa onların varlığı hiçbir zaman yok sayılamaz. Ay, parlaklığıyla gecenin siyah örtüsü içinden varlığını ortaya koyar. Hatta gecenin karasına inatla hükmetmek ister.
 Güzellikler, çirkinliklerin içerisinde belirginlik kazanır. Uzunun ölçütü kısadır. Beyazın saflığı ve parlaklığı siyahın yanında daha da ortaya çıkar. Aynen öyle de sevgilinin saçlarının siyahı altındaki güzellik onun sayesinde daha belirgin hale gelecektir.
 
Yorum: İ.Cemal TORUN
Özel Adana Gündoğdu Lisesi
T.D.Edb. Öğretmeni

17 Ekim 2012 Çarşamba

*TARİF ETME



Gönül bahçesinin gonca gülünü
Dermemişsen gülü tarif etme dost
Kan kalesindeki meral gölünü
Girmemişsen gölü tarif etme dost

Arı çiçek çiçek toplar balını
Sırdır hiç kimseye demez halını
Coşkun akan suda yar cemalini
Görmemişsen seli tarif etme dost

Hakikat şehrinden uzak dolanma
Sil gönül aynanı toza bulanma
Sen kendi kendini ara bul amma
Ermemişsen kulu tarif etme dost

Devran Baba fark eyledi dostunu
Gözü görmez gül ağacı bastonu
Hacı Bektaş gibi hacda postunu
Sermemişsen yolu tarif etme dost
 
 
Devran BABA


16 Ekim 2012 Salı

*ŞAH BEYİTLER-93



 

Ey reş-ki peri, mehri-jemalın ne bela hup,
Vey niluferi dek goşa halın ne bela hup.
 
"Nurmuhammet Andelip"

 
"Perileri kıskandıracak kadar güzel olan sevgilinin güzellik güneşi
ve nilüferi andıran iki beni ne âfet bir güzelliktir."



Kaynak: Engin SELÇUK

Yrd. Doç. Dr. Uluslararası Türkmen Türk Üniversitesi,
Türk Türkmen Dili ve Edebiyatı Bölüm Başkanı

*SARI

 
 
 
Bir ara sokakta öldüm…dün
Öylece yani.
Birdenbire
Boşluğa düşer gibi, sarı bir sessizliğin içinde
Granit duvarlı binanın anlamsızlığına,
Şehrin boşu boşunalığına içerlerken
Bırakmışım son nefesimi kaldırıma
Bitmiş,
Öylesine yani.
Birdenbire

Yan binadaki otel odasından izliyordu oğlan
Yüz ifadesini göremesem de
Anlamış mıydı acaba öylece oturmadığımı?

O sokakta bitti her şey
Öğleden sonralarını bir bardak sütle geçiştiren
Apartman sakinlerini düşlerken
Sıkıntıdan
Ölmüşüm…dün

Arka odada ütü yapıp
Buharını burnuna çeken kadını,
Mutfağında her öğün için soğan doğrayıp
Gözyaşını kabuklara saklayan Madam Mari'yi
Kocasıyla artık sevişemediği için
Kapı komşusu gar sabunu satan adamı düşleyen Servi'yi
Düşündükçe
Ölüvermişim…dün

Böylece bitmiş yani,
Birdenbire

Sıkılmışım derinden zahir.
Tutunca da nefesimi
Portakal kabuklarıyla çay demini döktükleri çöpe

İki kedi de bulanınca
Kaldıramamış nefsim demlenmiş portakal kedilerini
Balkabağı mevsimi bile değilken
Dönüşüvermiş her şey baldan kabağa
Ve saat henüz 12'yi vuramamışken
Kalkmış otobüsler durmamaya
Mecal mi bulamamışım, yere döktükleri bala mı basmışım
Hatırlamam ama
Öylece kalakalmışım-kalkamamışım.

Şehrin insanı haberdar değil mi bu öldüresiye sıkıntıdan?
Vagonlar boş, birkaçı kiremit taşıyor topraktan
Kayıklar da serseri misinalar
Otobüsler kimseyi almadan durup durup geçiyorlar duraktan
Arabalar yürüme mesafelerini öldürüyor her gün, her öğle
Her gece
Bisikletleri balkonlarında unutanlar
Her an yağmur yağsın diye dua ediyor
Üç öğün yemek yiyip, dört öğün uyuyorlar
Buna rağmen erken uyanıp, geç yatıyorlar
Aynı kuru kahveciden gün aşırı -iş olsun diye-
Yüzer gram kahve alıp evde -iş olsun diye- öğütüyorlar
Ve bir gün bile sormuyorlar öğütülmüşünü
Kimse sormuyor iş olsun diye yapılan iş, iş midir diye?

Bunlar olurken ölmüşüm o ara sokakta
Balkondaki beyaz brandalar rüzgarla sökülürken
Sökülüvermişim
Şişip patlayan bir eteğin dikişi gibi
Sıkıntı işte

Ya da ölmek yerine
İki adım yol yürüyeydim de
Konuşuverse miydim şu gelin çiçeğiyle.
Gitmek yerine…?
 
 
Jehan BARBUR

*MARTININ İNCELİĞİ


 
 
 
Deniz eğildi kulağına Martının :

"Yapma" dedi ve ekledi;
"Maviliğime aldanıp dalma sularıma, Balık yaşamıyor içimde artık."
Tebessüm etti Martı...
"Sadece Balık için mi dalıyorum sanıyorsun maviliğine ?"
...
''Ya neden?'' diye sordu Deniz..
Sen ve ben dedi Martı;
Bir çok Aşığın fotoğraflarında aynı karede yer alıyoruz.
Bir çok Ayrılanın sakladığı resimlerde de..
Balık yok diye seni terketsem, o fotoğrafları da terk etmiş olmaz mıyım ?..
"Ben Açlığa ayıp olmasın diye değil, Aşk'a ayıp olmasın diye hala sendeyim".
alıntı.

*SARDUNYALAR

 
 

vita tenekelerine dikilmiş
sardunyalar vardı pencerede
bir de o kız

sabah serinliğine açılan pencerelerden
sokağa bakardı sardunyalar
sardunyalar bakardı
bir de o kız

sardunyalar güzel,canlı
pembe pembe
komşu çatlatırdı

vita tenekelerinde
pembe pembe açan sardunyaların
sokağa baktığı pencerede
pembe hayallere dalardı
o kız

akşamüstleri
şarkı söyleyerek
sardunyaları sulardı

hüzzamdı sesi,dinlerdim
kulağımdadır hala o şarkılar

şimdi hangi pencerede
vita tenekelerindeki sardunyalar
hangi pencerede
o kız

İlknur HAN

15 Ekim 2012 Pazartesi

*ŞAH BEYİTLER-92

 
Cânımın cânânesisin ey habîb
Hûbların ferzânesisin ey habîb
Küntü kenzin hânesisin ey habîb
Vahdetin dür-dânesisin ey habîb
                                         NESİMİ
"Ey sevgili;
      canımın sevgilisi,
                     uykuların hakimi,
                               gizli hazinenin evi,
                                        tekliğin inci tanesisin."

 Sevgili, âşık için çok önemlidir. O; hayatına girdiğinden beri her an onu düşünmektedir. Hatta  sevgili uykularına bile hükmetmiştir.

  O, gizli hazinenin evi niteliğindedir. Dünyanın bütün hazineleri onda saklıdır, onda saklı olduğu için o hazineler ondan değer taşımaktadır.Güzellik hazinesinin saklandığı tek yerdir. Âşık, o hazineye sahip olmaya kendini adamıştır.

 Güzellikte tektir.  Ne öncesi onun gibi güzel  var olmuştur  ne de sonrası var olacaktır. Bu yüzden kendi dünyasında inci gibi tek, inci gibi kıymetlidir.

 Yorum:İ.Cemal TORUN
Özel Adana Gündoğdu Lisesi
Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni

 

*SEN GELİRSİN YAĞMURLA




seni yagmurlar getirir odama
üşümüş bir kumru çalar kapımı
senin yoklugun var, bakışın var
geçip giden zamanda...

 
Kerem KAYAR

13 Ekim 2012 Cumartesi

*ADA...


Thomas Cook, bir araştırma gezisi sırasında Atlas Okyanusu'nun bir yerinde; milyonlarca kuşun havada çığlıklarla daireler çizerek uçtuğunu görür. Kulakları sağır edecek kadar yüksek sesle çığlıklar atan kuşlardan yorulanlar, okyanusun dev dalgalarına atılarak intihar ederler.

 Bu olayı yıllar boyunca birçok balıkçı görür, birçok bilim adamı araştırır. Kuş bilimcileri yaptıkları araştırmalarda göçmen kuşların farklı yönlerden gelerek okyanusta bu noktada birleştiklerini keşfederler; ancak intihar etmelerinin nedenini çözemezler.

Yıllar süren araştırmalar sonucunda bu trajik olayın yaşandığı yerde bir ada olduğunu, kuşların göç yolu üzerinde bulunan bu adanın deprem sonucunda okyanusa gömüldüğünü bulurlar. İnsanların yokluğunu bile fark edemedikleri ada; kuşlar için göç yollarının vazgeçilmez durağıdır.
Kuşlar, binlerce yıllık alışkanlıkla adanın yerini bilmektedirler ve yıpratıcı bir yolculuktan sonra aradıkları adayı bulamayınca yorgunluktan bitkin düşen bedenlerini çığlık çığlığa okyanusun sularına gömmektedirler?

Peki ya siz? Sizin hiç bir adanız oldu mu?
Yaşamın uzun göç yollarında size bir yudum taze soluk verecek, yolunuza dinç devam etmenizi sağlayacak bir adanız var mı?
 Bir gün yerinde bulamazsanız, ille de ulaşmak ve sığınmak için başınızın döndüğü ve dengenizi yitirinceye kadar kanat çırpacağınız bir ada yaratabildiniz mi kendinize?
Sınırsızca her şeyi paylaşabileceğiniz bir dost!
Yola birlikte çıkacak kadar güvendiğiniz bir arkadaş, daima huzur ve mutluluk verecek biri, ulaşmak için yıllardır uğraş verdiğiniz bir amaç edinebildiniz mi?
 Şöyle daha bir yakın bakın çevrenize?
Size gelen, sizin gittiğiniz, sizi bulan, sizin bulduğunuz kaç ada var çevrenizde?

Kaç tane durup nefeslendiğiniz ada yaratmışsınız kendinize?

8 Ekim 2012 Pazartesi

*BAZI İNSANLAR VARDIR

 
 

Bazı insanlar vardır, BÜYÜ gibidirler, değdikleri hayatı cennete çevirirler.. Aranızda, bilmem ne kadar mesafeler, kilometreler, cümleler, şarkılar geçmiş olursa olsun..
Onların varlığı size unuttuğunuz ne varsa hatırlatır, sımsıcacıktırlar…
Dışarıdan bakınca çoğu onlara “ZOR İNSANSIN” der.
Aslında içlerinde başını okşayıp uyutmak isteyeceğiniz küçük bir çocuk saklıdır.
 Asla size ait değillerdir, ama hep sizinledirler, bilirsiniz, hissedersiniz…
Ve bu bazı insanlar, en çok ihtiyaç duyduğunuz AN’da ortaya çıkarlar, minicik bir hamleyle sizi, yaşadıklarınızı ve hayatı, kısaca her şeyi yoluna koyarlar…
SİZ, SİZ OLUN ONLARI HEP KALBİNİZİN KIYISINDA SAKLAYIN

alıntı

*RÜZGARA KAPILMA


 
Bir daha rüzgara kapılma
Öyle uçusmasın eteklerin
Küllerim savrulur birden
Sonra seni de tutuşturur alevlerim

Bir daha rüzgara kapılma
Öyle toprak gibi dirilmesin tenin
Tohum olup serpilirim
Bulutları da indirme
Bütün filmleri yakan o bembeyaz tenine
Önce ben eririm

Söyle güneşe
Çekilsin kirpiklerinden
Sataşmasin kulaklarının altındaki sarı tüylere
Her hal-ü karda
Dövüşebilirim senin için
 
 
Hüseyin YURTTAŞ

*SARI KEDİCİK

 
Minik sarı kedicik sevgi arıyordu
Insanlar çaylarını yudumlarken.
Herkesten habersiz
Uyuyan kül rengi kediye yaklaşıyordu
Beyazıt’ta bir çay bahçesinde

Ürkekti zavallı, korkuyordu aynı zamanda
Sevgiyi aradığı uyuyan sevgi yumağından
Korkuyordu istenmemekten
Etrafını kolluyordu bir yandan
Yaklaşırken sevgiye ağır ağır, adım adım

İzledim onu bir yandan yudumlarken ada çayımı
İstanbul’da soğuk bir kış gününde
Sevginin, dostlukların konuşulduğu
Bir çay bahçesinde, Beyazıt’ta

Yaklaşti yavrucak, ha gayret
Dedim oldu olacak
Dokundu yavrucak uyuyan sevgi kaynagina
Uyanir gibi oldu, şöyle bir bakiniverdi
Sonra egiverdi başini,yumuverdi gözlerini
Kül rengi kedi
Başini yasladi bizim yavrucak
Oldu dedim sevinçle, bu iş bu kadar be
Ve yavrucak da uyudu
Beyazit’ta bir çay bahçesinde

Ve sen sevgilim
Tutabilirsin ellerimi içinden tutmak geçtiğinde
Öpebilirsin beni öpmeyi her isteyişinde
Ve her mekanda
Ha Beyazıt’ta bir çay bahçesinde
Ha başka bir yerde
Sevgi varsa eger karşilik bulacak elbet
Ürkek sari kedicik kaybetmedi
Kaybetmeyecek

 
Özcan GÜNERGÖK

6 Ekim 2012 Cumartesi

*GENÇLİK





Anlattı erenler: Bir bahar değil,
Aşıkın ömründe bin bahar varmış.
Hicranla ağaran bu saçlar değil,
Sevgisiz kalan kalb ihtiyarlarmış...

Sorardım sırrını hiç düşünmeden:
'Bu fani gönlümün sevinci neden?'
Beni günden güne meğer genç eden
Daima değişen maceralarmış!

Gönlümde kovalar eskiden beri
Sarışın kumralı, kumral esmeri.
Dolmadan boşalmaz birinin yeri.
Gönlümde, anladım,her dem baharmış.


Faruk Nafiz ÇAMLIBEL

*ÇAĞCIL SÖYLEN


 
Akşam savaş alanına çöktüğünde
Düşmanlar yenilmişti
Telgraf tellerinin tınıları
Haberi uzaklara taşıdı
Dünyanın bir ucunda için için yandı
Bir haykırış, gökkubbede parçalanarak
Bir çığlık, çılgın ağızlardan taşan
Ve esrik göğü aşan.
Bin dudak ilençle soldu
Bin yumruk, vahşi bir öfkeyle sıkıldı.
 
Dünyanın bir başka ucunda
Bir sevinç, gökkubbede parçalanarak
Büyük bir sevinç, bir eğlence, bir çılgınlık
Rahat bir soluklanma, gerinme
Bin dudak eski bir duayı söyledi
Bin el inançla birleşti.
Gecenin geç saatlerinde
Sayıyordu telgraf telleri
Savaş alanında kalan ölüleri-
O zaman dost ve düşman sessizleşti.
 
Yalnız analar ağladı
Her iki yanda.
  

 
Bertolt BRECHT
 
(Çeviri: Turgay Fişekçi)

 

5 Ekim 2012 Cuma

* BİR SEN GÜZELSİN



Sen gözlerimin ufkunda tüterken
Hüzün yağmurları yağmazdı günlerime
Ilıman ikliminle dolardı içim
Nasıl da sokulurdu ellerin ellerime.

İnce bir yapraktı saçların;
Yaşlanmış ağacımın dallarında
En gür şafaklar sökerdi
Aşkımızın yollarında.

Sen sıcak gülüşlerde yaşardın
Avuçlarında hep bahar yağmuru.
Yirmi yaşın elleriyle okşardım seni
Uzandığımız gök maviydi ve deniz duru...

Kaçıp sana sığınırdım
Geceler üstüme üstüme gelince.
Sonsuz mutluluklar ormanında
Bir nazlı geyik gibiydin ince.

Bir sen güzeldin benim için,
Bir de yüzünde açan karanfil.
Öyle çok esiyordun ki içimde
Bahar rüzgârı gibi efil efil...


İlhan GEÇER

*UYANDIRMAK İÇİN SENİ

 

 
I
uyandırmak için seni
ayışığı sonatından geceyi çaldım
ıssız bir şehre gittim hiç gitmediğin
sessizliğe bilmediğin şiirler fısıldadım

rüzgarların dindiği kıyılarda
öykünü dinledim ıslak kumlardan
deniz uyuyordu ayak ucunda
aramızda tüy gibi uçarken zaman

aralık perdelerden yüzüne düşen
ayın tenha seslerini okşadım
açıklarda yitmiş bir yelkenliden
eğilip yıldızlara gölgeni öptüm

II
kimsesiz çocukların ince parmaklarıyla
dokundum düşlerinin kırılmış aynasına
eski resimlerin soluk çizgilerinden
ellerini seyrettim mağaralarda

uyandırmak için seni
bütün geçmişini yeniden yazdım
bir gülü iliştirip yalnızlığına
unuttum ne varsa unutmadığın

uçucu bir kokuyla sardım çıplaklığını
bir dağ gecesi gibi ürperdi tenin
soluğundan soluğuma uzanan
uzun bir yol diledim

uyandırmak için seni
alnına solgun düşen saçlarını seyrettim
sonsuzluğu çağırdım avuçlarından
yalnız bir yıldız gibi ölürken kalbim
 
 
Ayten MUTLU

3 Ekim 2012 Çarşamba

*MEVSİM HAZAN / DİLDE HÜZÜN

 
Günün soluğu balkon
Engin mavi çiçekler
Sararmış göğün yüzü
Kırlangıçlar tavafta

Son bulutlar da aktı
Soğudu işte güneş
Boşluğa düştü sesi
Yorgun çıngırakların

Özgürlüğün arabası sırçadan
Koşar dörtnal zayıf atı
Korkusunu kırbaçlarken
Sürücüsü durmadan

Gün bitti mevsim hazan yapraklar
Taze ceviz satar surda bir şopar
Ey yazıcı uyuma ateş altında dünya

Kan ağlar yüreğin gece sabaha değin
İnsanlar ne yapar ya çocuklar ya kadınlar
Gün bitti mevsim hazan dilde hüzün
 
Aydın HATİPOĞLU

*UŞAKLI İZZET


     
Mısır ekmeğini, yoğurdunu yedi
elma ağaçları altında
Hacı Mercan köyünün.
Suyunda yıkadı çamaşırlarını
pazar günleri.
Ve göl gibi gözlü insanlarıyla ahbap oldu.
On iki nöbetini bekledi çok gece
yol ağzında.
Eh artık, yol göründü,
gitmek düştü gayrı.
Çok görmeyin acele ettiğini, çocuklar,
terhis olmuş,
cebinde teskeresi var.

 
A.KADİR
                     

2 Ekim 2012 Salı

*ŞAH BEYİTLER-91

 
"Aşk ile viran iden gönlini ma'mûr istemez
  Hâtırın mahzûn iden bir lahza mesrur istemez"
                                                                                      AVNİ(FATİH SULTAN MEHMET)
"Sevgili;  senin için hüzünlenen kalp nasıl ki bir an bile sevinç istemezse, 
aşkınla harap olmuş gönül de tamire ihtiyaç duymaz."

Âşığın yaşadığı acılardan dolayı kalbi hüzünlenmiş, hatta paramparça olmuştur.  Yaşadığı bu durumlardan âşığın hiçbir şikâyeti yoktur. O, artık ne sevinç istemektedir ne de derdine derman olacak bir merhem.  Âşık,  aşk derdiyle yaşamaktan dolayı mutludur diyebiliriz.
 
Yorum:  İ. Cemal TORUN
Özel Adana Gündoğdu Lisesi
Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni

1 Ekim 2012 Pazartesi

*BİR ŞARKISIN SEN SAMANYOLU...

"Nur içinde yatsın" 
 
Sen kalbimin mehtabısın güneşisin
Sen ruhumun vazgeçilmez bir eşisin
Bir şarkısın sen ömür boyu sürecek
Dudaklarımdan yıllarca düşmeyecek

Ruhum senin kalbim senin ömrüm senin
Yıllar geçse ölmeyecek bende sevgin
Bir şarkısın sen ömür boyu sürecek
Dudaklarımdan yıllarca düşmeyecek

Uzaklara kaçıversek seninle biz
Birgün elbet göze gelir bu sevgimiz
Bir şarkısın sen ömür boyu sürecek
Dudaklarımdan yıllarca düşmeyecek
 
 
Söz:Teoman Alpay
 Beste: Metin Bükey
             Ölümsüzleştiren :BERKANT