30 Nisan 2012 Pazartesi

*ŞAH BEYİTLER-89



"Pâdişâh olmak dilerseñ Hayretî
Eylegil bir tekye küncin ihtiyâr"

Divan şairi Hayretî, sıkıntı köşesi olarak gördüğü saltanat makamındaki padişahları ve kişileri, gönül ehlinin değerini bilmedikleri ve âdil olmadıkları gerekçesiyle eleştirir ve onlara değil, aşk padişahına kul olmayı tercih eder; çünkü aşk ülkesinde kul ve padişah birbirine eşittir.

29 Nisan 2012 Pazar

*BEKLE BENİ BİR AKŞAM ALACASINDA


Irmaklar çoğalır gözlerimde
Soluğum eritir dağları
Sen kuşanıp sevgiyi
Düşünce yola.

Kara giysileri çıkar üstünden
Bak, beşinci mevsimi göveriyor yaşamın
Boynuna kızıl fularını dola.

Çıkıp geleceğim karanlık dehlizlerden
Kırarak bileklerimdeki zincirleri
Sen başını dik tut sevgilim
Sabrın gülünü sula.

Dayanılmaz değildir hiçbir ayrılık
Yeter ki tutsak alınmasın yürekler
Geliriz  üstesinden bu acının da.

Buruk bir özlemle değil
Gülen bir yürekle bekle beni
Geleceğim
Bir akşam alacasında.



Attila AŞUT

PAYLAŞ

25 Nisan 2012 Çarşamba

*ÇOCUK GÖZLÜ ADAM



Bir adam varmış
Evvel zaman içinde
Elleri kocaman / kutsal
Burnu yuvarlak
Saçları -yarı- ak
Gözleri çocuk kalmış

Yüksek tepelerden
Yeryüzüne
Heyecanla bakarmış
Kalbur saman içinde
Elektrik telleri aslında
Kuşlar için gerilmiş

İlan etmiş valiliğini
Korkuluğun
Develer tellal iken
Kurtarsın diye
Yaban çileklerini
Yetişkinlerin elinden

Diken ucu boyun eğmiş
Madımaksa hasetmiş
-ezelden ezik-
Çocuk gözler getirmiş
Pireler berber iken
Dünyaya eşitlik

Masal işte...

Ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken
Siyaset yoldan çıkmış
Hiroşima külllerini suya dökerken
Tüm çocuklar ayaklanmış
Yalınayak gençler
Ateş(kes) çiçekleri sunmuş
-atom bombasna-
Ellerini yaka yaka

Gökten üç bomba düşmüş
Üçü de çocukların başına


Zerrin OKTAY

Kaynak: http://www.anafilya.org/go.php?go=7d693f0100b13

23 Nisan 2012 Pazartesi

*OKŞA PAPATYALARI



Günler gelip geçerken
Sen yaşamı yakala
Yeşillenen topraktaki
Papatyaları okşa

Aldırma saçlarına
Düşen kar beyazına
Şarkı mırıldan yine
Bildiğin makamlarda

Eskimesin günlerin
Gülümsesin gözlerin
Selamla dost kuşları
Yenilenen baharlarda

Barışık ol kendinle
Aldırma yanlışlara
Doğrularını kullan
İlkelerinden şaşma.


Yıldız TÜMERDEM

20 Nisan 2012 Cuma

*GELİRİM BİR GECE



Artık ansızın ürkmeyeceksin,
Gecenin bir saati camına taş geldiğinde...
Açmayacaksın tebessümle kapıları.
Uzağına attı rüzgar beni.
Tek başına uyanacaksın bundan böyle...

Ne de güzeldi,
Bu şehirde seninle yaşamak...
Alışmıştım..
Ellerim, aradığında buluyordu ellerini...
Gözlerim, bakışlarını...
Yarım kaldım,
Eksildim...
Şimdi kim çeker bu adamın kahrını?

Senden uzakta akşamlarım,
Bitmek bilmeyecek...
Yanındayken akıp giden zaman,
Duracak seni yitirdiğim anda!
Geçmeyecek...

Gidiyorum diye,
Kırılma sakın hayata!
Gülüşlerini eksik etme yüzünden
Ayrılığa aldırma....
Farzet ki yanındayım?
Sevdiğim,
Gözlerini yummadan önce yatağı yarıla!
Ara sıra yokluğuma uğrarım...

Okan SAVCI

19 Nisan 2012 Perşembe

*PENCEREMDE DOLANMA AY IŞIĞI



Pencereme dolanma ayışığı
Rüzgarın soluğuyla titreye titreye
Ağaçların hatırını sor
- Yoksul ve kimsesizdirler
Denizlerin dibinde oynaşıp duran
Balıkların sırtlarını ışıt
Pencereme dolanma ayışığı
Gözlerimle sokaklara abandığımda
Yalnızlığı bulursam
Öksüz ve dağınık kitaplarımı bulursam
Odalarda, evlerde
Her radyoda yürek tellerini titreten
Bir türkü bağırırsa
Pencereme dolanma ayışığı
Rüzgarda el çırpan nehirleri anımsarım
Teninde keklik hoplatan kırları
Dallarında yeni gelinler gibi
İstekle kıvranan
Erikleri
Eski bir pikapta Theodorakis çalıyor
Bir gemi açılıyor Pire limanından
Çarpa çarpa dalgalarına
Dostluğun ve sevginin
Eski bir pikapta kardeşlik çalıyor

İç çekmeler ve bağırışlarla
Titriyor teller
Pencereme dolanma ayışığı
Özlerim bir dostu kucaklama duygusunu
Onunla ağlaşmayı sessizce
Özlerim bir çiçeği öperken
Toprağı öpüyormuşçasına sevinmeyi
Pencereme dolanma ayışığı
Yorgunum
Pencereme dolanma ayışığı bu gece

Ahmet ERHAN

18 Nisan 2012 Çarşamba

*İSTANBUL



Aşkı aldatan bir şehrin sancısındayım
denizinde bir terkediş bir hüzün
maviye nasıl kıydıysa yüreğin,nasıl kıydıysa
yapma nolur
.....topla kendini şehr-i İstanbul
vururum seni İstanbul
vururum boynundaki gerdanlıktan
vururum seni en sarı sonbaharından
topla kendini...
sana yalvaran kaçıncı şair
kaçıncı şiir bu
yarım kalan sevişmelerden geldik sana
şiirimiz öksüz kalsın diyemi
dilim yetmiyorsa kalbimi dinle
sevda de buna
ekmek parası de
aşk de
ar namus de
töre de
cefa de vefa de
topla kendini topla
vururum seni İstanbul
vururum en yeşil baharından
kız kulen'den Aşiyan'dan Bebek'den
denizinden vururum seni masmavi kanarsın

masmavi ağlarım sana
kendimi vurdurma bana
topla kendini
topla kendini şehr-i İstanbul


Naşide GÖKTÜRK


 

17 Nisan 2012 Salı

*UNUTMAK İÇİN VARSIN



unutmak için varsın
bir sevgili hafızasında unutulmak için
sen de bilmelisin bunu
paralarken beyoğlu kaldırımlarını

adımların silinmek için var
zaman yağmurlarıyla
cebine koydugun anıların
son adresi
Ahırkapı'da çöp konteyneri

kaç gözü öptün
hiç bitmeyecek gibi
bitti
kaç eli tuttun
hiç gitmeyecek gibi
gitti

unutmak için varsın
bir sevgili hafızasında unutulmak için
ellerin de bilmeli bunu
öpüştüğün yerler de

mayıs kokan örtüler
naftalinli sandıklarda
oysa uyuması olurdu
ağlaması
sevişmesi

özlemek şimdi
iki dudak arası söz mesafesi

değiştiremezsin küllerini zamanın
yaşanan her şeyin bitmekte üstüne yoktur

*RİTA'YA GAZEL



Gizem mabedim, sevgilim Rita Oliveria,
Yitirdiğim sahilde karşıma çıktın yüzyıllar sonra

Pıt pıt atar yüreğin durmadan senin
Kim sığdırabilir seni kaya mezarlarına

Önün açık deniz, alabildiğine mavi
Aşksız yetmez bunlar senin mutlu olmana

Saçların tutuşur, denizler alevlenir
Aşktan özlemden bütün günbatımlarında

Ah sesin ne hazindi, ne güzeldi yüzün!
Rüzgardır aslolan hayat ve tek kitap burada.

Bir tarih kadar eskidim aşkınla, bir tarih kadar
Aşk için oydurdum Amanoslar’ı boydan boya

Kaç kez şafaklar süzdün yollarımı gözlerken
Kaç kez yandı yüreğimiz aşk için hatırla

Maviler geçer düşlerimden, gözlerinin mavisi
Ya gel Rita’m bana zamansız, ya al beni sonsuz uykuna

Bir dua okurdun gönlümü titreten günbatımlarında
Hatırla onu son bir kez rita, hatırla.

"Mahlukatı meftun eyle yarab hüsnüne kâinatın
Aşkın gücünü ve sonsuzluğunu cömertçe ver bana."

Ah Rita, tek gözlü bir korsan yedi ömrümü benim
Adın hala yaşıyor bu dağlarda attığım çığlıklarla

Tüneller açtırdım ulaşmak için, ulaşmak için sana
Sevmese seni Titus’un, zulmeder miydi onca insana?

Nuri SAĞALTICI


NOT: Bu şiir, Samandağında denize yakın bir yerde bulunan denizkızı heykelinden esinlenilerek yazılmıştır. Bu şiirdeki kimi öğelerin daha iyi anlaşılabilmesi için bu antik kentin yani Samandağ’ın geçmişiyle ilgili bilgi aşağıya aktarılmıştır:

M .Ö. 310’da Seleukosların kurduğu önemli bir liman kentidir. İlk yerleşimi Paleolitik çağda başlamış olan Seleucia Pieria antik kenti ,devletin liman kenti, Antakya ise başkenti olmuştur. İsa Peygamberin havarilerinden St. Paul bu limandan ilk seyahatini Tarsus’a yapmıştır. Dor mabedi de burada bulunmaktadır. Seleukos Roma döneminde donanma üssü olarak kullanılmıştır.
Liman Asi ırmağının ağzında kurulmuş olup, sürekli alüvyonlarla dolma tehlikesi altında kaldığı için M.S. I. yüzyılda Roma İmparatoru Vespasianus bu tehlikeyi önlemek amacıyla, 1330 metre uzunluğundaki Titus-Vespasianus tünelini yaptırmıştır. Tünelin yakınında Roma döneminde yapılan kalker taşa oyulmuş 12 kaya mezarı vardır. Beşikli Mağara adıyla anılan mezarın bulunduğu mağara en genişi ve en ünlüsüdür.
 Nuri Sağaltıcı

*SEVGİ KITLIĞI

Açgözlü olmasaydı insan
Sevebilseydi kendisini
Ve başkalarını
Yaşanır mıydı
Bunca yoksulluk
Bunca kıtlık

Sevmesini bilseydi insan
Yaşanır mıydı
Ölüm kusan bunca savaş
Hiç kalır mıydı
Öksüz
Sevgisiz çocuklar

 
Molla DEMİREL


14 Nisan 2012 Cumartesi

*ÇOCUKLAR AĞLAMASIN

 
 
Çocuklar Ağlamasın
 Hiç ağlamasın
Güneşte yunmuş bir damla su.
Ama siz ağlayın payınıza düşeni
Bilerek, ederek
... Ve de hiç hak geçirmeden
Şu perişan rahatlığınıza
Ne hale getirdiğiniz bu dünyaya
Namusluca, utanarak ağlayın
Ama çocuklar ağlamasın
Hiç ağlamasın.


Müştak ERENUS

 

12 Nisan 2012 Perşembe

*HOŞ GEL


Yağmurun olayım
Kurumuş toprağın mis kokusunda
Mor dağlarında gelincik

Kayalarının kınası ellerimde
Gözlerim yollarına sürmelenir
Geven dikeninin beyaz çiçekleri
Saçlarımda perilenir

Paylaştıkça çoğalır umudum
Bolluğum çisiltinin sağnağında
Dolu dolu başakların bereketi
Yorgunluğumu alır

Nadasa bırakılmışsa gönüller
Sevgi dikmenin zamanıdır
Olgun yüreklerde sevdalar
Harmana hazır

Bak, dindi yağmur
Seyrinde gün
Koş gel
Hoş gel gök kuşağıma

Hoş kal.  
Nuran ÖZÇELİK

11 Nisan 2012 Çarşamba

*YİTİK AŞKLAR TARİHİ

Fotoğraf :Nuri SAĞALTICI

www.celaliboylu1.blogspot.com


nice sevgiden kesişen yolların kanmazlığı özlemine
uzar gider vuslatı gecenin
kim bilir bu yolculuk nereye böyle
düşlerde gün ağarır
en zorlu yerinden yarılır akşamlar
ve bizsiz dörtnala ki zaman
buğu perdelerini aralar
çekip gitsem habersiz yitik aşklar tarihinden
kala kala umut kalır
düşten aymışlığım bir de
çaresiz sevgiler ardıdır bilirim
solan her çiçek
çıkmaz sokak başları
ve saniyelerde tüketmek en güzel yılları
öfke ve kin sevginin
en çirkin yanıdır şimdi
umut
umut yitik aşkların
tek çaresi değil mi

Nuri SAĞALTICI

10 Nisan 2012 Salı

*NİLÜFER



Ben oraya koymuştum, almışlar,
Arasına sıkışık saatlerin.
Çıkarır bakardım kimseler yokken;
Beni bana gösterecek aynamdı, almışlar.

Kışken ilkyaz, sularımda açardı;
Buzlu dağlar gerisine kaçıracak ne vardı?
Eski defterlerde sararırmış yaprak.
Beni bana gösterecek anlamdı, almışlar.

Bir ışıktı yanardı gecelerde;
Akşam, çiçekler uykuya yattı,
Sardı karşı kıyıları karanlık-
Beni bana gösterecek lambamdı, almışlar.


Behçet NECATİGİL

 

*ANLATAMAM KİMSELERE

Demlenmiş sevdalarım vardır benim
Gezinir duru
Yitik zamanların güncesinde
Kimi çalar kapılarımı
Yıllanmış şaraplardır kadehlerimde
Salar kokularını yürür üstüme
Sessizce çarpar yüreğim
Anlatamam kimselere

Bir ürpertisidir anıların
Sürükler durur önünde
Çekerim soluğumu
Bırakırım gökyüzüne
Açılır eskil günlerim
Çeker dururum nargilemi
Yanar tüterim içinde

Hangi yazdı
Hangi yüzdü
Hangi gülümseme
Hangi sözdü
Tutuşmuş gelirler el ele

Güller miydi
Akşamın pencerelerinde
Baharlar mıydı
Yoksa öpüştüğümüz gece
Yoksa onlar hiç mi yoktu
Hanımellerinin kokusu
Kararan akşam
Kuytularda gezinen gece
Yoksa onlarda mı yoktu

Atar da atar deli yüreğim
Çeker durur içine
Susmaz, ah hiç susmaz
Esrimiş günlerim
Açar da açar kapılarını
Çözülür birbiri peşine
Çekerim soluğumu
Bırakırım gökyüzüne
Uçuşur karanfillerin kokusu
Yanar da yanar yüreğim
Anlatamam kimselere

Yetkin ARÖZ

9 Nisan 2012 Pazartesi

*GAZEL


Ağyâre nigâh etmediğin nâz sanırdım
Çok lutf imiş ol âşıka ben az sanırdım

Gamzen dili rüsvâ-yı cihân eyledi
Billâh ben ol âfeti hem-râz sanırdım

Seyr eylemesem âyînede aks-i cemâlin
Hüsn ile seni meh gibi mümtâz sanırdım

Ma'mûr idügin bilmez idim böyle harâbât
Mestâneleri hâne-ber-endâz sanırdım

Sihr etdiğini senden işitdim yine Nef'î
Yoksa sözünü hep senin i'câz sanırdım

AÇIKLAMA

Yabancıya bakmadığından ben nazlı sanırdım
Ama çok alakalıymış aşığa ben az sanırdım


Gülümsenle cihana beni rezil eyledin
Oysa ben seni en yakın arkadaşım sanırdım


Yüzünün aynadaki yansımsını görmesem
Güzellikde seni ay gibi seçkin sanırdım


Yapıcı olduğunu bilmezdim böyle harap olmuş
Sarhoşları seni ev yıkıcı sanırdım


Sihir yaptığı yeni senden işittim
Nef'i yoksa sözünü hep icaz sanardım


5 Nisan 2012 Perşembe

*GÖÇMEN KUŞLAR

bahar gelip gelmemek arasında kararsız
orada bir saatin sarkacı gibi ortada,
kendinden beklenenden daha tembel hareketlerle salınıp durmada
sıcak ülkelere göç etmeye hazırlanan kuşlar da öyle, kararsız
ha çıktılar yola, ha çıkacaklar.

"ya içimden göçermekte olan kuşlar?" diye düşündü kadın
onlar yine terk etmeye hazır, baharın gelişinden habersiz
belki de diğerlerinin aksine soğuk iklimlere göçe hazırlanıyorlar.

kadın ne zamandır bu duyguyu yaşadığını hatırlamıyor
ama ne zaman bir terk ediş diğerine eklense
bir kanat çırpışı, bir gri bulut kümesi gelip yerleşiyor yüreğine.

kadın oturduğu yerden
denizin üzerinde biriken yağmur bulutlarını
ve artan beyaz köpükleri görünce
"fırtına yaklaşıyor" diye düşündü.

içeride bulunduğu geniş salonda da aynen dışarıdaki fırtınaya benzer
gri bulutlar tavanda ve derin bir sessizlik
yerleşmişti koltuklara divana
duvardaki maskların her birine
hepsi sessizce bir şeylere hazırlanıyor
biri diğerinden habersizmiş gibi bir tavır takınıyordu.

adam orada öylece oturmuş
televizyon seyretme oyununda baş rolde
ama aklı çok uzaklarda
fırtınadan kaçıp sakin bir liman arayan bir kuşun kanadına takılmaya hazır
öylece bakıyor ama görmüyor, sessizliği dinliyor.

dışarıda sessizlik avaz avaz yankılanıyor.

kadın, "sessizliği bozacak bir cümle bulmalı
yoksa dışarıda, deniz yüzeyindeki köpükler artacak
bulutlar daha koyu griliklere dönüşecek" diye düşünüyor.

gözünde biriken yaşları bıraksa
dışarıda şiddetli bir sağnak başlayacaktı, biliyordu.
artık bu bitiş ve terk ediliş korkularından sıkılmış
gerekirse fırtınanın bir parçası olmak
rüzgârın hoyratça savuruşunu saçlarında hissetmek istiyordu
ama asla gidenin arkasından ağlamamak...

hep söylenirdi, "her bitiş yeni bir başlangıçtır" diye
artık buna inanmıyordu
bitişler hep başka bitişlerin, ayrılıkların başlangıcı oluyordu
artık umudu yeşertecek gücü kalmamıştı...

içinden göç eden kuşlar,
bahara hazırlanan bu şehre
geri dönmeye hazırlanan kuşlardan daha çok ilgilendiriyordu onu
dışarıda fırtına başlamış
yağmur damlaları camları dövüyordu.

kadının yanağından iki damla yağmur kendiliğinden yuvarlanıverdi.

dışarıda fırtına başlamış
kadının içindeki kuşlar
fırtınaya aldırmadan hazırlıklarını tamamlamış
içindeki sessizlik uzadıkça, daha kararlı duruma geçmişlerdi
kanatlarını ha çırptı ha çırpacaklar...

adam hiçbir şey söylemeden kalktı,
paltosunu aldı ve çıkıp gitti
kadının içinden göç eden kuşlarla birlikte
geri dönmemecesine.

izmir, nisan 2003


Özlem ÇAĞLAYAN


Kaynak:www.anafilya.org

4 Nisan 2012 Çarşamba

*AÇ KAPIYI BEN GELDİM




Korka korka değil, usul usul değil
Elim yüreğimde çarpa çarpa geldim
Aç kapıyı bak ne diyeceğim
Bir senin ellerinden, bir senin gözlerinden
Dişlerinden dudaklarından
Nergisler Ocak ayında açtı
Kendimden bahsetmeyeceğim
Yediveren güllerden
Duvardan sarkan güllerden
Çocuklardan, sabah erken okula giderlerken
Atlardan bahsedeceğim
Kan ter içinde atlardan.

Aç kapıyı bak ne diyeceğim
Ne kadar küsülü çocuk varsa barıştırdım, oynuyorlar
Tam kırk çeşit sarmaşık gül buldum
Penceremin dibinde açacak.
Ekinleri dolu vurmadı,
Çekirge gelmedi,
Kurak olmadı.
Yorgunum demeyeceğim,
Bir evimiz olsa demeyeceğim,
Yüreğim daralıyor demeyeceğim.
Bir baksan gözlerime
Başını çevirmeyeceksin,
Yürüyüp gitmeyeceksin,
Elini çekmeyeceksin.
Bir baksan gözlerime
Dağda yakılmış ateşler göreceksin.
Aç kapıyı kim geldi bak
Bak nasıl havalandı güvercin.
Açmam diyemezsin artık,
Aç!


Berin TAŞAN

*ŞAH BEYİTLER-88

" Âşk odu evvel düşer maşuka, ândan âşıka,
Şem’i gör kim, yanmadan yandırmadı pervâneyi.”


FUZULİ

"Âşk ateşi önce sevilene düşer, ondan da âşıka sıçrar.
Muma bak da gör. Önce kendisi yandı, sonra pervâneyi yaktı."


2 Nisan 2012 Pazartesi

*YARIM KALDI SON SERÜVEN



Sen öyle düş içindeyken
Silindi suda sureti
Yarım kaldı son serüven
Döndü durdu rus ruleti


Söz eskidi su bulandı
Nasıl bulmalı yeniden
Ki birbirine karıştı
Bilinenle bilinmeyen


Sendin o yaz parıltısı
Yörüngesiz bir gezegen
Yalnız, umarsız, bulutsu
Karanlık sularda yüzen


Bitti mi o mahur faslı
Ay ışığında söylenen
Ateşin suyla dansıydı
Yarım kaldı son serüven


Ahmet UYSAL