31 Mayıs 2013 Cuma

*ŞAH BEYİTLER-100

 
 
San yağar bârân-ı hışm ile tegerg-i pür-belâ
Ol kemân-ebrû kaçan tir ile peykân yağdurur
 
                                                             NECATİ
 
 "  Sevgili,  sivri oklarını keman kaşlarından atar.
Bunu görenler de bela dolu öfke yağmuru yağdığını zanneder."
  Kirpik daha çok gözle birlikte düşünülmektedir. En büyük özelliği; aşığı yaralaması ve öldürmesidir. Aşığın bağrını delmek için kılıca, oka, hançere ihtiyacı yoktur. Çünkü sevgilinin kirpikleri bu işi görmektedir. Burada dikkatimizi çeken önemli unsur, şairin etrafında bu duruma şahitlik edenlerdir.  Şair; şiirinde çevresindeki insanların buna şahit olduklarını belirterek, durumun şaşkınlığıyla bela dolu öfke yağmurunun yağdığını zannettiklerini ifade eder. Oysaki sevgilinin ona her bakışında âşık bunu hep yaşamaktadır.
 Yorumlayan :İbrahim Cemal TORUN
Özel Adana Gündoğdu Lisesi
Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni
 


29 Mayıs 2013 Çarşamba

*PASKALYA ADASI'NDA

 
Mavi atlasın göbeğinde saklı
İki ahulu Maoi
Rano Raraku’nun küllerinden doğdu
O
Selam durdu mavi gizeme

Maoi
Sır dolu arkadaşım
Heybetli duruşuna
Kartal bakışına hayranım
Onun
Üç el tavla attık
Totora duvarına yaslanıp
Ve guave arasında
Türk kahvesi içtik
Aynı esnada

Bütün Maoi’ler toplandı
Etrafımıza
O tarihi an için
Gizlimizi, saklımızı paylaştık
Yıldızlar yukarıdan şahit oldular
Ve hatta
Terevaka Dağı bile eğildi
Kulak misafiri olmak için

Umurumuzda değildi
Hiç kimse
Hafif bir esintisi yaladı
Yüzlerimizi serince
Keyfimize diyecek yoktu
Gülüşüyorduk
Hep birlikte
Paskalya Adası’nda
 
İsmet CAN
 


26 Mayıs 2013 Pazar

*SEN BEYAZ BİR KADINSIN


 
asıl büyük sarhoş benim
uzaktaki
ben ki tek damla şarap içmedim
ekmeğin beyaz zeytinin siyah
olduğunu biliyorum
asıl büyük sarhoş benim
uzaktaki
benim kusturucu sarhoşluğum
yoksulluğum

yüzüme bakmasan da
yağmura düşürsen de gözlerini
gözlerime bakmasan da ne kadar
o kadar aydınlığın gökyüzüme uzanıyor
uykularımda nefesinin sıcaklığı
o kadar
hangi akşam kapımı çalan sen değilsin
sen değil misin gizli bir kıvılcım gibi
gözbebeklerimde duran
umutsuzlandığım her akşam
senin rüzgârın almıyor mu
uğultulu yorgunluğumu
yoksulluğun eşiğinde kapaklandığım zaman
ellerimden sımsıkı tutmuyor mu senin
iyimserliğin

ben bu tezgâhı kurdumsa senin için kurdum
senin için dokuduğum basma ve pazen
denizin yeşilinden süzdüğüm balık
göğün mavisinden çaldığım kuş
senin için
felsefe okudumsa
iktisat okudumsa gece yarıları
boğazım kurumuş içim bir kalabalık
sıcacık mısralar okudumsa yunus' dan
senin için okudum
geceyarıları

sen beyaz bir kadınsın
uzaktaki
 gözlerin aklımdan çıkmıyor
sen beyaz bir kadınsın
karanlıkları dinleyen
uzaktaki
sarmaşıkları duyuyor musun rüzgârda
yorgun başını
üşümüş yastığına koyuyor musun
uyuyor musun
 
Attila İLHAN

20 Mayıs 2013 Pazartesi

*BİR GERÇEĞE BEL BAĞLADIM ERENLER



Bir gerçeğe bel bağladım erenler
Aldı benliğimi bitirdi beni
Damla idim bir ırmağa karıştım
Denizden denize götürdü beni

Nice kaptan kaba boşaldım doldum
Karıştım denize deniz ben oldum
Damlanın içinde evreni buldum
Yine benden bana getirdi beni

Buhar oldum yağdım yağmurlarınan
Toprağa karıştım çamurlarınan
Piştim fırınlarda hamurlarınan
Üstadım sofraya yatırdı beni

Çiğnediler dişlerinen ezildim
Vücut eleğinden geçtim süzüldüm
Çaldı kalem bir deftere yazıldım
İrfan mektebine yetirdi beni

Daimi'yim ermişlerin ereği
Cümle varlık tabiatın gereği
Bir ölmez ananın oldum bebeği
Aldı dizlerine oturdu beni


Aşık DAÎMÎ

*ŞAH BEYİTLER-99




Yâr için ağyâra minnet ettiğim aybeyleme
Bağban bir gül için bin hâre hizmetkâr olur

                                                   FUZULÎ

“Sevgiliye yakın olmak uğruna rakiplere minnet etmemi ayıplamayın.
Unutmayın ki bahçıvan da bir gül için bin dikene hizmet eder.”


Benim sevgili için pek çok değersiz insana hoş davranmamı ayıplamayın. Ben sevgilinin hatırına, bu tarz insanlara katlanmaktayım. Unutmayın ki bahçıvanlar da bir tek güzel gül için bin dikene katlanmak zorundadır. Bahçıvan nasıl ki gülün hatırına, onun güzelliğinin hatırına, ellerini kanatan, çizen bin bir dikene şikayet etmeden katlanıyorsa ben de sevgilinin etrafını çevreleyen bu değersiz insanlara, onların yarattığı her tür sıkıntıya, aynı nedenle katlanmaktayım.


Hazırlayan :Saliha Kezban BİLGİÇ
Özel Adana Gündoğdu Koleji
Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni.

19 Mayıs 2013 Pazar

*HER GİDENDEN BİR GÜLÜMSEME KALIR


zaman siler acıları
kinin biley taşı kırılır

hüzün birikir elbet
ıssız sular şiire karışır

yıllanmış bir ömürdür közden küle dönüşen
ateş söner, kül savrulur

kış bir kardelene yenik düşer
gök, uçan kuşun kanadına

sen ey kalbim, titremez misin
uzak bir hatıra gelip dayanınca kapılarına?

Aslı DURAK

17 Mayıs 2013 Cuma

*FAL



Olacaksa olmaz da, olmayacaksa olur,
Kiminin yazısı o, kimininki de budur.

Kimi ardından koşar, yetişir zamanında,
Kiminin önündedir birdenbire yok olur.

Kimi bir yerdedir der, o gelir oralardan,
Kimi bildiği yerde bildiğini unutur.

Biri oraya gider, o orada bilerek,
Biri hiç anlamadan yoluna çıkar durur.

Kimi aradığını yitirir aradıkça,
Kimi de arayandır, aranan onu bulur.


Özdemir ASAF


14 Mayıs 2013 Salı

*DARMADAĞIN

 
 
Sizlerde bir buluttunuz
Gökyüzünü unuttunuz
Yağın karlar siz de yağın
Benim gibi darmadağın

Zaman yudum yudum bitmiş
Benden bana kötülükmüş
Yar diyordum o da gitmiş
Gitsin karlar sizler yağın
Benim gibi darmadağın

Uğuldayıp melersiniz
Beyaz mutluluk dersiniz
Bir gün siz de erirsiniz
N'olur karlar şimdi yağın
Benim gibi darmadağın

Aman karlar şimdi yağın
Benim gibi darmadağın
N'olur karlar şimdi yağın
Benim gibi darmadağın
 
 
Edip AKBAYRAM

9 Mayıs 2013 Perşembe

*SELÂM OLSUN



Selâm olsun bizden güzel dünyaya
Bahçelerde hâlâ güller açar mı?
Selâm olsun sonsuz güneşe, aya
Işıklar, gölgeler suda oynar mı?
 
Hepsi güzeldi kar, tipi, fırtına
Günlerin geçişi ardı ardına.
Hasretiz bir kanat şakırtısına
Mavi gökte kuşlar yine uçar mı?
 
Uzak, çok uzağız şimdi ışıktan,
Çocuk sesinden, gül ve sarmaşıktan,
Dönmeyen gemiler olduk açıktan,
Adımızı soran, arayan var mı?...

 
Ahmet Hamdi TANPINAR
 


8 Mayıs 2013 Çarşamba

*RÜZGÂR

 
 
kadın kum tanesinden bile küçüktü
daha küçüktü deniz kadındaki acıdan
 
esip duruyordu o eski rüzgâr
denize ve Samanyolu'na aldırmadan
 
ve kadın yürüyordu çıplak anılarıyla
kumlara ve yıldızlara basmadan
 
 
 
Ayten MUTLU

6 Mayıs 2013 Pazartesi

*MAVİ SÜRGÜN

 
Kaldırımların kalbi ağrıyor,
Sokak lambalarının gözleri kanlı.
Saçları sis kokuyor köprü altlarının,
Ve sonra…
Bir alev topu geçiyor şarkılarımın içinden.
Kekeme tren düdükleri sızıyor geceme.
Senin olmadığın gecelerden bana ne…

Hıncımdan şarkıları eskitiyorum,
Nasır tutmuş bir çocukluk benimki.
Sesim, sessizliğimde boğuluyor
Yumruklarım öfkeden soyunmuyor.
Unutulmuş gözlerdeki uykuları ben biliyorum,
Vapurların kanayan çığlığını nabzımda duyuyorum.
Masamda ay ışığı,
Plakta kullanılmış, çürümeye yüz tutmuş bir hazan şarkısı.
Tüm esmerliğimle,içimde beyazlığını saklıyorum.
Seni biriktiriyorum, sana birikiyorum.
Al beni mavi sürgünlüğüne,
Çocuk yüzünün ince kıvrımlarında yitirilmiş bir kent gibiyim
Yalnızlığın terli tadından irkildi kadınlığım,
Bir yılan ıslığı gibi tenha ve ürkek adımlarım.

Bu çürümek mi?
Ağır aksak kelimeler,
Ölüm döşeğinde dizeler…
Biliyor musun, artık kafiye aramaya çıkmıyorum akşam üstleri.
Artık akşam üstleri, şarkılar da kiralamıyorum.
Yağmur elimden tutsa,
Gözlerim yeniden gülecek, biliyorum.
Ceplerimde iki damla gözyaşın,
Dudaklarımda tadını saklıyorum.
Ve ölüme direnen asırlık çınarlar gibi,
Seni seviyorum.

Dokunduğum her yıldızda ellerinin izi var,
Ellerin ömrümün en güzel koyu…
Sesine el süremedikçe ben,
İçin için çürüyen bir güz yaprağı…
As beni nefesine,
Sensiz kalbim esir bulutların gözlerinde.
Eğreti duruyor yüzüm tüm resimlerde.

Günler gömmüyor ki hasreti?
İçimde bir poyraz…
Burası, öksüzlerin başkenti
Düşlerde ayaz…
Sus ey gece!
Ey şarkı! Al yüreğimden kanatlarını.
Gözlerime mil çekiyor martıların çığlıkları.
Kan tutuyor kızılca kıyamet bir yağmurdan sonra göğü,
Rüzgâr uluyor dışarıda,
Ve şehrin kalbine usul usul sokuluyor kim bilir kaçıncı asırdan kalan o türkü.

Gece soyunup sisli kamburluğundan,
Bakire elleriyle saçlarıma dokunuyor.
Çek git diyor şeytan ama…
Ayak topuklarım kanıyor.
Çocukluğumdun sen benim,
Kendime sakladığım ilk yaz sevincimdin.
Şimdi, yaralı bir hıçkırıksın boğazımda düğüm düğüm.
Bir karanlık sokaksın kucağına yürüdüğüm.
Kalbim kapı duvar…
EY hayata meydan okuyan var oluşum!
Gün uzar, gece uzar, yol uzar, ömür uzar…
Serseri ruhum, bu çilekeş bedeni söylesene nasıl sırtlar?

Cüce, yorgun, karanlık trenler geçiyor içimden,
Heybemde gözlerin de yok artık.
Kurşunî bir fener asılı gökte,
İnsanı nasıl da, zamansızlığın eşiğine sürüklüyor yalnızlık.
Kibirli bir cehennem gülümsüyor şimdi resimlerde,
Sıtmalı bir eylül kapıda bekliyor doğurmak için sancılı bir güzü.
Sûreti eskimesin diye şarkımızın, koynumda saklıyorum çocuk gülüşünü.

Bir sürgünün sarhoşluğu kalbimde,
Yarınlarımı kemiriyor, oyuyor dünün kalıntıları.
Nereye gitsem esmer bir koku genzimde,
Bulutların içini sızlatıyor gözyaşlarımın tadı.
Kendimden kaçışım boşuna mı?
Ömür dediğin ne ki?
Bugün var, yarın yok takvim yaprakları.

Gözlerimi açıyorum, yosunların çığlıkları kulaklarımda
Kirpiklerimden ay ışığı fışkırıyor,
Yakamozlar çırpınıyor denizin eteğinde,
Boy veriyor masallar düş evrenimde.
Sen, uzak bir şehrin mavi sürgünlüğünde kim
bilir ne düşünüyorsun ellerini hülyalı başına koyup
Bense hoyrat mevsimler ezberliyorum,
Gün doğumları arıyorum kendimi yollara vurup.

Ölü bir kentte ihtiyarlıyor sözlerim,
Karabasanlar üşüşüyor gözlerime,
Çığlıklar biriktiriyorum dünden bugüne.
Ellerim küçülüyor o dev karanlığın ellerine değdikçe.
Bu yol nereye gider?
Hüzün saçlarımı çekiştirip, ense köküme yapışıyor,
Nasıl da içime işliyor yarına ertelenen vaatler!

Seni düşlüyorum dudaklarımda aykırı bir ıslık.
Dağılıyor bütün kötümserliğim,
Isıtıyor içimi hayalin.
Ellerin neye benziyor şimdi?
Özledim yağmurunda ıslanmayı.
Yıllar gömmüyor ki hasreti?
Ne çok istiyorum bilsen rüzgârında savrulmayı!
Sen şimdi, uzak bir şehrin mavi sürgünlüğünde
El değmemiş baharları koyup gözlerine şairce soluyorsun hayatı.
Ben tarihin takvim olduğu yerde,
Çorak bir toprağın iz düşümlerinde, seni bekliyorum.
Ölüm dediğin ne ki?
Ben her gün senin için bir daha doğuyorum.
 
Hasibe GEZGİN


4 Mayıs 2013 Cumartesi

*HER GÜN SENİNLE

 



Güzel olan
Her günü seninle tekrar tekrar yaşamak
Erimek yarını olmayan zamanlarda
Durdurmak bir yerde bütün saatleri
Bütün kuralları kırıp parçalamak
Sonra varmak o yerlere
Mevsimlere dur demek
Kar yağarken çiçek açtırmak ağaçlara
Güneşi bir akşam saatinde tutup bırakmamak
Sonra doldurmak ay ışığını kadehlere
Delicesine içmek
Ve unutabilmek her şeyi ansızın
Sevmek seni en yücesiyle sevgilerin
Birlikte geçmiş, gelecek bütün çağları aşmak
Güzel olan
Sevmek seni Tanrılar gibi
Seninle Tanrılaşmak...

Bir gün bu akan sele dur diyeceğim, göreceksin
Ne bu şehir kalacak
Ne bu duygusuz sürü
Bu korkunç kalabalık
Her vapur seni getirecek bana
Bütün istasyonlarda seni bekleyeceğim
Kapılar sana açılacak
Senin için söylenecek şarkılar
Şiirler senin için yazılacak
Her evde bir resmin
Her meydanda bir heykelin olacak
Ve sen kimi gün bir rüzgar gibi
Kimi gün denizler gibi, bulutlar gibi
Kopup ötelerden, ötelerden
Yalnız bana geleceksin
Bir gün bu akan sele dur diyeceğim göreceksin.

Ben eskimeyen tek güzelliği sende gördüm
Sende buldum erişilmez hazları
Yanında sıyrıldım korkulardan, yalanlardan
Duyguların en ölmezini sende duydum
Susuzluğum dudaklarında dindi
Yalnızlığım ellerinde
Çoğu gün unuttum açlığımı
Sende doydum...

İlk defa seninle bütünlendim, anlıyor musun
Anladım yaşadığımı her nefes alışta
Seninle geçtim bütün zamanlardan
Seninle var oldum
Eridim seninle bir sonsuz çalkanışta.

Boynunda bir yer vardır, ben bilirim
Ne zaman oradan öpsem,
Değişir gözlerinin rengi
Yanar dudakların, terler avuçların
Dökülür kapkara aydınlık gibi
Omuzlarına saçların
Gitgide artar kalbinin vuruşları
Bir musiki halinde dünyamı doldurur
Ansızın bütün sesler kesilir
Zaman durur
Bir baş dönmesi başlar o en yükseklerde
Her gün seninle yeniden var oluruz
Eriyip kaybolduğumuz yerde...

Sesini duymadığım gün
Yaşanmış değil
Açan çiçek değil
Öten kuş değil
Yüzünü görmediğim gün
İçimde yıldızlar sönük
Güneşler güneş değil
Seni sevmediğim gün
Seni anmadığım gün
Olacak iş değil...

Her günüm seninle geçsin
O güneşe en yakın
Kimsenin varamayacağı bir dağ başında
Uçsuz bucaksız uzak denizlerde
İnsan ayağı değmemiş ormanlarda
Uzaklarda, en uzaklarda
O gemilerin uğramadığı limanlarda
Işığım ol, alınyazım ol benim
Vatanım ol, evim ol
Yeter ki bir ömür boyu benim ol
Her günüm seninle geçsin...
 
Ümit Yaşar OĞUZCAN