31 Mart 2012 Cumartesi

*BEN EYLÜL SEN HAZİRAN



Bir eylüldü başlayan içimde
Ağaçlar dökmüştü yapraklarını
Çimenler sararmıştı
Rengi solmuştu tüm çiçeklerin
Gökyüzünü kara bulutlar sarmıştı
Katar gidiyordu kuşlar uzaklara
Deli deli esiyordu rüzgar
Dağılmıştı yazdan kalan ne varsa
Yaşanmamış bir mevsim gibiydi bahar

Neydi o bir zamanlar
Sevmişliğim, sevilmişliğim
O heyheyler, o delişmenlikler neydi
Ne bu kadere boyun eğmişliğim
Ne bu acıdan korlaşan yürek
Ne bu kurumuş nehir; gözyaşım
Önümdeki diz boyu karanlıklar da ne
Ne bu ardımdaki kül yığını; elli yaşım

Beni kötü yakaladın haziran
Gamlı, yıkık eylül sonuma
Bir ilk yaz tazeliği getirdin
Masmavi göğünle
Cana can katan güneşinle
Pırıl pırıl engin denizinle girdin içime
Çiçekler açtı dokunduğun
Çimler büyüdü yürüdüğün
Ve güller katmer oldu güldüğün yerde

Başımda senin kuşların kanat çırpıyor şimdi
Oldurduğun yemişlerin ağırlığından
Dallarım yere değiyor
Güneşi batmadan saçlarının
Bir dolunay doğuyor bakışlarından
Gün boyu senden bir meltem esiyor yanan alnıma
Uykusuz gecelerim seninle apaydınlık
Başım dönüyor, of başım dönüyor yaşamaktan
Ölebilirim artık

Ölme diyorsan; gitme kal öyleyse
Sarıl sımsıkı, tenim ol, beni bırakma
Baksana; parmak uçlarım ateş
Lavlar fışkırıyor göz bebeklerimden
Hadi gel, tut ellerimi, benimle yan
Benimle meydan oku her çaresizliğe
Benimle uyu, benimle uyan
Birlikte varalım on üçüncü aylara

Ümit Yaşar OĞUZCAN

30 Mart 2012 Cuma

*KIŞ BİTTİ



"Vedalaşmaların ilmini yaptım ben"
Sürgünlerin uzmanlığını
Bir vapur nasıl kalkar bir limandan
Tren nasıl acı acı öter, öğrendim

Yıllarca mektuplarla yaşadım
Kaçak tütün yasak yayın
Larla beslendim
Unutmadım unutmadım

En çok yelkenleri özledim
Bozkırın buzlu yalnızlığında
Dağlar yoktu dağlar yoktu
Rüzgarlara yaslandım

Çılgın mıydım tutsak mıydım
Yüreğinde karanlığın
Kan kurudu
Ben gül oldum açıldım


Cevdet ÇAPAN

28 Mart 2012 Çarşamba

*EY ÖZGÜRLÜK




okulda defterime
sırama ağaçlara
yazarım adını

okunmuş yapraklara
bembeyaz sayfalara
yazarım adını

yaldızlı imgelere
toplara tüfeklere
kralların tacına

en güzel gecelere
günün ak ekmeğine
yazarım adını

tarlalara ve ufka
kuşların kanadına
gölgede değirmene yazarım
uyanmış patikaya
serilip giden yola
hınca hınç meydanlara adını

ey özgürlük!

kapımın eşiğine
kabıma kacağıma
içimdeki aleve

camların oyununa
uyanık dudaklara
yazarım adını

yıkılmış evlerime
sönmüş fenerlerime
derdimin duvarına

arzu duymaz yokluğa
çırçıplak yalnızlığa
yazarım adını

geri gelen sağlığa
geçen her tehlikeye
yazarım ben adını, yazarım

bir sözün coşkusuyla
dönüyorum hayata
senin için doğmuşum haykırmaya

ey özgürlük!

Paul ELUARD

27 Mart 2012 Salı

*AŞK



sen varken kötü diye birşey bilmiyorduk
mutsuzluklar, bu karalar yaşamada yoktu
sensiz karanlığın çizgisine koymuşlar umudu
sensiz esenliğimizin üstünü çizmişler
nicedir bir pencereden deniz güzel değil
nicedir ışımayan insanlığımız sensizliğimizden
sen gel bizi yeni vakitlere çıkar


İlhan BERK

26 Mart 2012 Pazartesi

*PEMBE BEYAZ

Bir kar yağar, etraf aydınlanır,
Soluk, kaygan bir dünya. Yalnızlığın.
Sapanca'dan öteye Geyve'ye kadar,
Raylar pırıl pırıl, tren yılgın.

Ha bre üstümüze kar yağar,
Gittikçe büyür çılgınlığın!

Ellerin üşür, ellerin utanır,
Yüreğin sevgiyle dolu. Öyle sıcak!
Pencereden saçların uçuşur birden
Tren sarsılır gider koşarak.

Bulutlar geçer rüzgârla üstümüzden
Aşkımız gibi başlar bir sağanak.

Bu vefasız anılar unutulmaz, hatırlanır,
Arada yıl var. Aklımda düşünceler.
Nasıldı derim nasıldı gözleri
Nasıl bakar da aydınlığa, güler!

Yağan kar gibi beyaz elleri,
İnceden bir de türkü söyler.

Hey, bir daha nasıl yaşanır
O ele geçmez günler! Yok artık!
Ne öpüp okşamak ne bir şey
Ne içimizi dolduran bu sıcaklık!

Ali PÜSKÜLLÜOĞLU

*ULUSLARARASI ÇOCUK ÜNİVERSİTESİ

Avrupa'nın ünlü eğitim kurumu Early Years CEO'su Siobhan Fitzpartrick:
"Gelecek 10 yılı değiştirecek Uluslararası Çocuk Üniversitesi projesinde biz de mutlaka yer alıp, küçük yaş
çocukların eğitimi konusundaki 47 yıllık deneyimimiz ile projeye stratejik destek vermek istedik."
 
 
 
DÜNYA’DAKİ İLK ULUSLARARASI ÇOCUK ÜNİVERSİTESİ KAMPÜSÜ ADANA'DA KURULUYOR

Uluslararası 3-6 Yaş Çocuk Üniversitesi Kampüsü’nün ilki Gündogdu Koleji tarafindan
 Eylül 2012'de Adana’da kapılarını açacak. Projenin hedefi 10 yıl içinde dünyanın büyük kentlerinde global bir Türk markası olarak, Uluslararası Çocuk Üniversitesi Kampüsleri kurup, küçük yaş grubu çocukların tüm eğitim ihtiyaçlarını dünya standartlarında sağlamak.
Okulculuk alanında çeyrek asırlık tecrübe sahibi Adana Gündoğdu Koleji (AGK) çığır açacak bir projeye daha imza atıyor. Gündoğdu, Avrupa'nın ünlü ön okul eğitim kurumu Earyl Years işbirliğiyle Dünya’daki ilk Uluslararası 3-6 yaş Çocuk Üniversitesi Kampüsü’nü Adana'da kuruyor. Kayıtların 23 Nisan 2012 de kabul edilmeye başlanacağı, 300 kapasiteli Çocuk Üniversitesi için şimdiden 650 ön kayıt yapıldı.


DÜNYA DEVİ EARLY YEARS “GÜNDOĞDU” DEDİ
Uluslararası Çocuk Üniversitesi, 1,147 üye eğitim kurumuyla, İngiltere ve K. İrlanda’da
 5,170 eğitim çalışanına doğrudan iş imkanı sağlayan ve kendisine bağlı bulunan eğitim kurumları aracılığıyla 28 bin ön okul öğrencisinin hayatında fark yaratan, 13 ülkeye ön okul gelişimi alanında yol göstericilik yapan Early Years işbirliğiyle hayata geçmeye hazırlanıyor. Early Years CEO'su Siobhan Fitzpartrick, "Ekim çocukların eğitimi konusundaki deneyimimiz ile projeye stratejik destek vermek istedik" dedi.



HERKESİN GURUR DUYACAĞI BİR PROJE
Adana Gündoğdu Koleji CEO’su Gökhan Gündoğdu, çeyrek asırlık okulculuk
 tecrübelerine rağmen ilk günkü gibi heyecanlı ve gururlu olduklarını belirterek,
 “Dünyada önokul konusunda yaptığımız araştırmalar sonunda 0-6 yaş çocuklara
 günümüz dünyası çocuğunun ve modern ailenin ihtiyacını tam anlamıyla
karşılayan bir eğitim modeline rastlamadık. Biz de çeyrek asırlık okulculuk
tecrübemizi, vizyonumuzu, dünyaca ünlü eğitim uzmanlarının da desteğini alarak
 Uluslararası Çocuk Üniversitesi projesini geliştirdik. Bu proje küçük yaş grubu
çocukların eğitimi konusunda dünyada çığır açacak.
Türkiye'de doğup, tüm dünyada ışıl ışıl parlayacak” açıklamasını yaptı.


KISACA ADANA GÜNDOGDU KOLEJI (AGK):
Başarı hikayemiz 1988 yılında okulumuzun Sayın Yunus Gündoğdu tarafından kurulmasıyla başlamıştır.
86 öğrenciyle yolculuğuna başlayan Adana Gündoğdu Koleji (AGK) bugün iki bine yaklaşan seçkin öğrenci nüfusu,binin üstünde başarılı mezunu, eğitime gönül vermiş yüzlerce çalışanı, Türkiye’nin eğitim alanındaki ilk ARGE merkezini kurup yönetmesi, Güney Kore, Almanya ve ABD büyükelçileri ve birçok yabancı ve yerli konuk tarafından ziyaret edilip, örnek gösterilmesi , AB ile değişim ve kültürel projeler konusunda liderlik etmesi, sınavlarda ve spor aktivitelerinde sayısız bölge ve Türkiye şampiyonluklarını bünyesinde barındırmasıyla Türkiye’nin en güçlü ve etkin eğitim kurumlarından bir tanesi olarak yoluna güvenle devam etmektedir.

 Daha detayli bilgiye www.gundogdu.k12.tr 'den ulasabilirsiniz.



PAYLAŞ

25 Mart 2012 Pazar

*ŞAH BEYİTLER -87


Lâle-haddler yine gülşende neler itmediler
Servi yürütmediler goncayı söyletmediler

NECATİ

“Lale yanaklı, yanakları pembe olan, sevgililer gül bahçesinde neler etmediler ki?
Serviyi yürütmediler, goncayı söyletmediler.”

Divan edebiyatında aşk; sevgili( Maşuk), seven ( Âşık) ve rakip arasında gelişen bir hadisedir. Sevgili genelde güzelliğiyle kaprisiyle aşığa hüküm eder durumdadır. Hüküm ve iradeyi elinde tutan sevgili ( maşuk) âşık için daima bir sultan, hükümdar veya sahip sıfatındadır.

Şairler genellikle sevgililerinin güzelliğini anlatırlar. Sevgili de bütün özellikleri kendinde toplayarak tek bir güzel afet özelliğine girer. Sevgilinin boyundan, saçlarından, gözünden, kaşından dudaklarına kadar bütün özelliklerine yer verirler. Koku duyusu ile ilgili olarak da onun saçlarının misk kokusundan bahsedilir. Servi boylu, ince belli, keman kaşlı, lâl dudaklı olmasıyla eşsizdir.

Divan şiirinde görmeye alışık olduğumuz rakip âşığınkiyken bu beyitte sevgilinin güzellik anlamındaki rakiplerinden bahsedilmiştir.

Gül bahçesinde yer alan lale yanaklı güzel sevgili, rakiplerine meydan okumakta ve göz açtırmamaktadır.
Serviyi yürütmemektedir; onun boyunun uzunluğunu, salındıkça çıkacak hoş kokusunu bastırmak ister. ( Servi, zaten yürüyemeyecek ve boyunun güzelliğini gösteremeyecektir.)
Goncayı söyletmemektedir; çünkü goncanın güzelliğini kimsenin fark etmesini istemez.
(Gonca-açmamış gül- zaten şekli itibariyle ağzı kapalı olarak nitelendirilmekte, şairse bu durumu kendisinin onu susturmasına bağlamaktadır.)
Sevgili, tabiattaki bütün güzellikleri örtüp bunların arasından kendini ön plana çıkarmak için girişimlerde bulunmuştur. Çünkü “EN GÜZEL KENDİ'DİR.

Yorumlayan:
İbrahim Cemal TORUN
Özel Adana Gündoğdu Lisesi
Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni

24 Mart 2012 Cumartesi

*PAPATYAM



Bir varmış bir yokmuş,
Bir sarı papatya varmış, güneşle doğarmış.
Bir kırmızı papatya varmış hiç uyumazmış,
Gece olunca da yıldızlara dalarmış.
Bir gün bir yıldız kaymış,
Kırmızı papatya çok korkmuş rengi ağarmış.
Günlerce solan rengine ağlamış.
Bütün papatyalar onu çok sevip sayarmış,
Ve hepsi ona benzemeye karar vermiş.
O günden sonra bütün papatyalar beyaz açarmış.


Ramazan ÇIRAKOĞLU

 

PAYLAŞ

Merhaba Celali bey,
Benim bir şiirimi sitenizde kullanmışsınız, tesadüfen gördün, inanın çok mutlu oldum.
Çok sevindim beğendiğinize,
Ayrıca ismimi de yazmışsınız teşekkürler

Saygılarımla...

23 Mart 2012 Cuma

*DONARAK ÖLMEK GİBİDİR RUHUN ÇÜRÜMESİ


"Donarak ölmek gibidir ruhun çürümesi;
İçin için eksilirsin,yavaş yavaş uyuşursun,
Hiçbir şey hissetmemeye başlarsın,
Sonra sen uykuya daldığını sandığında, ölmüşsündür aslında.

Ölmüş olduğunu bile bilmemektir bu.
Şu meydanlar, caddeler, sokaklar, ölmüş ruhlarıyla yürüyen insanlarla dolu!"

Murathan MUNGAN


22 Mart 2012 Perşembe

*SEN BANA GEÇ GELDİN, BEN SANA ERKEN

bugün dağların dumanı aralandı, hoş geldin
ah ışıklar içinde kaldım, yandım efendim

sen bana yangın ol efendim, ben sana rüzgâr
tutuşsun gün, yansın geceler, zamanımız dar
sen bana geç geldin, ben sana erken
tutuşsun gün, yansın geceler, vaktimiz varken

bugün günlerden güzellik, sefa geldin, hoş geldin
ah bu yağmur yalnızlığımmış, dindim efendim

sen bana yangın ol efendim, ben sana rüzgâr
tutuşsun gün, yansın geceler, zamanımız dar
sen bana geç kaldın, ben sana erken
soyunsun gün, sarsın geceler, vaktimiz varken

Hüsnü ARKAN

*SENİ SEVİYORUM



Yıkık kent sevdası işte bitiyor...

Oysa sen dokunurken bu şehre, şehir inlerdi.
Adımlarından anlardım gelişini
Bir çok insan yürüyor şimdi adımlarını sürüdüğün caddelerde…
Ama hiçbiri senin yüzündeki tebessümü vermiyor bu kez benim yüzüme

Şimdi gidişini herkes göz yaşlarımdan anlıyor.
Sen olmayınca, hiç kimse olamıyor hiçbirşeyim…
Eyleme dayalı göz yaşlarım akmaktalar bir bir…

Dünyanın umurunda mısın?
Oysa ben seni dünyanın şahdamarı sanırdım.
Yıkılan kent sevdası işte burada biter
Yaşlı gözler elbet bir gün diner
Bir sevda kendini düne armağan eder.
Sayısız sevmelerim şimdi neye yarar
Ya da geç kalmış pişmanlıklarım…

Yaram az artık bana…
Şimdi seni sonbahara sığdırıp tüm mevsimlerimi yaza gebe bırakıyorum.
Sesi değince yüreğime başkalaşan adam!...
Hangi bahar hazır olursun aşkıma?
Bekleyim, sırtımda bıçak gibi keskin duran soğuğumla…

Yaşanmışlıklarını sen biriktir öyle gel!...
Ben yaşayamadıklarımla özlerim seni yine
Kin vurmaz yüzüme bilirsin
Bencillik nedir bilmem ben…
Mart soğuğu değerken tenime, sen yaşa benim sahip olamadıklarımı…
Yarınlar uzak değil biliyorum.
Ellerin arayacak beni zamansız…
Biliyorum…

Sesi değince yüreğime sevda yeminini özleten adam!...
Gideceksin biliyorum.
Gecikmedin gitmek için, geldiğin kadar geç kalmadın yani
Bu kadavra aşkımın yüzüne bile bakmadan
Şehrimi enkaza teslim edip gittin…

Güzel bakışlı, masal yüzlü dev Kahraman!
Ne çok büyüttüm gözümde seni ve ne kadar çok büyüdüm gidişinle
Mevsimsiz bir yalnızlıkla sevdim seni
Sevdiğimden habersiz dolaşırken sen bu caddeleri
Kızıl nehirlerde boğulmamak için düşlerimi can simidi yaptım kendime…

Sen benim tekdüze edilmiş masalımdın…
Ben bir tek senin gözlerine kanardım.
Sen duymasan da ben söylerim, kulaklarında çınlasın…
Yaşıyorum, hep sana kalıyorum
Ve ben hep seni özlüyorum…
Duymadığın tek kelimeyi ödenmesi gecikmiş bir senet gibi
Haczedilmiş kıymetli düş gibi adrese teslim ediyorum…
Borcumun bedeliyse bu sözler
İşte ödüyorum…

SENİ SEVİYORUM...

Kahraman TAZEOĞLU



21 Mart 2012 Çarşamba

*BİLMEM HAYAL MİYDİ YOKSA DÜŞ MÜYDÜ

Ölümünün 39. Yıldönümünde Rahmetle Anıyorum
www.celaliboylu1.blogspot.com


Bilmem hayal miydi yoksa düş müydü
Gönül arzusunu buldu bu gece
Yalın kılıç mıydı bir ateş miydi
İçerim köz ile doldu bu gece

Bilemedim gece ile gündüzü
Seçemedim güneş ile yıldızı
Mestane gözleri mestetti bizi
Aklımı başımdan aldı bu gece

Mah yüzüne bakma ile doyulmaz
Sıra sıra benleri var sayılmaz
Aşk meyinden içen aşık ayılmaz
Bilemedim bana noldu bu gece?

Durmaz yanar gerçeklerin çerağı?
Yakın olur ehl-i aşkın ırağı
Gölköy oldu VEYSEL'lerin durağı
Hayali karşıma geldi bu gece


Aşık VEYSEL

*DİNİ İNANÇLARA GÖRE NEVRUZ



Zerdüştlük'te inanılır ki, Cenab-ı Allah bu günde dünyanın yaradılışını bitirmiş ve aynı günde Zühal gezegenini yaratmıştır. Ve Fars halkı Zerdüşt'ün aynı günde Allah'la münacat (ilahi diyolog) ettiğini kabul ederler. Hatta eski İran yazılarında Keyhusro, Mart'ın birinci günü göklere yükselmiştir.

İslamiyet'te Davud oğlu Süleyman yüzüğünü yitirdikten sonra hakimiyet onun elinden çıkar ve ancak kırk gün sonra yeniden yüzüğünü bulunca, şahlık ona bağlanır ve kuşlar başına üşüşür. İranlılar "Nevruz geldi, yenigün geldi" derler. Süleyman yele kendisini götürmesini söyler. Sonra bir kırlangıç Süleyman'ın önüne gelir "Ey Şah der. Benim yuvamda yumurtalarım var, biraz o yandan git de yuvamı dağıtma" Süleyman da yolunu değiştirir. Süleyman yelin üzerinde giden tahtından düşünce, kırlangıç su getirip Süleyman'ın üstüne serper. Bu yüzden halk Nevruz gününde birbirne su atıp hediye gönderir.

Türkler güneş yılını kendilerine yıl olarak kabul etmişler, ilkbaharın birinci gününü bayram olarak kutlamışlardır. Hayatın canlanması, hayvanların döllenmesi, evliliklerin yapılaması, küskünleri barışması hep bu günde olur. Bu nedenle yılın ilk gününü "Yenigün" olarak adlandırıyorlar.

Azerbaycan Türklerinin Mitolojisinde Nevruzla ilgili olarak tek bir hikayeye Ergenekon Destanı' na rastlanmaktadır. Nevruz Bayramı, (yeni gün) Ergenekon Destanına göre Türklerin Ergenekon'dan çıkışı ve çilelerinin bitişi ile yeni bir döneme başlamalarını ifade eder. Türklerin Ergenekon'dan çıkışı 21 Mart Gününe rastlamaktadır.

Ergenekon Destanına göre, 2000 yıl önce Türkler, düşman baskısıyla yok edilirler. Yalnız, Kıyan ve Nögüs adlı iki erkek ile onların eşleri sağ kalır. Bu dört kişi, yakalanıp öldürülmemek için, bir dağ eteğindeki mağaradan içeri girip saklanırlar. Ergenekon adındaki bu mağranın sonunda, bereketli ve etrafı dağlarla çevrili geniş, bereketli bir ova görüp, oraya yerleşirler. Bu iki aileden çocuklar olur ve birbirileri ile evlenerek, 400 yıl içinde çoğalırlar. Öyle ki, boylar oymaklar meydana gelir ve Ergenekon onlara dar gelmeye başlar. Bunun için çevresi sarp dağlarla kaplı Ergenekon'dan çıkmak için bir geçit ararlar. Bir gün ovada bir bozkurtun dolaştığını görürler ve nereye gittiğini takip ederler. Demirli dağdaki bir delikten dışarı çıktığını görürler. Aralarında işbirliği yaparak, bir demir ustasının yardımıyla, yetmiş at ve öküzün gönlerinden yaptıkları körüklerle, topladıkları kuru ağaçları yakarak elde ettikleri ateşi körükleyip, kurdun geçtiği delikte, dört yanından demirleri eriterek, yüklü bir devenin geçebileceği büyüklükte bir delik açarlar ve oradan kurtulurlar. Bu gün 21 Mart'a denk gelmektedir. Her yıl Ergenekon'dan çıkış günü milli bayram olarak kutlanır.
alıntı

20 Mart 2012 Salı

*BIRAKACAK KADAR



Bu kadar sevilebildim
Bırakacak kadar sevebildim hep
Peki neydi buna sebep?

Dalda asılı duran kışkırtıcı elma mı
Isırınca elmayla birlikte kızaran yüzüm mü yoksa
Yaprağından peçe taksam ne olur
Hayat beni tanıyan bahçıvansa?

Ona gitmeyen otobüsün tek yolcusuyum
Mola yeri yalnızlıkta
Güzün üzerindeki elbise sarı
Kamyon yüklerinde siyah
Sevinç yüklü sanduka

Senelerce yol gidip bir otel buluyorum
Otelin bakışları yabancı bu yorguna
Azgın bir nehir üstüneyse de düşlerim
Yıkılacak köprü, benim

Denize ulaşamayacak kadarım elbet
Nehir olsam ne olacak
Denize varmayınca

Aşk giderken yarasını bırakır
İsterse o terk etsin
Ya da tam tersi

Aşk bir köprü
Ben her zaman ırmaktım
Ne büyük bahane
Bıraksalar akacaktım


Hülya Deniz ÜNAL

*ŞİMDİNİN



Şimdi ben neden mi güler?
Şimdi ben bir başka bana,
Bir başka şimdi'den baktığımdandır..
Şimdi bu müzik niye çalmakta,
Ne var ona böylesine dalmakta?
Uçurumlarla dağlar birbirinden çıkmadır.

Selam verdim, görmedin, ne zaman, şimdi.
O şimdi benimdi, bu senin şimdi.
Şimdilerin kimi güldürür, kimi ağlatır.

Renklerin, seslerin, sözlerin anlamı, ağırlığı,
Kendileriyle ve öbürleriyle duyarlığı, uyarlığı
Bir de uymazlığı, duymazlığı, sağırlığı vardır.
"Bir şulesi var ki şem-i can'ın
Fanusuna sığmaz asumanın"
Çok şimdiler Şeyh Galib'in malıdır.

Şimdi buradaydı, nerede, oradaydı, görmedin mi?
Ben ora, sen bura, sen ora, ben bura dendikçe,
Şimdi bir şey olsadır, hem bir şey olmasadır.

"Ne meyle ne ney-u neyle şimdi,
Gönül eğlenmeyor bir şeyle şimdi"
Şimdiden Fuzuli uzanmış olmalıdır.

Bir şimdiden bir şimdiye köprü kurarlar
Da balıklar üstünde Yunus deyu geçerler.
Benim çocukluğumdaki yunuslar yuvarlaktır.
"Deryada deryalıklar, suda oynar balıklar,
Ne bu sevda olaydı, ne de bu ayrılıklar"
Çocukluklar çocuklardan azdır.

Ne olacak şimdi, ne olmuşdu, komşuda yangın çıkmışdı,
Sönmüştu, külleri uçuşmuşdu, başıma yağmışdı.
Bu çizgiler, bu aklar, o ani yangınından kalmadır,
Ne olduysa için-için ve neler de olmadıysa,
Hiçbir zaman demedimdi bir hiç için.
O konak asıl şimdi yanmaktadır.


Özdemir ASAF

19 Mart 2012 Pazartesi

*YALNIZLIĞIN AYRIKOTLARI



Toprağı nasıl kavrarsa ayrıkotları
ve nasıl çölleştirirse usul usul
öylece sarmış seni yanlışlar
çürütmüş yüreğindeki öfkenin
dayanıksız tohumlarını
çorak bir toprağa döndürmüş içini

Zehirli sütleğenler sürülmüş ökselere
sinsi bekleyişler gibi yapışkan
iğrenç gülücükler serpiştirilmiş
belli ki sen
konacaksın acemi sekişlerle
yalnızlığın bu hayın ökselerine

Ve şimdi uysal bir kedi gibi sokuluyorsun
gergefini sessizce işleyen gecenin koynuna
Usulca okşuyorsun yalnızlığını
usulca ve sessizce yaşamak diyorsun buna
oysa hayat
açılmamış bir yumak gibi duruyor ellerinde

Ah yalnız kuş
belli ki sen hiç bilemeyeceksin uçmayı.

Ahmet TELLİ

 

*İSTANBUL



Kamyonlar kavun taşır ve ben
Boyuna onu düşünürdüm,
Kamyonlar kavun taşır ve ben
Boyuna onu düşünürdüm,
Niksar'da evimizdeyken
Küçük bir serçe kadar hürdüm.

Sonra âlem değişiverdi
Ayrı su, ayrı hava, ayrı toprak.
Sonra âlem değişiverdi
Ayrı su, ayrı hava, ayrı toprak.
Mevsimler ne çabuk geçiverdi
Unutmak, unutmak, unutmak.

Anladım bu şehir başkadır
Herkes beni aldattı gitti,
Anladım bu şehir başkadır
Herkes beni aldattı gitti,
Yine kamyonlar kavun taşır
Fakat içimde şarkı bitti.


Cahit KÜLEBİ

18 Mart 2012 Pazar

*ÇANAKKALE'DE ÖLÜM



Sen ölüm,
Evlerde pissin ama,
Dağlarda iğrençsin.
Sen ölüm,
Birinin adı silinir de,
Adın geçer ancak.
Sen ölüm,
Eli tutmaz olur da, gözü görmez olur da
Tutarsın, görürsün oralarda ancak.
Sen ölüm,
Ülkelerde kötüsün ya
Ülkelerarası daha çirkinsin.
Sen ölüm,
Sayrılıklardan sonra gelirsin peki,
Şu dev gibi, şu dipdiri gençlerle işin nedir?


Fazıl Hüsnü DAĞLARCA


15 Mart 2012 Perşembe

*BİR TENHADA CANIM, ELİME GEÇSEN



Bir tenhada, canım, elime geçsen
İptida yanağın öpsem okşasam
Dersem goncelerin destime alsam
O nazik bukağın öpsem okşasam

Öpsem gerdanını sarsam belini
Söylerken işitsem nazik dilini
Hak nasip eylese dersem gülünü
O kalem parmağı öpsem okşasam

Sıtkı der efendim ağlatma beni
Sîneme sarsam ol beyazca teni
Basından başlasam sevmeğe seni
Nihayet ayağın öpsem okşasam


Sivaslı SITKI


*ÇIRILÇIPLAK



Küstahlığımı nezaketim götürdü
Sadece kendime bakakaldım.
Kararsızlık bir an sürdü.
Gizlenen insanların ortasında ben kaldım,
Çırılçıplak.

Selamımı tanıdıklar götürdü.
Saygı bekleyince alçaldım.
Kararsızlık bir an sürdü.
Kendinibeğenmişlerin ortasında ben kaldım,
Çırılçıplak.

Ağlamayı ölenler götürdü.
Kendimi ölmez sanınca ufaldım,
Kararsızlık bir an sürdü.
Ölülerle dirilerin ortasında ben kaldım,
Çırılçıplak.

Sonsuzluğu ufuklar götürdü.
Yarattığım dünyaların içinde daraldım.
Kararsızlık bir an sürdü.
Başlangıçla bitiş ortasında ben kaldım,
Çırılçıplak.

Aydınlığı bulutlar götürdü.
Yıldızlara doğru yol aldım.
Kararsızlık bir an sürdü.
Varanlarla duranların ortasında ben kaldım,
Çırılçıplak.



Özdemir ASAF

14 Mart 2012 Çarşamba

*KOCAMAN BİR ÇOCUĞU ÖPÜYORSUN



Sen bende neleri öpüyorsun bir bilsen
Herkesin perde perde çekildiği bir akşam
Siyah bir su gibi yollara akan yalnızlığı öpüyorsun
Ağzında eriklerin aceleci tadı
Elleri bulut, gözleri ot bürümüş ekin tarlası
Bir çocuğun düşlerine inen tokadı öpüyorsun.
Yağmur her zaman gökkuşağını getirmiyor
Aralık kapılarda bekleyişin çarpıntısı
Bir kadının eksildikçe ömrüme eklenen
Uzun gecelerini, solgun gövdesini öpüyorsun.
Uzak dağ köylerine vuran ay ışığı
Kerpiçlerden saraylar kuruyor yoksulluğa
Ne suların ibrişimi ne gökyüzü ne rüzgâr
Sen bende gittikçe kararan bir halkı öpüyorsun.

Sakarya Caddesi'nde sarhoşlar
Rakıyla buğulanmış kaldırımlarına gecenin
Yüksek sesle bir şeyler çiziyorlar.
Yalnızlık her koşulda bir sığınak bulur, diyorum
Uzanıp dudağımdaki titremeyi öpüyorsun.
Örseler acıyla düştüğü yeri
Susarak büyüyen adamların sevgisi.
Ağzında pas tadıyla bir inceliği söylemek
Bir gülünç içtenliktir, gecikmiş ve ezik
Sen bende yanlış bir ömrün tortusunu öpüyorsun.
İnsanın zamana karşı biricik şansıdır aşk
Onca kapı onca duvar içinde bulur aynasını.
Sen bende neleri öpüyorsun biliyor musun
Herkesin simsiyah kesildiği bir akşam
Yıldızlarla yedirenk gökyüzünü öpüyorsun.

Sen bende, gözlerinin anne ışığıyla
Bir solgunluktan doğan kocaman bir çocuğu öpüyorsun.


Şükrü ERBAŞ


 

*ŞAH BEYİTLER-86

Gönlüm gibi ey nâme gidip yârda kaldın
Baş üzre yerin var ham-ı destârda kaldın

Nâilî-i Kadîm



(Ey mektup, gönlüm gibi gidip sevgilide kaldın.
 Baş üzre yerin, var sarığın büklümlerinde, kıvrımlarında kaldın)



Burada mektubun sarığın kıvrımları arasında kalması gerçek anlamıdır.
Onun baş üzre yeri olması da hem gerçek anlamıyladır, hem de saygı gördüğünü ifade eder.


Yorum:
Mehmet Zeki YOLLU
Özel Adana Gündoğdu Koleji
Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni


13 Mart 2012 Salı

*YAĞMUR SONRASI



Yolların karıştığı yerde
Birdenbire
Bardaktan boşanırcasına
Yağdın yüreğime

Toprağın ve benim
Yüreğimiz kabarık
Toprak güneşi düşünüyor ben
Ne güzel düşünüyorum seni bilsen


Cengiz BEKTAŞ

 

*AŞK EHLİYİZ



aşk ehliyiz
ölsek de kaynaşır kanımız
en karanlık gecede
tutkuyla aydınlanır bir yanımız

kımıldar
yüreğimizin karıştığı toprak
ölüm şaşakalır
bahçede açan çiçektir canımız

bilgeler bilemez
tabipler anlayamaz
görünmez olduksa
sonsuzluktur mekânımız

aşk ehliyiz
sevmek dedik bismillah
dilimizde tespih bu
gayrısına kapalı lisanımız


Hüseyin YURTTAŞ

11 Mart 2012 Pazar

*GÜLÜMSE...

Hadi gülümse bulutlar gitsin
İşçiler iyi çalışsın, gülümse
Yoksa ben nasıl yenilenirim
Belki şehre bir film gelir
Bir güzel orman olur yazılarda
İklim değişir, Akdeniz olur, gülümse.
Sazlarım vardı, ırmaklarım vardı çok
Çakıl taşlarım vardı benim
Ama sen başkasın anlıyor musun
Tut ki karnım acıktı, anneme küstüm
Tüm şehir bana küskün
Bir kedim bile yok anlıyor musun
İklim değişir, Akdeniz olur, gülümse


Kemal BURKAY

9 Mart 2012 Cuma

*OYSA BEN HİÇ İNSAN KAYBETMEDİM


Asla sevmediğim birine seni seviyorum demedim,
Ya da asla birini severken karşılığını beklemedim.
Dostluğuma değer biçmedim,sevgime ise hiçbir zaman sınır çizmedim.
Sevdiysem sonuna kadar gittim, bitirdiysem öldürse de hasreti geriye dönmedim.
Bazen çok kırıldım, bazen belki de kırdım.
Ama hata insana mahsustur dedim.
Affettim, af diledim.
Kimileri birden fazla kırdılar kalbimi ama ben onları yinede affettim.
Onlar belki beni saflıkla yargıladılar.
Belki de içten içe sinsice güldüler.
Ama asıl unuttukları şuydu;
Ben aldanmadım..!
Aldanan her zaman kendileri oldular ama bunu anlayamadılar.
Bir insan kaybının ne olduğu bilemedikleri için,
Kaybetmek onlar için bir alışkanlık haline geldiği için.
Oysa ben hiç insan kaybetmedim.
Sadece zamanı geldiğinde vazgeçmeyi bildim o kadar..

 Can  YÜCEL

8 Mart 2012 Perşembe

*KADINLARIMIZ/ DÜNYA KADINLAR GÜNÜ"

"Anacığım"

Toprak öyle bitip tükenmez, /dağlar öyle uzakta,
sanki gidenler hiçbir zaman
hiçbir menzile erişemeyecekti.
Kağnılar yürüyordu yekpare meşaleden tekerlekleriyle
Ve onlar
ayın altında dönen ilk tekerlekti.
Ayın altında öküzler
başka ve çok küçük bir dünyadan gelmişler gibi
ufacık kısacıktılar
ve pırıltılar vardı hasta kırık boynuzlarında
ve ayakları altından akan
toprak,
toprak,
ve topraktı.
Gece aydınlık ve sıcak
ve kağnılarda tahta yataklarında
oyu mavi humbaralar çırılçıplaktı.
Ve kadınlar
birbirlerinden gizleyerek
bakıyorlardı ayın altında
geçmiş kafilelerden kalan öküz ve tekerlek ölülerine.
Ve kadınlar
bizim kadınlarımız:
korkunç ve mübarek elleri
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
anamız, avradımız, yarimiz
ve sanki hiç yaşanmamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri
öküzümüzden sonra gelen
ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız
ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki
ve kara sabana koşulan ve ağıllarda
ışıltısında yere saplı bıçakların
oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan
kadınlar,
bizim kadınlarımız
şimdi ayın altında
kağnıların ve hartuçların peşinde
harman yerine kehriban başlı sap çeker gibi
aynı yürek ferahlığı,
aynı yorgun alışkanlık içindeydiler.
Ve onbeşlik şaraplenin çeliğinde
ince boyunlu çocuklar uyuyordu.
Ve ayın altında kağnılar
yürüyordu Akşehir üzerinden Afyon`a doğru.

NAZIM HİKMET

*SEVDA KALICIDIR



Kayboldum
Bir köpeğin bir çocuğu beklediği gibi
Hasretle kamaşık yüreği

Kayboldum
Bağırırlar, seslerinin yankısı
Dönemez bir türlü

Kayboldum
Çevrilir sayılar sonuncuya değin
Ansımaz sonuncu kaçtı, biter telefon

Kayboldum
Herkesin adı okunur, düşmüştür onunki

Kayboldum
Yıllarca beraber uyumak uyanmak
Suya ve ekmeğe uzanmak birlikte
Tartışmak, küsüşmek, sevişmek
Ama sevda nerde sevda nerde

Kayboldum
Kimlere hüzündü kimlere nostalji
Kimler tutkun idi kimler unuttu

Siz hepiniz ölüleri ve mezarları seversiniz
Çoğa sürmez bir gün ben de beklerim



Gülten AKIN

7 Mart 2012 Çarşamba

*SORMUYORLAR



"Mutluluk" ne sormuyorlar
Sen arayıp bulacakmışsın
"Küçük şeylerden" diyorlar
mutluluk çıkaracakmışsın
Yalanın daniskası, yanlış ki
o kadar olsun
Yürekten gelecek ne gelirse
Ne ele avuca sığıyor o zaman
Ne cüzdanlara
Ha bir de sen varsan o şiirin içinde
değme gitsin keyfime

Merdiven filan yok
Bir sabah ansızın dayandığını anlıyorsun
kırkına
Bir gün belin ağrıyor
Bir gün başın
Aklına düşüyor birden
yaşamadığın aşkların
Hele bir de dostların ölümü
Gözünün önündeyse
zamansız
İşte o zaman başlıyor demektir ihtiyarlık
Koşamadığın anlar sevgiliye
"Bitti" deyip, terk edemeyişlerin
Ve geri kalanını hesaplıyorsan ömrünün
Varsa bir merdiven...
Başlıyor demektir geriye dönüşün

Karışmadıysan çoluk çocuğa
ne mutlu
İkiye katlanmayacak yıllara
Bir eksi düşür
"Ne bıraktın sen dünyaya"
Hiç düşündün mü
Kırlangıçlar hangi mevsim döner yuvaya
Ne zaman açar kardelenler
Ne zaman kuzular koyunlar
Varsa yoksa yarın için biriktirir
Şimdi çok geç geriye bakma
"kırk" dediğin nedir
İyimser düşünürsen 20
Kötü niyetliysen kendine yarın
En iyisi gelin
Şu kırktan sonrasına baş kaldıralım.



Tayfun TALİPOĞLU


*UÇURTMA



Çocuklarımız neleri sevmiyorlar ki...
Uçurtmayı seviyorlar söz gelişi,
Bir havalandı mı uçurtmaları
Daha da güzelleşiyorlar.
Maviliklerde gözleri
Özgürlüğü yaşıyorlar
Uçurtmalarla birlikte.

Koparıp da iplerini hele
Bir kurtuldular mı ellerinden,
öylesine seviniyorlar ki,
Gidiş o gidiş, bile bile...

Kızalım mı umursamayışlarına?
Kendi yaşamlarını izliyorlar boşlukta.
Onlar da birer uçurtma değil mi?

Bizim de ne süslü uçurtmalarımız vardı,
Alıp başlarını gitmediler mi?
Gözümüzden bile esirgerdik
Hangi birinin ipi kaldı elimizde?


Rıfat ILGAZ

2 Mart 2012 Cuma

*ŞAH BEYİTLER-85


Seni seyr etmek için reh-güzer-i gülşende
İki cânibde durur serv-i hırâman saf saf

Bâkî


(Nazla salınan serviler, gül bahçesinin yolunda seni seyretmek için iki yanda saf saf durur.)


Yolun iki yanında servilerin dikili duruşları tabiî bir olaydır. Bunun başka bir sebebi yoktur. Ancak şair güzel bir hayal meydana getirmek için, onların sıra sıra duruşlarını gelen sevgiliyi seyretmek için bekledikleri şeklinde yorumlamaktadır.


Yorum:
Mehmet Zeki YOLLU
Özel Adana Gündoğdu Koleji
Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni



1 Mart 2012 Perşembe

*GÜNLERİMİZ OLACAK



Günlerimiz olacak
Daha nice yıllarda.
Hep beraber seninle,
En güzel bir baharda,
Bir uzun yazda.
Günlerimiz...Kâh Adada, kâh Boğazda.
Kuytu bir yolda – bütün böğürtlen, kocayemiş –
Dudaklarımız birleşivermiş...
Akşam, Köprüüstü kalabalık,
Başın, omuzumda artık
Ufukta hilâl, gökte yıldızlar.
Günlerimiz olacak


Ziya Osman SABA