31 Temmuz 2012 Salı

*DOĞUM

I.

Çiğ düştü göklerden
Ve bir bahar günü doğdun sen

Güvercinler geçti menekşelerden
Ve bir bahar günü doğdun sen

Kendi kendine ayna olan nergislerden
Leylakların gün doğuşu ürperişinden
Zambakların kıyı kıyı bakışından
Geldin sen
Ve rüzgarlar karları süpürdüğünde
Ve insanı çıldırtan kuş sesleri işitildiğinde
Birdenbire aydınlandı annenin yüzü
Ve bir bahar günü doğdun sen

İlkin horozların gözüne göründün
Dünyaya haber verdiler ötelerden
Baban yeni dönmüştü eve ıraklardan
Birden aydınlandı annenin yüzü
Ve bir bahar günü doğdun sen

Marta bakan biliyordu geleceğini
Nisana bakan görüyordu alaca renklerini
Kızıl ve yeşil seherini
Mayısa bakan buldu seni
Ve bir bahar günü doğdun sen

Sana Leyla dedim Suna dedim şiirlerde şarkılarda
Gerçek adın bir fısıltı gibi kaldı ağızlarda dudaklarda
Çatlar yüreğim bir nar gibi o sırrı anar da
Avunurum doğumundan gelen muştulu armağanlarla
Melekler gökten geldi armağanlarla
Ve bir bahar günü doğdun sen

Bir bahar günü doğdun sen
Baharın ta kendisi oldun sen
Şimdi her baharda doğan çocuklarla
Sen en aşılmaz boya tenlerinde saçlarında
Sen görünür görünmez ufuklarda
Karlar erir erir kaçar kaçar da
Gökler yağmur biçiminde güler ağlar ağlar da
Güneş öğünerek yansır yansır da sularda
Gelirsin her baharda
Bir diriliş gibi ölü dünyaya
Ölüler gölgenden ateş ala ala
Ekilip biçilip yankı yapa yapa
Yaz sıcaklığından arta arta
Birer birer çıktılar gönlümüzün aynasına tarlasına
Ki bir bahar günü doğdun sen

Güller dönüştüler yatak çarşaflarına
Leylaklar yaklaştılar korka korka
Nergisler benliğimizin ortasından baka
Gelip fon oldular insanın
Bir kere daha
Sende yeniden yaratılışına
Bir bahar hali yaratışına

Bir bahar günü doğdun sen
Baharın ta kendisi oldun sen


II.


Sonbahar benim ölümüm kırmızı kırmızı yanışım karaağaçlarda
Senin ak doğumunu daha çok ortaya koymak için
Toplayıp gelişim güzü bütün sarılarımla loşluklarımla
Çürüyen solan evrenin karşı koyuşu
Senin baharda doğusunun anısına

Ah o ne sıtmadır güneşteki sıtma baharda
Her an senin doğumun yaşamaktan gelen
Ve güzün güneşte bir kuruyuş bir dağılma
Benim ölümümden gelen haykırış ve ağlayışlarla
Bir ömür boyu oldum salt ölüm kemiği
Parlamak için senin doğumundan gelen fosforlarla
Eve girmekte geç kalan çocuklar görecektir geceleri
Aşk baharının sessiz direnişini
yanıp duran ışıklarda

Yaz güneşi biriktirdi biriktirdi
Sonbahar yapraklarda delirdi
Kış derin çizgileriyle devrildi
Bahar gül tanklarıyla çiçek çağlayanlarıyla belirdi
Ve bir bahar günü doğdun sen


Sezai KARAKOÇ

28 Temmuz 2012 Cumartesi

*ALIŞMA BANA

Alışma bana, ne yapacağım belli olmaz..
Bugün varım yarın birden yok olurum..
Dokunma bana,kapanmamış ...yaralarla doluyum..
Canımı acıtma, bir yarada sen açma..
Sevme beni yoğun duygularımda kaybolursun tutuşursun..
İsteme beni, yasaklarla boğuşursun, engellerle doluyum..
Çözmeye çalışma sakın, seninle karışır iyice kördüğüm olurum..
Anlama beni, ben kendimi bilirim,ben böyle mutluyum..
Aşkı yaşatmamı isteme asla, ben aşka yıllardır inanmıyorum..
Güveniyorsan kendine, inandır aşkın varlığına..
Sonucunda öyle bir aşk yaşatırım ki..!
Vazgeçemezsin tutkun olurum..
Yıkabilirsen duvarlarımı, sakın bırakma beni..
Tüm tutkularım ve gücümün arkasında..
Hala minik bir çocuğum..
Büyütemezsen kaybolurum


Rabindranath TAGORE

27 Temmuz 2012 Cuma

*GÖÇMEN ÇİÇEK



Aykırı bir uçurumum yolunun üzerinde
Elini uzatacağın dalları yamacında saklayan
Birdenbire patlayan
Bir çığlığım sessizliğinde
Ele-güne karşı seni utandıran.

Yaz günü palto giyerim
Ceplerim dolu dolu şiir
Gören beni deli sanır
Adım kaçığa çıkar
keşke kaçsam
Keşke kaçabilsem şu dünyadan.

Aykırı bir şiirim kitabının arasında
Kargacık burgacık bir yazıyla yazılmış
Sondan okumaya başla
Nokta koy her dizenin önüne
Anlamaya calış..

* * *

Bedeninin bir noktasından dalıp
Yüreğini bulabilirim
Geceyse, başlar yastığa düşerse
Ve yorgunsa yüzün
Yıldızları soluğumla bir bir ateşleyip
Kandiller gibi başucuna koyabilirim..
Ey bütün tufanların ardında
Bulduğum dinginlik!
Göçmen çiçeği dünyanın
Kökleri ardısıra sürükleyen çılgınlık!
Madem ki yaşam bu
Madem ki taşın taş olmaktan öte
bir umarı yok
Bir türkü söyle kadınım
Yürüsün dünyaya mutluluk...

* * *
Yağiyor incecik bir yağmur dışarda
Yüzün çamurlar üstünde tüten buhur
Islak toprak kokusu
Doluyor odama
Sıkılıyorum
Kitapların üstüme yıkılacağından
Korkuyorum şimdi
Yel esiyor
Sökuyor duvardaki bir resmi
Yerine senin yüzünü koyuyor.

Yüzün şimdi karşımda
Yüzün akşam karanlığında
Toprağın üstüne bırakılmış
Bir demet çicek gibi parlıyor..

O zaman açıyorum
Bütün perdeleri
O zaman yakıyorum
Bütün ışıkları
Camları darmadağın ediyorum
Yüzünü avuçlarıma alıyorum
Alnını öpüyorum
Dünyayı öper gibi...

* * *

Sana uzanamadığım gün
Ellerim yok sanıyorum
Senin bakışlarını yakalayamadığım gün
Gözlerim yok..
O zaman bir yumruk
bütün gücüyle vuruyor
Eski bir piyanonun tuşlarına
Binlerce martı
Kayalıklara çarparak ölüyor
Ayışığı tutkal gibi
Yapışıyor pencereme
Açamıyorum perdeleri
Şiir yok artık
Türkü dindi..

* * *

Meyvelerini taşıyamayan
Ağaçlar gibiyim
Sularını taşıran ırmaklar gibi..
Bu kadar mutluluk cok bana
Onu gunlere
Onu aylara bölmeliyim
Ve bir tek gülüşünü senin
Kutlamalıyım yıllarca...
* * *
Sana yüregimde bir sürgün yeri
Göçüp konacak
Bir toprak yaratsam
Kadınım, sarışınlığınin bittiği anı
Gizli bir esmerliğe eklesem..
göcmen çiçek
Her yerin yabancısı
Yolların, yolların ötesinde
bize bir tek
Yarınlar kaldı
Göğün tükenip, denizin
Başladı yerde...


Ahmet ERHAN

 

26 Temmuz 2012 Perşembe

*PENCEREMİN KENARINDA



Bazen otururum
penceremin kenarına
seyrederim, gelip geçenleri
oynayan çocukları seyrederim
Bazen dayanamam
koşar oynarım, çocukların içinde
bazen yaramazlık yaparım, mızırım
...hiçbiri bilmez.

Bazen dalıp giderim, uzaklara
aşarım ufukları
sahillere ulaşırım
atarım kendimi kumsallara,
kapar gözümü, denizi dinlerim,
haykırırım hırçın dalgalara.
Başıboş bir kayık bulurum,
açılırım engin denizlere
...kimseler görmez.

Bazen, küçük birkuş konar pencereme
gözgöze geliriz, gülümseriz
bana masallar anlatır, ayaküstü
bir şarkı söyler,
sonra, acelesi varmış gibi
uçar gider ...halimi bilmez.

Ahmet Ünal ÇAM

 

*HER GÜN YAŞAMAK



Işıklı günlerinde düşün,
memleketini, dostlarını, sevgilini,
onlarla kal, dinlen
bırak kendinden bir şeyler,
bir mağlup akşamın mahzunluğu
silinsin gözlerinden.

Bir kavga sonunu unut.
sen maceralar peşinde değil,
umutsuz bir yolculukta değilsin.

Yaşamak sadece sevmektir, inan bana.
Sevmeyenler dünyamızda yaşamıyor.
Yaşamak suda, toprakta, insanlarda görünerek;
bir zeytin ağacı gibi.
Bir zeytin ağacı gibi, ne güzel
denize yakın olacaksın,
uzayan dallarında, yapraklarında ışık
ta derinlerde köklerin.
Bir zeytin ağacı gibi, bin yıl severek
yaşamak her gün...


Arif  DAMAR

 

25 Temmuz 2012 Çarşamba

*GECE SÖZLERİ



Geceyle dinlemeli genişleyen
Bir ağacın gövdesini

Üzerine yıldız sekerken
Su vermeli gülün toprağına

Şiir geceyi sever çünkü
Aşk geceyle açıklar kimliğini

Eski bir ırmak yatağında
Yeni bir serüvendir gece

Ve bir kadın sevilmeyi bekler
Gecenin en ince yerinde


Ahmet UYSAL

22 Temmuz 2012 Pazar

*YAŞAMAK VE SEVMEK ÜSTÜNE



İçli bir ezgi tadında yaşamak istiyorum.
-her söylenişte güzelleşen-

Şarap tadında sevilmek
-en iyi bağ bozumlarının ürünü-
ve sevmek şiircesine
Yepyeni bir dünya için
değişmek ve değiştirmek hiç durmadan

ve usulca ölmek sonra
-tohuma durmuş çiçek gibi-

İNSAN olmanın sevinciyle
ve sonsuz hüznüyle ardında
aydınlık bir sabah bırakmanın


Kutsiye BOZOKLAR

*SEVGİLİ



bir selam kadar uzaksın şimdi
bir gül atsam perçemin bozulur
sevdiğin türkülere çiy düşer
çoğalır avuçlarının kınası

dağlardan bir yel eser
çeşmelere seni doldurur
sular seni bekler serviler seni
bir yaprak düşer kalbinin üstüne
bin yıl öteye özlem sızar

şimdi hangi koyaklardasın
nerelerde biledin aşkını kim bilir
ne kirli gömleklerin yıkandı
ne yüzün okşandı onca zaman
kırağılar taradı saçlarını
yivli bir kurşun gibi
bir kuş gözlerinden ağladı
sustun yüreğin yalnız bir abdal
sustun öptüm sen


Hidayet KARAKUŞ
 
 

18 Temmuz 2012 Çarşamba

*TAŞRA KIZININ DELİCELERİ



Gözlerim seni görünce güzel
Saçlarım senin için uzun
Tenim seninle sıcak böyle.

Sakınmaklar gereksiz bunu yeni anladım
kırıp dikenli telleri geldim yanına.
Dört tarafımda elle tutulan karanlıktı-bilirsin
raylarca uzuyordu yalnızlığım
körkandil kısır anlayışlara
bir kinim vardı , zamanın eritemeyeceği
bir sancım vardı öylesine belirgin
yokluğun özlü çıbandı sanki
Duramadım.

Duramadım dayanılmaz isteklere
bütün bağlardan kurtulup bir an
gözlerinin büyüsüne geldim
ellerinin ateşine
Yak beni.

Sen uykusun vazgeçilmiyorsun
Seni kendim kadar seviyorum
Günlerden bir gün duysam acısını
Beni ilk öpenin sen olmasını istiyorum
Beni ilk öpenin sen olmasını.

Türkan İLDENİZ

13 Temmuz 2012 Cuma

*ESKİ ŞARKILAR


Ne güzeldi eski şarkılar…
Sevgiliye siz diyen
Sitemler yürektendi
Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın,

Her şeye razıydı yeter ki bir kere görsün,
Senede bir gün,
Umudunu hiç yitirmedi
Elbet bir gün buluşacağız...

Hep nazikti sevdasında
Fikrimin ince gülü,
Bazen kızdı
Sen kimseyi sevemezsin,
Bazen küstü
Hani o bırakıp giderken seni...

Ne güzeldi eski şarkılar..
Hiç kaybetmedi tadını
Kulaklarda nağmeleri,
Bazen ümitsizdi
Bir garip yolcuyum hayat yolunda…

Nağmelerde yaşadı aşkı
Kemancı başımın tacı
Yorgun gezindiği gönüllerde
Sarmaşık gülleri,
Ama...hiç unutmadı sevdiğini
Boş çerçevede….


Nesrin ASENA

*BİR ŞEY



soğur birden/her sabah alacasında
şakağının çillerinden öptüğüm şehir
bir sızı siner eklemlerine
ve akşam
yaslı bir bayrak gibi çekilir
hüznünün gönderine

bir sara nöbeti gelir gibi
titrer yüreğin
ovsan bilek damarlarını
kızgın bir mühür gibi
izi kalır ellerinin

bulutlar yürür içerlerine
gümbür gümbür gümbürder
yağmurlu camlara döner gözlerin
sonra birdenbire sessizlik
dinersin
kurumuş ırmaklara dönersin

bir şeydir o balta gibi gelir
keskin bir balta gibi
saplanır kırkıncı halkasına kadar
sallanır içindeki ağaç
ağır ağır devrilir


Aydın YALKUT

1 Temmuz 2012 Pazar

*GÜLESER



San dağların güleseri
Gül, bu kadar ince olur
Tanrının eşiz eseri
Kul, bu kadar ince olur.

Tuttum bir gece yarımda
Değdi parmak uclarımda
Yok oldu avuçlarımda
El, bu kadar ince olur.

Taramaya kıyılmıyor
Okşamaya kıyılmıyor
Tek, tek, saysam sayılmıyor
Tel, bu kadar ince olur.

Bittim yüzündeki nurda
Bu renk tonu yok ki narda
İz bırakmış yanaklarda
Sel, bu kadar ince olur.

Durursa şehir duruyor
Yürürse, sokak yürüyor
Geçtiği cadde eriyor
Yol bu kadar ince olur.

Affetmez bu Osman seni
İnfaz etti astı beni
Bıçak gibi kesti beni
Dil bu kadar ince olur


Osman KAYA