27 Haziran 2011 Pazartesi

*BENİ


Seher yeli nazlı yare
Bildir beni bildir beni
Düşmüşem elden ayağa
Kaldır beni kaldır beni

Ok vurup sinem dağlatma
Didemde nemi çağlatma
Gel yeter beni ağlatma
Güldür beni güldür beni

Söyle güzeller şahına
Yüz süreyim dergahına
Zehir olam kadehine
Doldur beni doldur beni

Kul Ahmet’im gönül versem
Dalında gülünü dersem
Senden başka yar seversem
Öldür beni öldür beni

25 Haziran 2011 Cumartesi

*ELVEDA



Elveda bütün hatıralar
Elveda bütün gençliğim
Gelmesin baharlar
Gelmesin yazlar
Bilinmesin karanlık mazim
Beni benden alan
Beni yalnız çalan
O sahte sözlere
Yalancı gözlere
Kapandığım dizlere
Elveda , elveda
Hayata sizlere
Bilmez aktığını nereye su
Bir gençlik hikayesi bu
Beni benden alan
Beni yalnız çalan
O sahte sözlere
Yalancı gözlere
Kapandığım dizlere
Elveda , elveda
Hayata sizlere
Elveda
Bütün hatıralar
Elveda
Bütün gençliğim

Mutsel ÖZTÜRK

23 Haziran 2011 Perşembe

*SENİN OLMADIĞIN YERDE


Adına aşk koyduğun o büyük boşluğa
ben koca bir hayat sığdırdım...
Beni sevmemene isyan edip kaçmak,
sende aradıklarımı hayatla doldurmaya çalışmak,
ruhumun en büyük yanılgısıydı...
Hayat bana en acımasız yüzünü
sevgini inkar ettiğim zamanlarda gösterdi...
Ve şimdi asıl olmam gereken yerde,
hayata başladığım yerde,
kalbindeyim...
Vazgeçilmez oluşunun sırrı bu işte:
Senin olmadığın yerde ne olduğunu biliyorum...

Cezmi ERSÖZ

22 Haziran 2011 Çarşamba

*ACEP BEN NE DEDİM O ŞİVEKÂRA


Acep ben ne dedim o şivekâra
Bugün yine yüz göz eğri, kaş eğri
Yıkmış fesi zülfün dökmüş kenara
Selvi nâzım zülüf kesmiş baş eğri

İçmiş gelir yâr sığamış kolunu
Tutsun üftadeler sağ ü solunu
Gelsin rakip ayıklasın yolunu
Dokunmasın ayağına taş eğri

Nuri cana yetti bu nâr-ı hasret
Tuttu etrafımı gam ü kasavet
Bilmem nedir ya rab bu sırr ü hikmet
Sardı canevimden bir ateş eğri

Aşık Tokatlı NURİ

*VEDA


Silahlara veda
Geceye rüyaya ve sana
Yalnızlığın geyik gözlü köşesinden
Düzenlerin çıkmazına

Çizdiğim resmin
Saat kulesi ağlıyor
Ağzım o çeşit yok
Şişe bu çeşit var

Sen bir gece gelsen
Güneş doğmasa
Gitmeden yine gelsen
Bu yeni geleni
Bu bize bakanı
Sana bir anlatsam
Güneş doğmasa
Sandıkların içini göstersem sana
Çizdiğim resmin
Yalnızlığın geyik gözlü köşesinde
Bir rafa koyabilsen
Olup biteni ve onları
Sabaha kadar konuşsak
O ürkek ürkek bakanı sana bir anlatsam
Ateşi karı tüfeği çeksem
Ocağa pencereye kapıya

Kemana veda

Yağmurda şeytan ve şapkası
Silahın ölümünü kutluyorum

Tren kaçırmış gibiyim

Sana veda

Sezai KARAKOÇ


21 Haziran 2011 Salı

*BİR BAŞKAYDI SENİN ŞEHRİNDE SENİ SEVMEK



Bilmediğim koca bir şehir.
Yalınayak kalmış suretlerin
Vapur sesiyle uyanan yarı uykulu bir kent.
Baktığım her iki yakanın başında
Senin siluetini giyinmiş kalabalıklar.
Her vapur, seni bana getirmekte,
Her otobüs, yüreğini bana taşımakta.
Ne vakit bir bulut görsem başımın üstünde
Senin yüzündeki renkleri çizdi gökyüzüne.
Kalabalıktı ayak izleri..
Sesler birbirine karışmış.
O nihavent sesini kalabalıklarından seçebiliyor,
Sonbahar hüznü gözlerini
Sicim sicim yağmurun altında bile
Gözlerindeki ışıktan tanıyabiliyordum.

Bir başkaydı senin şehrinde seni sevmek.
Senin ayak izinde
Yüreğime binlerce alfabeye gebe kalmak.
Senin şehrinin ışıklarında,
Temize çekmek yüreğimin kırsallığını.
Ve mavi bir fırçaya sarılmak
Gözlerinin sevdaya aç yanında.

Bir başkaydı senin gözlerinden denizi izlemek.
Haritalardan indirip
İçimin karasal iklimine serpiştirmek maviyi.
Denize ayaklarımızı salıp
Her dalgada ıslanmak
Ve birbirimizin güneşinde kurulanmak..

Kayıp bir alfabe.
İmla hatası bol bir lugat.
Soğuk bir demir parçasından alıntılanmış dudaklarımda
Sen’li bir hayatın en taze cümlesi yanıyor tel tel.
Söndürdükçe mum alevini,
Daha da kor hal alıyor içimin sen yanı.
Karıncalınıyor parmak ııçlarım.
Yazmaya devam ettikçe seni
Büyüyorum bir alfabenin altında.
Köklerimde bir özne belirliyor.
Hayatın en sevdalı yanında yaşanmak için.

Zamana inat,
Kavuşması ertelenmiş iki söz,
Özlemi belirgin iki yürektik biz.
Çatısız bir evin
Yıldızlara sarılı duvağına
Sarılmış iki harf.
Sırt sırta..
Yana yana..
Umuda yanarken
Mutluluğun kıyısında sevdaya adak iki kurban
İki hecelik gülüş,
Siyaha ithaf edilmiş.

Farklı iki şehir
Sevdaya kutsanmış.
Yan yana iki cümle
Mutlulukta sırt sırta birbirine dayanmış.
Ve adları silinmiş
İki kahraman..
Ve ölümü kavuşma addeden
İki yabancı tende
Tek yürek olan bir sevda..
Sen..
Ben.
Sen ve ben..
Yan yana..
Sırt sırta..

Ey sevgili,
Geceyi giyindim üzerime.
Karanlığı da çaldım yüzüme..
Sen yıldızları giy de
Yüzünün ay parçasını sür yüreğime.
Ve yıldızları ser gözlerimin iki perdelik yanına.

Harflerin ellerimde darağacı diye salladığında
Ben yüreğimin sesini iyice kıstım.
Sustum en derin yerimden.
Sen sustuğum yerden konuşuver beni.
Bir nihavent şarkının
En işveli notasında öpüver
Kahvesi bol yüreğimi.

“ İlk tanıdığım güne..
Yıldızları serdiğimiz geceye “

*NE FÂİDE?


Ben seninin aşkındayım; nasihat, pend ne fâide?
Zehirli su içmişim, bana kand (şeker) ne fâide?
Diyorlar benim için – Ayağını bağlayın,
Divâne gönül, ayağıma bend ne fâide?

Hz.MEVLÂNÂ

*EDERİM



Derdim nice bir sinede pinhan ederim ben
Bir ah ile bu alemi viran ederim ben

Ah ile komam dilleri zülfünde huzura
Cemiyet-i ağyarı perişan ederim ben

Cemiyet-i ağyarı ger etmezse perişan
Çarh-ı feleği aksine gerdan ederim ben

Yar olmayıcak zehr-i sitemdir bana bade
Bilmem nice def-i gam-ı hicran ederim ben

Güya ki olur didelerim maden-i yakut
Her gah ki yad-ı leb-i canan ederim ben

Bu hal ile avarelik el verse bana ger
Baştan başa dünyayı gülistan ederim ben

Nefi gibi yarana dimem dahi nazire
Ya bu gazeli ziver-i divan ederim ben

NEFÎ

20 Haziran 2011 Pazartesi

*BENİM



Ve büyür gözlerimde güvercin güzelliğin
Sonra bıkıp usanmadan sabahlara dek
Biri durur kapında korkulu ürkek...
O duran benim.

Bir gölge gibi düştüm ardına yıllardan beri
Sordum seni şehir şehir
Şimdi her gece yarısı rüzgâr değildir
Pencerene vuran benim.

Bir gün bölerse uykunu bir saat çıngırağı
Birdenbire yatağından kalkıp oturma
Öyle korkulu gözlerle etrafına bakınma
Saatleri kuran benim.

Senin bir suçun yok kabahat bende
Bitsin bu kıskançlık gayrı diyerek,
Boy verdiğin aynaları istemeyerek
Tekrar tekrar kıran benim.

Bir ceylan gibi durma artık gecenin ortasında
Ceylan gibi bakma oraya
Seni bir beyaz duvağa, altın halkaya...
Duyuran benim.

Kolay kolay unutulmaz adına yaktığım türküler
Kapanmaz yüreğime açtığın yara.
Her akşam saçlarını karanlıklara...
Savuran benim.

Yavuz Bülent BÂKİLER

*AŞK ONARIR


söylediğin yalanlara dönerse bir gün
söyleyemediğin bütün sevgiler
kırılırsa incecik dallar gibi
yarınlara ertelediğin düşler
aşk onarır

kalbindeki günlerin çan kulesi
yıkılmışsa aldanışın fırtınasında
rüzgarın savurduğu kum taneleri
gibi kanarsa zaman avuçlarında
aşk onarır

konukları kendisini sevmeyen
bir otel odası gibiyse yalnızlığın
çıkıp gidemiyorsan çivilenmiş gölgenden
paslanmışsa kilidi sığındığın anların
aşk onarır

geçtiğin yollardaki bütün ay perileri
terk ettiğin kendinin şarkısını söylerse
ve hayat birdenbire bir veda resmi gibi
yırttığın albümlerden çıkıp geliverirse
aşk onarır

kanındaki ateşler tenini yakmıyorsa
unuttuysan şarabi gecelerin rengini
sevişmenin elması artık parlamıyorsa
elinde kırılmışsa dokunuşun kadehi
aşk onarır

aynalarda bıraktığın suretine benzerse
içindeki delinin bütün yüzleri
her gidişin bir dönüşün eviyse
o varmayan yolları, o yaralı deliyi
sadece aşk onarır

Ayten MUTLU

*SEN SEVDALARINI YAŞA DOLU DİZGİN


Kahrediyor insanı seni böyle üzgün görmek
Güzel yüzünü avuçlarıma almak istiyorum
Bilsen nasıl çarpıyor bu çaresiz yürek
Islak kirpiklerine dokunmak istiyorum

Ne olur hiç bir zaman böyle üzgün olma
Sen hep bana şarkılar söylemelisin
Tırnakların gizlice batarken avuçlarıma
Beni saçlarınla,bakışlarınla sevmelisin

Birbirine karışırken serseri ruhlarımız
Kimseler görmemeli,bilmemeli
Eşsiz güzellikteki sarhoşluklarımız
Bir yerlerde acılar büyütmemeli

Sana beni sevmek hakkını tanıyamam
Bu, benim tek kişilik oyunum olmalı
Yıkılışlarına inan hiç dayanamam
Elem yalnızca benim gönlüme dolmalı

Üzüntülerin azap olur bana inan
Her zaman gözlerinin içiyle gülmelisin
Bırak kahırlarla dönsün benim dünyam
Sen sevdalarını yaşa dolu dizgin

Vedat Didari

18 Haziran 2011 Cumartesi

*BAZA,BAZA HER ANÇİ HESTİ BAZA


“Baza, baza her ançi hesti baza,
Ger kafirü, gebru, putperesti baza,
In dergehi ma dergehi növmidi nist,
Sad bar eger tövbe sikesti baza.”

Gene gel, gene.
Ne olursan ol,
İster kâfir ol, ister ateşe tap, ister puta,
İster yüz kere tövbe etmiş ol,
İster yüz kere bozmuş ol tövbeni.
Umutsuzluk kapısı değil bu kapı;
Ne olursan ol yine gel.

Çeviri: Kadir Meriçboyu

16 Haziran 2011 Perşembe

*GAZEL


Haddeden geçmiş nezâket yâl ü bâl olmuş sana
Mey süzülmüş şişeden ruhsâr-ı al olmuş sana

Bûy-i gül taktîr olunmuş nâzın işlenmiş ucu
Biri olmuş hoy birisi dest-mâl olmuş sana

Sihr ü efsûn ile dolmuştur derûnun ey kalem
Zülfü Hârut’un demek mümkin ki nâl olmuş sana

Şöyle gird olmuş firengistan birikmiş bir yere
Sonra gelmiş gûşe-i ebrûda hâl olmuş sana

Ol büt-i tersâ sana mey nûş eder misin demiş
El amân ey dil ne müşkilter suâl olmuş sana

Sen ne câmın mestisin âyâ kimin hayrânısın
Kendin aldırdın gönül noldun ne hâl olmuş sana

Leblerin mecrûh olur dendân-ı sîn-i bûseden
La’lin öptürmek bu hâletle muhâl olmuş sana

Yok bu şehr içre senin vasf ettiğin dilber Nedîm
Bir perî-sûret görünmüş bir hayâl olmuş sana

NEDİM

*GÜZEL ATLAR ÜLKESİNDE BİR DÜŞTEYİM


insan bir coğrafya olamıyorsa
içinde senin yaşadığın
ne anlamı var gururlu bir heybetle
üst üste duran kayaların
çizdiği bu emsalsiz manzaranın

insan killi bir çamur olamıyorsa
içinde senin rengini barındıran
ne anlamı var o güzelim eşyaların
geçerek hünerin tezgâhından
emeğin harcıyla yaşam bulan

insan bir mahzen olamıyorsa
serinliğinde senin yıllandığın
ne anlamı var bin bir üzümden
süzülen o kokunun ve tadın
içine sindiği kan rengi şarabın

insan bir taverna olamıyorsa
duvarlarını sesinle çınlattığın
ne anlamı var fasl-ı şahanenin
gizemler yüklediği dumanın
içinden bakan o şuh kadının

insan bir tarih olamıyorsa
her çağı seninle bölüşülen
ne anlamı var güzel atların
gün batımı kopup gelen
geçmiş zaman vâdilerinden

Vedat DİDARİ

15 Haziran 2011 Çarşamba

*UNUTMAKTAN GELİYORUM


'Gitmeler bana kaldı'

Daha üç adım olmadı çıkalı bu sevdadan
Ayrılığın kokusu hala üzerimde
Avuçlarımda buzdan bir alev
Yüreğimde yepyeni bir ateşkes
Gitmeler bana kaldı yine bu aşktan
Bütün sayfalarım sil baştan
Sonu nereye varacak bilmiyorum
Oysa içimde inadına yanan bir mum
Dokunma ellerime-sönmedim daha
Unutmaktan geliyorum.

Daha dün kirpikleri kadar yakındım ona
Her gece düşlerinde sabahlıyordum
İşte orada köşebaşında bıraktım ellerini
O bana
Ben ona ağlıyordum
Son tetiği gözleri çekti gözlerime
Kanıyor kanıyordum
Ölüler yalan söylemez bilirsin
Deliler gibi seviyordum.

Daha biraz önce
Onu öpen bu dudakları aynalarda parçaladım
Onu okşayan bu elleri bir yangında bıraktım
Ona gülen bu gözleri zindanlara attım
Yüreğim ayazda
Kaç şiirim çığlıklar attı ardından bilemiyorum
Bavullar dolusu hatıraları bir mağaraya taşıdım
Yalnızlığımı bir dağ başına
Kendimi nereye koyacağımı bulamıyorum
Ne olur ayıplama beni
Susmadı daha gözlerim
Ağlamaktan geliyorum.

Zıpkın yemiş balıklar gibiyim
Şimdi bir ıslık bile dağlar yüreğimi
Bir eski şarkı yağmalar bütün uykularımı
Çıkmaz sokaklarda kaldım biliyorum
Başım dönüyor, ben dönüyorum
Acele etme ne olur bekle biraz
Daha yakmadım bütün gemileri
Daha yırtmadım dönüş biletimi
Öyle yorgun öyle bitkin ve öyle sürgün
Unutmaktan geliyorum...

Ahmet Seçuk İLKAN

14 Haziran 2011 Salı

*TAN AĞARTISI



Uyuyorsun uyuyor su
Ten sesinle ağarıyor sesim
Dal dala yaprak yaprağa değiyor
Ürperiyor nefesim incecik nefesinle

Diken gülü gül dikeni sınıyor
Semaha duruyor canlar yavaştan
Rüzgârla yarışan kuşlar dönüyor
Bir kedi bakıyor kuşkulu kuytulardan

Düm tek vuruyor tef ve kudüm avlusu taştan
Ten yanıyor tin yanıyor tennenni tenenen
Can ve nefes ten ve kafes ney yanıyor aşktan

Eriyen ruhlarımızdır lavlar gibi akan
Ve kavuran hüznün doyumsuz gülünü
Sevdanın ağır vadilerinde korlar gibi her an

Aydın HATİPOĞLU

13 Haziran 2011 Pazartesi

*SULARIN ÖTESİ


Bir yanı Mecnun'dur kıyılarımın bir yanı Leylâ
yokluğundur yankılanan suların ötesinde her gece
her gece dokuz yerimden vururlar beni yâr
kanatlanmış atlar gibi geçerim
rüyalarından...

Hesaba çekilirim geceler boyu sonra
gözlerinin karasından
bilmezler dâra çekildiğimi saçlarında bin kez
sonra kenâra çekildiğimi
bilmezler
esmer bir ateş var içinde ey ölü nedir bu derler
leylâ derim, gözlerin diyemem
diyemem...

Suların ötesinde bir esmer gül açar akşamları
adı leylâ, rengi leylâ, kokusu leylâ
o yüzden siyahlar giyinirim hep ben
saçlarımı o yüzden tarayamam
siyaha mübtelâ oluşum ondandır
ondandır dalgın dalgın bakışım sulara
bilmez misin
semâya bakıp bakıp ağlayışım
ondandır...

Rıdvan CANIM

12 Haziran 2011 Pazar

*KOLAYIMA GELMEDİN, ZORUMA GİTTİN



Bir kâğıda sığar mı bir yürek?
Ya da bir yürek kadar büyük olabilir mi bir kâğıt?
Daha sana yaralarımı göstermedim.
Kaldı ki ben,
Senden önce kendime tehlikeyim.

Üşüme diye çıkartmıyorum ceketimi.
Astarında paylaşmıştık ortak bir aydınlığı.
Gitmeseydin gözlerimin içinden okuyabilirdin adını.

Biriktirme unutacaklarını!
Oyuncak tabancalar kadar yalan,
Hüzündür yakama iğnelediğim yamam.
Hangi çığlığıma anahtar olabilirdin?
Beni bir gülle bıçakladığın zaman…

Gitmişsin işte çekiştirip durma adımı.
Tülden bekleyişler kımıldanıyor ardın sıra bil!
Ey gözlerimin arka bahçesi!
Bu dağa tırmananlar düşer,
Seyredenler değil.

Yitik bir aşkta uyuyakalmış,
Kırıp kırıp büyüttüğün yüreğim.
Meğer aşkı yazıp yazıp satırlara sıkıştırmışım.
Öyle durulup durulup.
Oysa ölmek ve düşmek ne güzeldi,
Yârin gözleriyle vurulup…

Bir rüzgâr esse senden, geçmişim üşüyor.
Sesin kulağımdan düşüyor.
Ben sadece,
Gidişine dayanabilecek kadar ayaktayım.
Daha fazlasını verme!

Ey yar
Böyle çok çorak bekledim.
Kolayıma gelmedin,
Zoruma gittin...

Kahraman TAZEOĞLU

*KAÇ ZAMANDIR


Sen gözlerin yüzünden mi bu kadar güzelsin
Gözlerin senin yüzünden mi bu kadar güzel
Sormayı isterim kaç zamandır... Soramam ki

Ben sana bakışların kadar çok uzaktayım
Sen ise bana bakışlarım kadar çok yakın
Varmayı isterim kaç zamandır... Varamam ki

Sen ışkınlar arasında yeşeren bir fidan
Ben ışkınlar ötesinde biçare sarmaşık
Sarmayı isterim kaç zamandır... Saramam ki

Ben seninleyim gün boyu sen ki benden ayrı
Sen düşümde her gece ben ki o düşü hayra
Yormayı isterim kaç zamandır... Yoramam ki

Sen bende bir hayal sen içimde bir süveyda
Ben sensizlik vakti sensiz duramam ne fayda
Durmayı isterim kaç zamandır... Duramam ki

Nevzat BAYRAMOĞLU

8 Haziran 2011 Çarşamba

*GÜZELSİN



Görenler kendini beğenmiş sansın,
Sen böyle havalı pozla güzelsin.
Varsın âşıkların bıksın usansın,
Sen böyle cilveyle, nazla güzelsin..

Göz göze gelince aklım şaşıyor,
Yüreğim koşmaktan yorgun düşüyor,
Sığmıyor gönlüme aşkın taşıyor,
Sen benim haddimden fazla güzelsin..

Vadesi yakına eğleme meyil,
Sen sen ol zamanı zengine eğil,
Ben gibi hüzünlü hazanla değil,
Sen, taze baharla yazla güzelsin..

Aşk hevesle başlar, hasret, gurbetle.
Solmasın gençliğin gamla, kasvetle.
Çünkü sen her zaman sen muhabbetle,
Şiirle, şarkıyla, sazla güzelsin...

Cemal SAFİ

*BEKLEYİŞ


Sayısını unuttuğum günlerce bekleyişten
Ben yorgunum rıhtım taşları yorgun
Art arda geçen gemiler durmuyor bu limanda
Duranlardan sen çıkmıyorsun

Bil ki katıksız sancılara razıyım yokluğun olmasa
Bil ki bir avuç biber gözlerime serpilen
Ellerimde soğumadı ellerinin izleri
Durup şiirler yazıyorum yoluna.

İçimde sıkıntının en dayanılmaz şekli
Kaçıncı kere saatleri susturuyorum
Bensiz çözülüp sensiz bağlanması yok mu halatların
Tükeniyorum

Türkan İLDENİZ

7 Haziran 2011 Salı

*OLMUŞUM



Allâhu ekber ey sanem hüsnünde hayrân olmuşum
Kavs-i kuzehdir kaşların yayına kurbân olmuşum

Yüzün durur cennet gülü boyun hakîkat servidir
‘Aşkında ben bülbül kimi ‘âlemde destân olmuşum

Kevn ü mekândan geçmişim ma nî şârabın içmişim
Cânâne yüzün görmüşüm baştan ayağ cân olmuşum

Da’vî benim dadî benim münkir benim râzî benim
Dağı benim yazı benim ben külli devrân olmuşum

Sûfî benim sâfî benim kâfî benim şâfî benim
Ernî benim hayrân benim derd ile dermân olmuşum

Zâhid benim ‘âbid benim âsî benim fâsık benim
Mü’min benim kâfir benim ben külli insân olmuşum

Uçmak ile Rıdvân benim tamu ile nîrân benim
Dânâ ile nâdân benim hem în ü ân hem ân olmuşum

Geh çıkmışım Îsâ kimi çarh üstüne oturmuşum
Geh varmışım Yûsuf kimi Mısır da sultân olmuşum

Sarrâf-ı bahr-ı kudretim yâkût-ı kân-ı vahdetim
Şimdi gelip Nesîmî’yem hâk ile yeksân olmuşum

NESÎMİ

*BEKLEYİŞİMİN ÖYKÜSÜ


Günler, güz yaprakları gibi,
Birer birer dökülürken ayaklarımın dibine;
Ben her gece karanlığa dikip gözlerimi,
Senin aydınlığını bekledim.
Sen yoktun...

Binlerce adım attım bu kentin sokaklarında,
Her köşeyi, her parkı, her ağacı ezberledim,
Sevdaya bulanmış her kaldırım taşında,
Senin adını aradım.
Sen yoktun...

Evlerin duvarları birer birer üzerime yıkıldı,
Her hücremin acısını ta yüreğimde hissederken,
Beni enkazın altından çıkaracak ellerini aradım.
Sen yoktun...

Özlem şarkılarını ezberledim,
Kimini bağıra bağıra, kimini fısıltıyla söyledim.
Karanlığa haykırdım hasretimi,
Sesimi duyacaksın diye bekledim.
Sen yoktun...

Senden gelecek birtek haberi bekledim,
Saatler asırlar gibi geldi, geçmedi...
Çalan her telefonu,
Yüreğimin deli bir çağlayana dönen atışıyla açtım,
Senden başka duyduğum her seste aynı bozgunu yaşadım,
Onlar beni duymak istiyordu, bense seni.
Sen yoktun...

Seni aramakla yorgun düşmüş bedenimi,
Karanlığın kucağına uzattım her gece.
Bir an önce sabah olsun diye,
Uykunun beni çekip almasını bekledim, olmadı.
Kaç gece sabahı ettim gözlerimi kapamadan,
Kaç gece ayak sesleri dinledim gelen sensin diye.
Sen yoktun...

Her yağmurla birlikte hüzünde yağdı bu kentin üzerine,
Bulutlar yanlızlığın işaretiydi benim için,
Beni ıslatan, yağmurlar olmadı,
Ben senin özleminle sırıl sıklamdım her mevsim.
Hayat bahara merhaba dedi çiçek çiçek,
Uzun kıştan sonra gelmez dediğim kuşların dönüşünü gördüm.
Sen yoktun...

Her otogar, her istasyon adresim oldu,
Bir trenden inersin sandım,
Otobüsteki her yolcuya sensin diye baktım,
Yada yolculuklara vurdum kendimi.
Kimsenin bilmediği köylere,
Adı duyulmamış kasabalara gittim,
Senden bir iz aradım.
Sen yoktun...

Denizin sonsuz maviliğine umut bağladım,
Kıyılarda tükettim bekleyişimi,
Hep sensiz gemiler geçti limanımdan.
Ben gemicilerin hasret türkülerine eşlik ettim,
Sen yoktun...

Gözümden bir tek damla yaş akmadı,
Onlar sana aitti, sana kalmalıydı.
Kimselere söylemedim acılarımı,
Bekleyişimin öyküsünü kimselere anlatmadım.
Nice fırtınalar koptu yüreğimde,
Dalgalar dövdü hayallerimi.
Sığınacak bir liman aradım, yaslanacak bir omuz,
İçlenip dertleşecek bir yaren aradım,
Sen yoktun...

Her gece ay paramparça oldu,
Her gece yıldızlar birer birer düştü sokaklara,
Ve bir güneş gibi doğup,
Aydınlatmanı bekledim karanlığımı,
Sen yoktun...

Serdar IĞDIR

*BENİ YAKIŞINA


O esrarlı yangına bu can nasıl dayandı
Sahile vurdu kalbim su yandı, kum da yandı,

Bir mum gibi eriyip aktı uykusuzluğum
Ölüme baş kaldıran dertli uykum da yandı

Yurdumdan mahrum edip dolaştırdın cem gibi
Ruhumla söndü alev sonra ruhum da yandı

Kül oldu bir yiğidin figanıyla her umut
Bülbülün küllerine konan puhum da yandı

Böylesi bir yangın görmedi Nemrut bile
Kaktüsün gölgesinde nazlı ahım da yandı

Ahımdır zannederdim en belalı kıvılcım
Kirpiğine dokunan kanlı ahım da yandı

Bir damla su ver bana ey çöl, bari sen küsme
Kalmadı hiçbir şeyim bak günahım da yandı

Yenilgiler bir tufan gibi çöktü üstüme
Ülkem yıkıldı heyhat, ordugahım da yandı.

Köleleri her akşam duman kıldı gözlerim
Başıma tac ettiğim padişahım da yandı

İlk defa böylesine tutuştu gökkuşağı
Renklerim siyah oldu ve siyahım da yandı

Ondan başka ne varsa yandı, yandık sen ve ben
Onu göreyim diye kıblegahım da yandı

Nurullah GENÇ


6 Haziran 2011 Pazartesi

*BEYAZ GÖĞSÜN BANA KARŞI



Beyaz göğsün bana karşı
Açma beni öldürürsün
Ela gözler süze süze
Bakma beni öldürürsün

Öldürüp kanıma girme
Her bir yada gönül verme
Ela göze siyah sürme
Çekme beni öldürürsün

Gevheri der şah-ı bülbül
Beyaz gerdan bina-yı pul
Yanağına kırmızı gül
Takma beni öldürürsün
GEVHERÎ

5 Haziran 2011 Pazar

*BURUK'LU AŞIK KUL MUSTAFA

/ext/belgeler_v_e.swf">

*LAVANTA



Odanız kızkardeşinizdir,
Büyük Ş’lerle iner giysiniz;
Bir kez onarılmış anıt mihrap;
Hemen pencereye geçersiniz.

Bütün şarkıları düşünün,
Sizin yüzünüz çıkar ortaya,
Konsolun üstünde yelpaze,
Yan yana yan yana düşünün ama.

En derin çizgiler, güzelim,
En tatlı anlardan kalma…
Değme acı baş edemez
Hazların lal oyuklarıyla.

Çıkarken yığılan basamaklar
Kaçıkaçıverirler inerken,
Beyaz sunağıyla gotik tapınak,
Eliniz sanki hep tırabzanda.

Bir şeyiniz olayım sizin,
Hani nasıl isterseniz,
Oğlunuz, kiracınız, sevgiliniz;
Dünyanın bir ucuna
Birlikte gider miyiz?

Bekletilmiş ipeklinizden
Kopmaya can atar bir düğme;
Boş verin, o düğme hayın,
Gider miyiz?

Şimdiye dek düşünmediyseniz
Bakmayın içinde ne var,
Küçük bir kitaptır yaşamak
Elinde tutmaya yarar.

Cemal SÜREYA

*EY SÂKÎ


Chehel Sotoon - Isfahan

Ey Sâki! Şarabın nuruyla aydınlat kadehimizi!
Ey sâzende! Çal! Âlem artık bizim muradımızcadır.
Bizler kadehte sevgilinin çehresinin aksini görmüşüzdür.
Ey bizim daima içtiğimiz şarabın lezzetinden habersiz kişi!
Asla ölmez o kimse ki kalbi aşk ile hayat bulmuştur.
İşte bu yüzden şu âlem defterine bizim ebediliğimiz kayıtlıdır.

Hafız ŞİRÂZÎ

2 Haziran 2011 Perşembe

*REGÂİP KANDİLİ


Regaib, geleceğe, istikbale yönelik arzu ve isteklerimizi, emel ve tutkularımızı gözden geçirme imkanı veren mübarek bir gecedir"

*GEMİLER


Resim:Mine ERDİNİ

Gel geç sevdalar kısa bir gün gibidir
Yaşasan ne yazar, yaşamasan ne fark eder
Anılara tutunup yaşamak çok zor be gülüm
Karanfil kurusunda demlenmiş mektuplar
Sensiz olduğum akşamlarda beni deli eder

Muhteşem bir sevda hikâyesinin kanadıyız
Avucumuzda yazılı kader alır götürür bizi
Hüzünlü sonbahar derken, ilkbahardayız
Sıralı yıldızlar gibi mısralarımız dizi dizi
Güneş gitse bile bakıyorsun dolunaydayız

Hikâyemiz desen bizden önce düşer yollara
Çiçeğe böceğe, ağaca yaprağa yazılır
Gözlerimizde gülden boyanmış gülücükler
El eleyiz çılgın denizin gözü üstümüzde
Geç mi kaldık? Nerde bizi alıp gidecek gemiler?

Oyhan Hasan BILDIRKİ

1 Haziran 2011 Çarşamba

*KIRKYAMA SEVDA


Mutluluk ahengine boyanır ruhum
Eteklerime takılır hüzün
Silinir rengim,
Siyaha çalar umut…

Dikiş tutmuyor artık
Solgun, kırkyama sevda
Acıya sürgün verir bir selvi
Nadasa bırakılmış, sönük toprağımda
Yanık umutlar büyütürüm.

Kadim dostum yalnızlık
Usulca sokul koynuma
Yüreğim ezelden ahraz
Tut avuçlarında serçe bakışlı yüreğimi
Yağmurumda ıslanırsın , sırılsıklam

Yastayım…
Dul kalmış bir şehrin yetim kızıyım
Sokak lambasıyla şiir düşer kalemime.
Gece karanlığına sergi, buz tutmuş yüreğime
Çakılır sokak sokak kaldırım taşları

Şimdi…
Sussun zaman ve kan tutan iniltisi
Karanlık… vedanın habercisi
Ey Şems! doğ gecemin yamacından
Haydi eritebildiğin kadar erit beni.

Devrim Tülay AYDIN

*MESELA



Senin ismin ile söze girince
İnceden bir rüzgâr esti meselâ.
"Adam gibi sevmek" diyorduk hani;
Yalnızca bizlere hastı meselâ.

Boynunu bükerken o lila sümbül
Ne bağban anladı; ne lâle, ne gül.
"İmdat!" diye feryâd ederken bülbül
Seni görüverdi, sustu meselâ.

Seni düşünürüm, titrerim canım;
Sensin hem bu yanım, hem diğer yanım.
Bilmem ki nedendir bu heyecânım?
Yüzümü bir ateş bastı meselâ.

Mâzîyi, âtîyi, her şeyi silip
Keder cânevime oturdu gelip.
Bir (Hû!) nefesiyle neyden yükselip;
Perişân eyleyen sesti meselâ.

Bir ana gibiydi şefkatli yârdı,
Üstüme titrerdi; sevip, sayardı.
Kaşını çatmaktan hicâb duyardı;
Durup dururken de küstü meselâ.

Acı, tatlı nice günler devirip
Bunu da yaşadık zamana erip.
Başını bir yana, şöyle çevirip
O gül cemâlini astı meselâ.

Yaprağa, dikene, güle gülerdi
Kendini unutup ele gülerdi.
Ağlanacak hâle bile gülerdi;
Aslında; bence o yastı meselâ.

Bir anda altına düştük eleğin,
Sustum, söylemedim bu güne değin.
Gün göstermeyen şu kahpe feleğin,
Biraz da bizeymiş kastı meselâ.

Yaşandı ve bitti elemli dünler,
Neler getirecek kimbilir günler?
Sanki yaşanan o bütün hüzünler,
Hayallerimdeki sisti meselâ.

Esat ANIK

PAYLAŞ