31 Mayıs 2011 Salı

"SU


"Bir hikayem var demiştim başında olduğumu zannederek, sonuna günler kala... Son kusursuz güvenişimi yaptığım bir hikaye. Aslında herzaman bir hikayem var benim.. Nefes aldığım sürece devam edecek olan. Sadece yeni karakterler girdi kalacağını düşündüğüm, şimdi olmayan. Yeni karakterlerin hikayemi oluşturduğunu sanıyordum. Yalnızca hikayemin içindeki bir hikayeymiş oysaki.

Su KÜÇÜKTEPEPINAR

*YÜZ HAVLUSU


Çarmıha gerildiği yaşta İsanın
avuçlarımdan tutan
iki çocukla çiviliyim yaşama
aşk bardağını çalkaladığın su olmak
kırılacak eşya taşıyan
bir kamyon gibi gidiyor Ağrıma

Kendi kendime konuştuğum sanılıyor
hep yanımdadır oysa
giderken bıraktığın yüz havlun
bozdun saklambaç oyunu ama
bana gizlendiğim yerden
çık demeyi unuttun.

Her gece yatmadan okuduğum
bir kitap olmanı isterdim.
kırardım ışıkları söndürmeden
yarım kalan sayfanın ucunu
ki sen buna tenim kırışıyor
yaşlanıyorum derdin.

Yokluğundan geri kalan çölde
attığım her adımda
gözlerimden dökülür
hörgücümde taşıdığım sular
sevgilinin gölgesinden uzak
çölde ağlayan deve ölür.

Hava kararırken usulca
bir zenci olup
kalıyorum salacak kıyısında
ve Kız Kulesi
Ku Klux Klan
gibi duruyor karşımda.

Sunay AKIN

29 Mayıs 2011 Pazar

*ACEP AÇILMADI BAHT-I SİYAHIM


Acep açılmadı baht-ı siyahım
Şu fena mülkünde gam benim için
Onulmadı gitti sînem yarası
Tabipler bulmadı em benim için

Gönül hasret çeker can eder zârı
Yakar derûnumu firkatin nârı
Ey bâd-ı sabâ ey seher rüzgârı
Ne söyler ol gonce-fem benim için

Döşendim toprağı yaslandım taşı
Felekten yaralı sînemin başı
Dostlar meclisinde sâk olan naşı
Yare söyler mola kem benim için

Can hasrette gönül ister visâli
Eğnime giyindim post île şâlı
Abdal olmuş deyu Mecnun misâli
Söylensin âlemler ko benim için
MECNUNÎ

28 Mayıs 2011 Cumartesi

*EY SÂREBÂN ( EY KERVANCI)

Ey Sârebân(Ey Kervancı)

Ey kervancı, ey kervan!
Leyla’mı nereye götürüyorsun,
Leyla, canım ve yüreğim olduğu halde?
Ey kervancı,
Leyla’mı niçin götürüyorsun,
Birbirimize yalnızken verdiğimiz sözlere tanrı şahitken?
Ve aşkımızın karar kılmadığı hiçbir yer yokken?

Ey kervancı,
Leyla’mı nereye götürüyorsun,
Ey kervancı,
Leyla’mı niçin götürüyorsun?

İnancımın tamamı geçici dünyaya dair,
Aşkın kıvılcımları yaşamın kendisi olmuş!
Oysa yarin hatırası aşkın bir damlasından bile güzeldir.
Aşık olmanın ateşi yaşamdan daha özgedir!

Tanrım kalplerdeki sevgiyi daima o kalplerde bırak,
Benim kalbimde bıraktığın gibi
Ve
Leyla ile mecnun efsane oldular,
Oysa bizim hikayemiz sonsuzluğa erişti!

Sen şimdi aşkımın tek göstergesisin,
Hüznümün, güzümden okunmayan hali.
Bu hüznün elinden hangi hallerdeyim bilmiyorsun,
Senden sonra var olmadım ben tanrı biliyor,
Kalbimin yapraklarını gör ve git!
Tufan gibi inşa et hüznün dallarını,
Gül idik, gülleri derip git.
Ki ben gül ağacıydım,
Tufanın ayakları dibinde oturan…
Vücudunun bütün dallarını,
Tabiatın hışmıyla kır

Alıntı:http://lisanifarisi.com/category/ey-sareban/

www.celaliboylu1.blogspot.com

*AŞKLA



Aşk’la beraber ol, birlikte yaşa
Çünkü aşk, canın cevheri, özü, mayasıdır.
Gelip geçici sevdaların peşinde koşma,
Sonsuza kadar senin olacak dostu ara

27 Mayıs 2011 Cuma

*MIRILDANMALAR

I

I
içimden dedim beraber yürüyelim olur mu
varsın gemilerimizi taşıyamasın sular
varsın yarı yolda uyuya kalsın
bize gönderilen bahar

içimden dedim beraber yürüyelim olur mu
varsın gölgemiz olsun hüzün
dilediği gibi uzatsın canevimize ayaklarını
varsın annemiz olsun tütün
hayat daha sert vursun yumruklarını

II

içimden dedim ilmeği kaçmış bir hayat bizimkisi
nedir alnımızdan öpmek için izimizi süren
kalmış mıdır kalesi düşmüş bir şehrin cazibesi
nedir yalnız bize yakışan bu serüven

bu serüven ki
bizden biri yaptı sırtımızdaki hançeri
ve terketti bizi huzur denen sevgili
kalakaldık, şaşkınlığın avuçlarında
billur bir kuş gibi

III

içimden dedim gömülü bir ırmağın yalnızlığıdır bu
beraber yürüyelim olur mu…

İbrahim TENEKECİ

*EVRAHÎ EZELDE LEVHÎ KALEMDE



evrahi ezelde levhi kalemde
bu benim bahtımı kara yazmışlar
bilirim güldürmez devri alemde
bir günümü yüzbin zara yazmışlar

arif bilir aşk ehlinin halini
kaldırır gönlünden kıvli kavlini
herkes dosta yazmış arzuhalini
benimkini bir rüzgara yazmışlar

olaydım dünyada ikbali yaver
el etse sevdiğim acep kim ne der
bilmem tecelli mi yoksa ki kader
beni bir vefasız yare yazmışlar

yazanlar leyla nın mecnun kitabın
SÜMMANİ yi bir kenara yazmışlar

26 Mayıs 2011 Perşembe

*KENDİME ÖĞÜT


Uslanma hiç hep deli kal
Büyüme sakın çocuk kal
Es deli deli böyle kal
Son harmanında sevdanın
Tüken toz toz savrula kal
Suçüstü bulmalı ölüm
Ölürken de sevdalı kal ...

Aziz NESİN

24 Mayıs 2011 Salı

*DENİZ KIZI'NA


Gündüz ne kadar sessiz...
Etrafta aklından geçebilecek en uzak olasılıklar:
Ölüm ne kadar yakın, ne kadar?
Sen ne kadar yalnızsın, ve böyle dudakların...
Yakınlardan kulağa hoş gelen uzak bir şarkı dilinde.
Geçmişin beklettiği saklambaç çocuğu gözlerinde,
elma dersem çık, armut dersem çıkma!

"El-mut!" diyorsun, bana kaybediyorsun.
Sevda utangaçlığında hikayeler anlattığımı varsay
sus ve gözlerin uyusun, yüreğini avcuma bırak...
İyimser sezgilerimi boşa çıkaracaksan çıkar; korkmam!

Adını, şimdilik yabancıyız diye böyle koydum sanma,
adın Deniz Kızı diye öyle çağırıyorum.
Küçük hüzünlerime ortak etmeyi de ummuyorum seni;
sadece martıların enginlerdeki özgürlüğüne,
ve her yeni güne çifter çifter merhaba diyen
aşk kumrularının masumluğuna şahit yazacağım,
izin verirsen eğer ben,
sana gökkuşağından bir taç yapacağım.

Elma mı, armut mu?

Hakan GÜZHAN

23 Mayıs 2011 Pazartesi

*SEN SEVDA KOKARDIN


Sen sevda kokardın
Aşk kokardın tepeden tırnağa
Ben
Sana koşardım
Yalnız akşamlarımda
Ben
Korkardım
Sen
Sevda kokardın
Aşk kokardın

Aşkının girdaplarında boğulmayı isterdim
Savrulmayı fırtınanda
Yanmayı isterdim ateşinle
Koşmayı çıkmazlarında
Çünkü sen
Sevda kokardın
Aşk kokardın

Nefes diye alıp vermemek
Uyku diye yatıp uyanmamak
…….. yapmamak
…….. yapmamak
…….. yapmamak isterdim
Çünkü sen
Sevda kokardın
Aşk kokardın

Her şey sende gizliydi
Her şeyin anlamıydın sen
Bir tek sen yeterdin
Bir tek sen
Sen
Çünkü
Sen
Sevda kokardın
Aşk kokardın

 Hakan ÖZKAN

19 Mayıs 2011 Perşembe

*ATATÜRK VE 19 RAKAMI

19 MAYIS GENÇLİK VE SPOR BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN

1. 1881'de 19. yüzyılın bitimine 19 yıl kala doğmuştur.

2. Sağlığında, İngiliz İmparatorluğu Hükümeti Atatürk' ün doğum gününü tebrik için Türk Hükümeti 'nden sormuş, ATATÜRK 19 Mayıs 1881 diye yanıtlamış ve kayıtlara böyle geçmiştir.

3. 1900'de 19 yaşında Harbiye' ye girmiştir.

4. 19 Aralık 1904' de bağımsız düşüncelerinden ötürü yıldız sarayına çağrıldı.

5. Harp akademisinden aldığı sicil 317-8 dir. Bu rakamların tek tek toplamı 19 eder.

6. Çanakkale Savaşının zaferle sonuçlanmasında 19' uncu fırka'yı (tümen) kurmuş ve ona komuta etmiştir.

7. 19 mayıs 1915' de albay oldu.

8. Mahiyetindeki komutanlara: "Ben size, taarruz edin demiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar yerimize başka kuvvetler gelebilir" demiş elindeki çok az kuvvetle 19 Mayıs 1915' e kadar oyalama muharebesi ile düşmanı tutmuştur. Düşmanın yine Çanakkale' deki başarısızlıkları sonucunda 10 Aralık 1915'te Gelibolu Yarımadası boşaltılmıştır.

9. Zor bir duruma düşen 7. Ordu'ya komutan tayin edilen M. Kemal, bir düşman saldırısını seziyor ve hazırlanıyor. Nitekim 19 Eylül sabahı düşman harekete geçiyor, hem de kat kat üstün kuvvetlerle. Sağındaki ve solundaki kuvvetler epeyce kayıp verdikleri halde M. Kemal zamanında aldığı tedbirlerle kayıp vermekten kurtuluyor.

10. 19 Mayıs' ta Samsun' a çıkacak olan Atatürk' ün bindiği vapurda 19 yolcu vardı. 19 Mayıs 1963 tarihli Cumhuriyet gazetesinde Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya'nın 19 Mayıs ve ötesi adlı makalesinden.

11. 19 Mayıs 1919' da Samsun'a çıkıyor. Bu tarihte 3 tane 19 rakamı vardır ki Atatürk' ün ömrü de zaten 3x19 dur. 19 Mayıs 1919' da 2x19=38 yaşındaydı.

12. 19 yıl Türk Milleti'nin hakimiyetine bilfiil hakim olmuş, Türk Milletine Baş Komutan ve Devlet başkanı olarak hizmet etmiştir. (1919-1938)

13. Milli Mücadele' ye fiili olarak başlaması için komutanlara yaptığı konuşma ve Meclis'te Milli davanın gerçekleşmesi yolunda güdülecek siyasetin karara bağlanma tarihi de 19 Kasım 1919 'dur.

14. Sakarya Meydan Muharebesi'ni kazandıktan sonra, başarısına karşılık TBMM kendisine olan minnet ve şükranını belirtmek için 19 Eylül 1921' de kabul ettiği özel bir kanunla Mareşallik ve Gazilik unvanı vermiştir.

15. Millete yayınladığı bir beyanname ile Osmanlı Devleti'nin hayat ve egemenliğinin sona erdiğini belirterek Türk Milleti'ni hayat ve bağımsızlığa kavuşturmak için, Ankara ' da olağanüstü bir Meclis toplantısı ve Türk Milleti'nin iradesini bu Meclise devretmeyi 19 Mart 1920 'de kararlaştırmıştır.

16. Hitabet sanatının bir şaheseri olan Büyük Nutuk' un sonundaki Türk Gençliği'ne Hitabesi de başlangıç cümlesiyle beraber 19 cümledir.

17. Büyük devlet adamı ve eşsiz kahramanın adı ve soyadı "MUSTAFA KEMAL ATATÜRK" 19 harftir.

18. "NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE ". Bu şaheser cümle 19 harftir.

19. "İSTİKBAL GÖKLERDEDİR" Ne rastlantıdır ki, Atatürk' ün bu sözleri de 19 harftir.

20. 10 Kasım 1938 (19x2x19) (10 Kasım günü saat 9 da 10+9=19) 3x19 =57 yaşında ölümlü yaşama gözlerini kapamıştır.

21. Cenazesi büyük bir merasimle 19 Kasım 1938 günü Yavuz zırhlısı ile İzmit' e götürülmüştür.

22. En Büyük Kahraman'ın ebediyete intikali üzerine arkadaşı ve halefi İsmet İnönü' nün Türk Milletine beyannamesi 19 cümledir.

23. Doğum ve ölüm yılları (1881 ve 1938), 19 sayısının katlarıdır.

24. 1919 rakamında 101 tane 19 vardır.

25. İlk 19 yılda hazırlandı, ikinci 19 yılda siyaset ve askerlik alanında savaştı, üçüncü 19' uncu yılda devlet başkanı sıfatı ile hizmet etti.

16 Mayıs 2011 Pazartesi

*GEL SENİNLE RESİM YAPALIM


Gel seninle resim yapalım.
Bir yüz çizelim ince,
Küçük nezleli bir burun
Ve gözler zeytin iriliğinde.

Sonra bir gelincik, ince bir boyun,
Soyulmuş bademden daha ak bir ten,
Öyle bir yüz ki seher vakti
Mutluluk estirsin güneş doğarken

Ve saçlar çizelim, bulutlar,
Türküler, masallar gibi,
Hepsinin üstüne sonra
Kocaman bir insan yüreği.

Öyle bir yürek ki sevgiyle
Arkadaşlıkla, mutlulukla dolsun,
İsterse ondan sonra
Bütün şairler ölsün.

Cahit KÜLEBİ

14 Mayıs 2011 Cumartesi

*SEN GİBİ


Soyundu ağaçlar yapraklarından
Savurdu rüzgar ilahi seslerin yüceliğinde
Toprağa.
...Vurdu sırtıma yükünü
Yokluğunun acı heybesinde
Sonbahar.
Havai fişekler fırlar gözlerimden
Alev alev,
Düşer toprağa,
Harlanır çürümüş yapraklar .

Şafak vakti.
Korlanır yokluğunda çaresiz bedenim.
Bir hırçın rüzgar saplanır
Kanırtır kabuk tutmuş yaramı.

Kainatın kötü cinleri
Öbek öbek taşır
Kurumuş anılarımı.
Kötü cinin kahkahası duyulur
Karanlığa yırtılan zamanlarda
Süzülür yanaklarımdan
Güz dökümü acılar
Kaybolur zaman
Sen gibi.

Aysel SIR


13 Mayıs 2011 Cuma

*HAMAL



Özü bilmeden bilimi kurcalama
Sözü bilmeden sohbette bocalama
''bunca yükle öleceksin''dedim hamala
''ölüm kolay!sen umuttan haber ver.''dedi.
''umut var oldukça dünyayı ver sırtıma.''

Erhan GÜLERYÜZ

*KÜLLERİ EŞELEMEK



İçimi ezer delice bir cesaret
görünmez bir el kilitler kapılarımı,
miskinliğimden değil bu minnet
çaresizim seni sevdiğimi söyleyemem

Dilsizim.

Çırpınmayı bile unutmuş bir serçe
gibi saklarım göğsüme kanatlarımı,
kadınlığın böyle karşıma dikildikçe
utanırım seni sevdiğim söyleyemem.

Dilsizim.

Bilinç denen şey şeffaf bir hançer
her gece deşer yaramı.
yıllar divâne ömrümden zulümler geçer
halsizim seni sevdiğimi söyleyemem.

Dilsizim.

Eski yalnızlıklardır soframdaki nicedir
hayatla katlayamam yorgun yaşımı,
büyük aşklar hep gecikmeli gelir
garibim seni sevdiğimi söyleyemem.

Dilsizim.

Erken geldin dünyaya,benden önce
benden önce koştun yollarımı,
şu ince yağmurlar dinince
gideceğim sevdiğimi söyleyemem.

Misafirim.

Hüseyin FERHAD



 

8 Mayıs 2011 Pazar

*ANNE


Bırak kalsın masada ekmek testide su
Ayna puslu, pencere camı kirli
Bırak kalsın saçların dağınık, gözlerin uykulu.
Saksıdaki çiçek susuz, kedi yalını bekler bir köşede
Bırak kalsın meyve ağaçta, kırlangıç havada
Dama düşen ince bir yaz yağmuru...
Yoruldun artık, bütün gün didinip durdun
Toprak bile, gök bile, deniz bile bir yerde yorulur.
Bırak kalsın süpürge duvarda, sabun kovada
Anne, gel yanıma otur.

AHMET ERHAN

7 Mayıs 2011 Cumartesi

*SORMUŞLAR BİR BİLGİNE...


Sormuşlar bir bilgine: HAYAT ne? diye
Demiş bilgin; iki yönlü bir yol
devam eder bilinmeze.
Sen görmemezlikten gelsen de
vardır bir yoldaş her köşesinde
Bazen çıkarsın zorlukla dar bir yokuştan
bazen de aşarsın dertleri
sanki uçuyormuş gibi inerek buradan.

Peki, SEVGİ nedir? Demiş biri
Kalbine sığmayacak kadar geniş
Dedikodusunu yapamayacağın kadar temiz,
kokusunu alamayacağın kadar uzak
hayal edemeyeceğin kadar yakın...

Ya KORKU nedir? Diye atılmış diğeri
Bir yağmur damlasındaki barut kokusu.
Belki de saklanılan bir hayal yontusu
ya bir miniğin haykırırışı,
ya da yüreği yaralı bir kuşun feryadı....

Peki ya UMUT nerededir? Diye atılmış bir umut avcısı.
Bilinmezde değildir bilirim, demiş yerini kaygılı ve tasalı.
Aradın boşuna heryeri ama unuttun en kolay yeri besbelli
bunu derken işaret etti insanın en derinden yaralanan yerini...

Peki DOST kimdir? Diye sormuş biri.
Demiş; paylaştın mı sevgini, korkunu, ümidini ve yenilgini,
verdin mi desteğini, sordun mu halini,
yolladın mı yüreğini, ağladın mı onun gibi.

Hissettin mi DOSTLUĞU? Demiş diğeri.
Bilgin demiş:
Karşılığı olmadan verilir mi hiç yürekteki sevgi?
Dostluk dediğin; tek bir ruhun, iki ayrı bedende dirilmesi...
Alıntı

*ÖZEL ADANA GÜN(L)DOĞDU KOLEJİ KAMPÜSÜ






















Orjinal boyut için fotoğrafı tıklayınız.

6 Mayıs 2011 Cuma

*BİLEMEZSİN



Bilemezsin
Sana verecek bir armağanı ne çok aradığımı.
Hiçbir şey içime sinmedi.
Altın madenine altın sunmanın ne anlamı var.
Ya da okyanusa su.
......Düşündüğüm her şey
Doğu’ya baharat götürmek gibiydi.
Kalbimi ve ruhumu vermemin bir yararı yok,
Çünkü Sen zaten bunlara sahipsin.
O yüzden Sana bir ayna getirdim.
Kendine bak ve beni hatırla . . .

Mevlâna Celaleddin RUMÎ

http://www.celaliboylu1.blogspot.com/



İBRAHİM TORUN "*BİLEMEZSİN" kaydınıza yeni bir yorum yaptı:

Ayna hakkında birkaç söz!

Sevgiliye ayna olmak ne demektir? Tasavvufta ayna olmak, insanın insana ayna olması konusu üzerinde hassasiyetle durulur. Bütün önemli büyük şahsiyetlerin kitaplarında yazdıklarında şiirlerinde buna dair bir şeyler bulursunuz. Mevlana, Yunus Emre, Şeyh Galip …

İnsan insanın aynasıdır. Bir insanın kendini tanıyabilmesi için bir "ölçü" gerekir. Bir teraziye ihtiyacı vardır kendini tartmaya.İşte bu ölçü bu terazi diğer "insan"dır, "öteki" dir. Öteki benim dışımdaki herkestir. Öteki aslında sevgilidir, sevilendir.
İnsandaki kendine bakma, kendini beğenme dürtüsünün mitolojik ifadesi olan Narkissos, bu konuda fikir beyan edenlerin başvurdukları hareket noktalarından birisidir. Nergis çiçeğine de adını veren Narkissos, berrak bir pınarın suyunda kendi yüzünü görünce ona hayran olur, onu arzular; fakat âşık olduğunun bizzat kendisinde var olduğunu fark eder. Narkissos, insanın hem kendini görme ihtiyacını dile getirdiği gibi, diğer taraftan insandaki ikili var oluşun da ifadesidir.
Tasavvufta da ayna imajı oldukça önemlidir. İnsan ve bütün kainat Allah'ın bir aynasıdır. Dünya ve insan tecelligâhtır, tıpkı aynada olduğu gibi. Kesreti ve vahdeti aksettirir; vahdetteki kesreti, kesretteki vahdeti. Bütündeki parçayı, parçadaki bütünü, bendeki ötekini; ötekindeki beni.
Tasavvufta genel anlamda insana, özel anlamda kâmil insana ayna denmektedir. Çünkü Allah, diğer varlıklara nazaran daha çok insanda tecelli etmektedir. Tasavvuftaki bir diğer anlayış da insanın bir başkasının aynası olduğudur. Yani bir kimse başkasındaki hata, kusurları ve iyi tarafları görerek hem kendisini ve hem de onu kusurlardan arındırır. İnanan insanın kalbi ayna gibi olduğundan bu ayna ne kadar iyi cilalanırsa, yani kalp ne kadar iyi temizlenir ve saflaştırılırsa, oraya ilahî feyz ve inayet o derece fazla akar Tasavvuftaki bu ayna yorumunda da yine ben ve öteki, ben ve kozmos, kesret ve vahdet ilişkisinin ön planda olduğu görülür.
Yine ayna anlamına gelen Mir'ât kelimesi de tasavvufta yer bulmuştur. Bu kelimeyle ayna, tasavvufta yokluğu ifade etmektedir. Tasavvufta her şey zıddıyla var olduğu için Vücud-ı Mutlak'ın zıddı olan adem-i mutlak bir ayna olarak düşünülmüştür. Allah'ın varlığı yokluk aynasında yansıyarak çokluk meydana gelir. Nasıl ki ayna aksettirdikleri dolayısıyla ortadan kayboluyorsa, tek olan mutlak varlık da kainattaki pek çok suret sebebiyle görünmez. Dolayısıyla görünen varlıkta yani çoklukta, görünmeyen bir teklik vardır.
İşte, ünlü mutasavvıf olan Mevlana'nın sevgiliye ayna hediye etmesindeki anlam budur. Âşık, sevgilisine ayna hediye ederek bu derinliği orataya çok güzel koymaktadır.

 

*ANLASANA BEBEĞİM


Sonra sen geldin...
Bir yerlerden çıkıp doğdun ansızın
Gözlerin sürgünüm oldu o anda
Bunca zaman nerelerdeydin?

O ilk anı aklımda tutuyorum
Yüzünün saflığında kayboluşumu
Ellerinin beyazlığında aklanışımı
Ve hiçbir şey onu silmesin istiyorum

Gitme olur mu hep yanımda kal
Uykumda yanımda ol konuş benimle
Sesinin buğusunu bozmasın zaman
Sana temiz bir yer açtım... oraya dal!

Ve hiç çıkma dinlen. Başını omzuma yasla
Kapa gözlerini düşlerde gezin
Bir şeyler ümit et içinde ben olayım
Küçücük yüreğimi al avuçlarına sakla!

Yağmurlar altında çılgınca dans edelim
Dağılsın saçların bu şehrin en kuytusuna
Bursa rengini gözlerinden almış
Sevda diyorum... anlasana!

Her sokakta sen kokmalısın
Tenin sinmeli butun caddelere
Oksijen gibi solumalıyım saflığını
Son sevdiğim sen olmalısın....!

Şimdi geç kalmışlığın burukluğu içimde
Ve rastlantıdan doğan aşkımsı yakınlık
Ne oldu bana hangi ormana düştüm? Ipıssız...
Yemyeşil gözlerin büyüyor git gide!

Seni sevmem an meselesi inan!
Sende bir şeyler var? bir öncekine benzemeyen...
Sesine tutuldum... gülüşüne...!
En güzel geçmiş'ler bile, seninle yalan....

Okan SAVCI

* VE GÜLÜMSE ŞİMDİ-BEBEĞİM


Sakın ağlama , tanıdık yalnızlık , evvel Allah tanıştık evvelden
Kokunu bırakma, çok sevdim kokunu , bilemezsin al götür kokunu

Çocuktun hep sen , elinde balonla ... Engel miydim ben ? İğne miydim ?
Bir bakmışım ki ben , elmalar düşmüş , tükenmişiz , kepenkler inmiş ...

Ve uğraşmak anlamsız
Yüzündeki yabancı
Her geçen saniye bana daha yabancı .
Ve böyle olmasın bildiğim gibi kal sen
Her geçen saniye daha da zorlaşmasın
Ve gülümse şimdi .......

Haklıydın hep sen , acılar bedava , mecburduk hep uzaktan bakmaya
Çok yorgunum ben , eski bir saat gibi ... hırpalandım Istanbul gibi ..

Bebeğim ...

Oyunun en güzel yerinde zil çalınca üzülürdük ya ... öyleyim .

Emre AYDIN

4 Mayıs 2011 Çarşamba

*ÇÖL RÜZGARI


Seni dağbaşlarındaki yabanıl nehirlerden akan güzelliklerle düşündüm
Ve bir kırçiçeğinin inceliğinde bazen
Oysa hepsiydin sen
Ama ençok sanki hoş kokularla bir yediveren

Seni yaşamak istiyorum
Ruhumdaki mevsimler bitmeden
Bencilce
Korkmadan
Ölmek istemiyorum
Tenine tenim değmeden
Duygunu duygumda hissetmeden

Yok dersen matemini yaşarım coşkuyla
Sevgiyi ağıt yapıp
Çöl gecelerinde samyeli olurum
Karışırım tabiatın toprağıyla kumuyla
Yaratılan güzelliğe tapıp
Bir vahada hayal solurum

İnanmak ne kadar zor
Tüketmek öyle kolay
Kal gitme desem imkansız
Git desem olmaz
Bu hayat ne acımasız
Fakat ne güzeldir insafsız

"hoşgeldin bebek yaşamak sırası sende"

Oğuzkan BÖLÜKBAŞI

www.celaliboylu1.blogspot.com

3 Mayıs 2011 Salı

*DENİZ KIZI İÇİN ŞİİRLER


Seni, gülüşü gül olup da açan kız
Uzandığım her kapıdan yüzümü saran esinti
Seni, yürüyüşü yağmur, kokusu nergis
Seni turuncu düş, seni deniz mavisi...
Eksik kalmış tek sözcüğü uzun bir şiirin
Bir dalın açmamış o son tomurcuğu
Yüreğime selamsız sabahsız girdiğin
Belli, geçerek o dikensiz yolu

Seni, yaz günleri topraktan tüten buğu
O bir anlık, bir solukluk yağmurlardan sonra
Seni, sevincin yangını, acının külü
Gittin artık, bu şiirler kaldı bana

Gittin artık, ardında mavi bir tütsü
Saçarak, geniş ufuklarından sonsuzluğun
Ey kara sevdalarımın göçmen kuşu
Diyemem istesem de, seni unuttum...

Ahmet ERHAN

*ŞAH BEYİTLER-76


Bir dil mi kalmışdur bu tîr-i gamzeden kan olmamış
Bir cân mı vardur ol keman ebruya kurbân olmamış

AHMED PAŞA

"Sevgili;
Gamze okunun saplanıp kan olmadığı ne bir gönül,
kaşının yayına kurban olmamış ne de bir can kaldı."

Sevgilinin yan bakışının okundan dolayı âşıkların kalbi kan içinde kalmış,
o yay kaş için nice canlar kurban olmuştur.
Şair, acı çeken ve kendilerini sevgili yolunda yok eden âşıkları belirterek kendi de canını seve seve verebileceğini sevgilisine bildirmek istemiştir.

Yorumlayan: İbrahim Cemal TORUN
Özel Adana Gündoğdu Koleji
Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni

www.celaliboylu1.blogspot.com

1 Mayıs 2011 Pazar

*KIZIL BİR GÜLDÜR HAYAT


Kaçıncı basamağında
olursan ol yaşamın,
karamsarlığa kapılıp
umutsuzluk hırkasını
giyme sakın...
Boyun eğme kadere,
çekiver ipini umutsuzluğun,
ilmek ilmek sökülsün...
Taptaze
umut çiçekleri ek
gönül bahçene,
gerisi
gelir elbet bir gün...

Yenik düşmez
karanlığa aydınlık,
yumma güneşe gözlerini,
acıları gizler karanlık...
Bir merdiven daya
gökyüzüne,
yıldız topla...
Saçlarını tara
pırıl pırıl güneşin...
Sitem etme
düşlerine yağan kara,
damla damla
erir elbet bir gün...

Susturma yüreğini,
kalkar her boran, her sis
her şey unutulur...
En umutsuz bir anda
yağan yağmur,
toprakta
capcanlı bir umut olur...
Bir bahar dalının coşkusunu
tomur tomur
sana da
verir elbet bir gün...

Gözyaşıyla dolup taşmaz deniz,
meraklanma...
Uçurtmasını yitiren
çocuğun
gözyaşları kurur,
üzüntüsü durur...
Ararsan;
ipinden kurtulmuş
serseri bir uçurtmanın
özgürlük sevinci
seni de bulur,
bulur elbet bir gün...

Yaprak ödünçtür dallarda,
önemli olan;
umuttan yoksun kalıp
gözlerde ışığı söndürmemek,
direnci yitirmemek...
Dikenli de olsa
kızıl bir güldür hayat,
soldurmadan yaşamak,
yaşatmak gerek...
Yeşile düşman bir bahçıvana
kendini sevdirmez çiçek,
yaprak yaprak
ölür elbet bir gün...

Yık barikatları,
erit prangaları halka halka,
zaman defterini kapat...
Dört mevsimi var,
her daim kış olmaz hayat...
Kızıl gülden
derin bir soluk al
tekrar merhaba de yaşama...
Acıdan ıstıraptan arıtılmış,
damla damla
sevgiden damıtılmış,
yepyeni bir dünya yarat...

İnsan;
yere çakılı
yalnız bir ağaç değildir,
tek başına rüzgârı bekleyen...
Yeni yüzler dene,
asla vazgeçme sevmekten...
Sünger çek maziye,
yak
ne varsa kötü
gönlünün ocağında...
Geç karşısına,
sevgi kahvesini,
dostluk kahvesini yudumla
umudun şefkatli
kucağında...

Bırak,
saçlarını okşasın rüzgar,
apak kar yağsın karanlıklarına...
Her şafakta,
doğan güneşi karşıla,
batarken kızıllığını şarap şişelerine doldur,
yıllansın...
Unut sonbaharı,
başka baharlar ara,
çisil çisil
hep yağmur yağsın
hayat harmanına,
ağaçlar tomurcuklansın...
Aç yüreğinin kapılarını,
sen uçur
bir kuş da,
özgürce kanat çırpmanın
tadına varsın...

Bahardaki uyanışı,
gökkuşağındaki gülüşü,
zarafetini gülün,
muhteşem hazzını
bir bebeğin omzundaki gamzeden öpüşün...
Lapa lapa yağan karın sesini,
köpük köpük aşkı,
soluk soluğa,
çimler üstündeki sevişmeleri düşün...
Yaşamak:
zor da olsa ne güzel...
öyle mi ya ölüm,
öyle mi ya ölüm?

Tahsin ÖZMEN