31 Aralık 2009 Perşembe

*GİT



şimdi gidiyorsun
git
oysa senden tek bir damla istemiştim
sana kocaman bir deniz sunmak için
şimdi gidiyorsun
git

ne zaman başladı bu hikaye
anımsamak zor
gençtim
hazırda fırtınalarım vardı
dörtnala sevdalarım
komazdı öyle üç-beş nöbetleri
geceler içimi acıtmazdı böyle

bir insan bu kadar eksilebilir mi

hatırlarsan sesine uyku kaçmış bir adam vardı
bu şehrin bir yerlerinde
düşler ormanının gece bekçisi derdin sen ona
gözlerinde gizledi o seni
sen bilmedin
o adam bendim
unuttun mu

bak sevdiğin adam gülmeyi bile unuttu
seni unutamadı

işin kolayına kaçmadım
uğruna ölmedim yani
uğruna ölünecek sandığım biri için yaşadım hep
sen bunu da bilmedin
ben bir bakışına bin anlam yükledim
sen aşka kestirmeden gittin

bir hayatın özetini bırakıp avuçlarıma
şimdi gidiyorsun
git

bana karanlığın ne demek olduğunu öğretmeden
bütün ışıklarımı söndürüyorsun
bu cehennem cinayetlerini işliyorsun
sonra bunlara intihar süsü veriyorsun
yazıklar olsun
yazıklar olsun
susuyorsun
susuyorum
susacaklarım bitmiyor

uzun lafın kısası olmaz
anlatacağım çok şey var
hoyrat bir rüzgar gibi geldin
aklımı ve hayatımı dağıttın
şimdi gidiyorsun
git

daha ayrılığa bile çarpmadan
aşk bizden döndü
bir yılan gibi soktun koynuma kimsesiz geceleri
artık ölüm sana dokunamamaktan kötü değil
ama sana dokunmak da yasak bana
göz çukurlarımdaki karanlık bunu anlatır
sen var ya sen
allah kahretsin!

yani şimdi
gözleri sana benzeyen bir kızım olmayacak mı
yani şimdi başkaları mı sevecek seni
başkaları mı tutacak ellerini

ben saçlarını okşadığım zaman
ellerin öksüz kalırdı
şimdi gidiyorsun
git

Kahraman TAZEOĞLU

*BİR GÜN BAKSAM Kİ GELMİŞSİN...



Bir gün baksam ki gelmişsin...
Bir güvercin gibi yorgun uzaklardan yar.
Gözlerinde bir bitmez, bir tükenmez güzellik
Saçlarında ilkbahar...

Bir gün baksam ki gelmişsin...
Gülüşünde taze serin bir rüzgar
Ellerin yine eskisi kadar güzel
Çiçek açmış dokunduğun bütün kapılar...

Bir gün baksam ki gelmişsin...
Hasretin içimde sonsuzluk kadar.
Şaşırmış kalmışım birdenbire çaresiz.
Dökülmüş yüreğime gökyüzünden yıldızlar.

Bir gün baksam ki gelmişsin...
Ne yüzünde bir gölge, ne dilinde sitem var.
Tozlu pabuçlarını gözlerime sürmüşüm
Benim olmuş dünyalar...

Yavuz Bülent BAKİLER

*MUTLU YILLAR


Celali BOYLU

Bu gün dünyayı istediğin bir renge boya.
Rengârenk batan günü al karşına.
Bir renk, de kendinden kat.
Çocuklar gibi saf, temiz ve berrak.
Kapat gözlerini bir hikâye yarat.
Vazgeçme hissedilir biraz, da sıcaklığını kat.
Kalbinde, ki elleri bırakma sıkıca tut.
Çünkü varlıktır sevgiye en güzel kanıt.
Yalnızlığın saltanatını sür, sür ama.
Birikmiş sevginden, herkese bir parça ver.
Bir tebrik, bir arama bin umuttur insana.
Mutlu yıllar, mutlu yıllar sana.......

Derin ÖGER


30 Aralık 2009 Çarşamba

*AVUCUNUZU AÇMAYI DENEDİNİZ Mİ?

 

Asya'da maymun yakalamak için kullanılan bir çeşit tuzak vardır. Bir Hindistan cevizi oyulur ve iple bir ağaca veya yerdeki bir kazığa bağlanır. Hindistan cevizinin altına ince bir yarık açılır ve oradan içine tatlı bir yiyecek konur. Bu yarık sadece maymunun elini açıkken sokacağı büyüklüktedir. Yumruk yaptığında elini dışarı çıkaramaz. Maymun tatlının kokusunu alır, yiyeceği yakalamak için elini içeri sokar, ama yiyecek elindeyken elini dışarı çıkarması olanaksızdır. Sıkıca yumruk yapılmış el, bu yarıktan dışarı çıkmaz. Avcılar geldiğinde maymun çılgına döner, ama kaçamaz.  Aslında bu maymunu tutsak eden hiçbir şey yoktur.  Onu sadece, kendi bağımlılığının gücü tutsak etmiştir. Yapması gereken tek şey, elini açıp yiyeceği bırakmaktır. Ama zihninde açgözlülüğü o kadar güçlüdür ki bu tuzaktan kurtulan maymun çok nadir görülür.

Bizleri de tuzağa düşüren ve orada kalmamıza neden olan şey, arzularımız ve zihnimizde onlara bağımlı oluşumuzdur.
Tüm yapmamız gereken; elimizi açıp benliğimizi, bağımlı olduğumuz şeyleri serbest bırakmak ve dolayısıyla özgür olmaktır

Bu örnekle benzeştirirsek;  ben, sahip olduğumuzu düşündüğümüz her şeyin bizim için birer tuzak olduğunu fark etmediğimizi düşünüyorum:
-Çoğunlukla konuşmaktan fazla bir özelliğini kullanmadığımız son model cep telefonlarına sahip olmak,
-Belki bir kez giydikten sonra çok uzun sure dolabımızın bir köşesinde unuttuğumuz günün modasına uygun giysilere sahip olmak,
-Okumadığımız kitaplara sahip olmak
-Asla kadranın gösterdiği sürate ulaşamayacağımız en süratli arabaya sahip olmak
-Bize günde 3-5 kez zamanı, başkalarına sürekli zenginliğimizi gösteren kol saatlerine sahip olmak,
-Dünyalarına ve güzelliklerine katılamadığımız, asla yeterli vakit ayıramadığımız, başarılı ve diğerlerininkinden daha güzel çocuklara sahip olmak,
-Vaktimize, nakdimize, aklımıza, çenemize zarar verse bile bir futbol takımı taraftarlığına sahip olmak,
-Sağlığımıza, düzenimize, beynimize korkunç zararlar verse bile gösterişli, dekoratif irili ufaklı anlık zaaflarımızla aldıgımız , bu da olsun diye aldıgımız ,
bir sürü esyaya sahip olmak,
-Oturmadığımız koltuk takımları, izlemediğimiz dev ekran televizyonlar;  kullanmadığımız, faydalanmadığımız daha nelere sahip olmak...  

Ya da sahip olduğumuzu sanmak...

O maymun gibi; avucumuzda tuttuğumuz sürece ( faydalanamasak bile ) sahip olduğumuzu sanmıyor muyuz?

Ve ancak parmaklarımızı gevşetip bunlardan vazgeçtiğimiz zaman gerçekten özgür olup tüm yeteneklerimizi kullanabilir hale gelmeyecek miyiz?

Aslında biz bu dünyaya sahip olmaya değil, şahit olmaya gelmişiz.
Ah bunu bir anlayabilsek...

Teşekkürler Dr.Emine KAFES

29 Aralık 2009 Salı

*DOSTLAR IRMAK GİBİDİR

Dostlarım Veli ve Recep Bey'lere..

Dostlar ırmak gibidir
Kiminin suyu az, kiminin çok
Kiminde elleriniz ıslanır yalnızca
Kiminde ruhunuz yıkanır boydan boya

İnsanlar vardır; üstü nilüferlerle kaplı,
Bulanık bir göl gibi...
Ne kadar uğraşsanız görünmez dibi.
Uzaktan görünüşü çekici, aldatıcı
İçine daldığınızda ne kadar yanıltıcı....
Ne zaman ne geleceğini bilemezsiniz;
Sokulmaktan korkarsınız, güvenemezsiniz!

İnsanlar vardır; derin bir okyanus...
İlk anda ürkütür, korkutur sizi.
Derinliklerinde saklıdır gizi,
Daldıkça anlarsınız, daldıkça tanırsınız;
Yanında kendinizi içi boş sanırsınız.

İnsanlar vardır, coşkun bir akarsu...
Yaklaşmaya gelmez, alır sürükler.
Tutunacak yer göstermez beyaz köpükler!
Ne zaman nerede bırakacağı belli olmaz.
Bu tip insanla bir ömür dolmaz.

İnsanlar vardır; sakin akan bir dere...
İnsanı rahatlatır, huzur verir gönüllere.
Yanında olmak başlı başına bir mutluluk.
Sesinde, görüntüsünde tatlı bir durgunluk.

İnsanlar vardır; çeşit çeşit, tip tip.
Her biri başka bir karaktere sahip.
Görmeli, incelemeli, doğruyu bulmalı.
Her şeyden önemlisi insan, insan olmalı...

İnsanlar vardır; berrak, pırıl pırıl bir deniz.
Boşa gitmez ne kadar güvenseniz.
Dibini görürsünüz her şey meydanda.
Korkmadan dalarsınız, sizi sarar bir anda.
İçi dışı birdir çekinme ondan.
Her sözü içtendir, her davranışı candan...

alıntı

28 Aralık 2009 Pazartesi

*JAZZ KONSERİ


22/12/2009 Özel Adana Gündoğdu Koleji

*ŞAH BEYİTLER-35

         Biz cism-i nizâr üzre döküp dâne-i eşki
         Çün rişte-i can gevher-i mânâda nihânız
    Neşâti

"Biz gözyaşı tanelerini bedenimiz üzerine döküp,
can ipliği gibi mânâ cevherinde gizlenmişiz."
Rişte-i can, can ipliği demektir.
Mumun içindeki fitile de rişte-i can derler.
Mumun yanar kısmı bu ipliktir.
Mum yandıkça ipliğin etrafındaki parafin erir ve gözyaşları gibi dökülür.
Bu bakımdan mum insana benzetilir.
Çünkü insanın da canı yandıkça gözlerinden yaşlar dökülür.
Mumdaki yanma gerçek anlamdayken insandaki yanma (üzülme) mecazidir.
Gevher incidir.
İnci istiridye veya sedef denilen hayvanın içinde saklıdır.
İnciyi ipe dizerler.
 İnci ile gözyaşı arasında da benzerlik vardır.
 Şairin gözyaşları ipe dizilmiş inci gibi akıyor.
Ayrıca şair bedenini can ipliğine benzetmesiyle onun gibi yandığını;
ancak bu yanma neticesinde incilerinin (yani güzel sözlerinin, şiirlerinin)
ortaya çıktığını belirtmek istemiştir.
Çünkü güzel sözler söyleyebilmek için yanmak gerekir.
Böylelikle şair söylediklerinin inci kıymetinde olduğuna
dikkat çekmiştir.

Hzl. İbrahim Cemal TORUN
Özel Adana Gündoğdu Koleji
T.D. ve Edb.Öğretmeni

*VAHA



Bir adam bilirim;
Ağlıyordu.
Ve dingin maviliklerinde bir rüzgar,
Fırtınalar yaratıyordu.
Bir adam bilirim;
Aşıktı, düpedüz aşık.
Farkında değildi hem,
Bir sevi masalının,
Esrik kahramanı olduğunun...

Bir de kadın bilirim;
Yoktur acıması.
Ve kavruk, ölüm kokan çöllerinde,
Bir vahaya ulaşmaktı, amacı.
Bir kadın bilirim;
Aptaldı, oldukça aptal.
Farkında değildi, yanıbaşında olduğumun...

Ah sevdiğim kaktüs!
Bir kendimi biliyorum; mecnun misali,
Bir de düşlediğim seni.


ALBATROS

27 Aralık 2009 Pazar

*ANADOLU



Beşikler vermişim Nuh'a
Salıncaklar, hamaklar,
Havva Ana'n dünkü çocuk sayılır,
Anadoluyum ben,
Tanıyor musun?

Utanırım,
Utanırım fukaralıktan,
Ele, güne karşı çıplak...
Üşür fidelerim,
Harmanım kesat.
Kardeşliğin, çalışmanın,
Beraberliğin,
Atom güllerinin katmer açtığı,
Şairlerin, bilginlerin dünyalarında,
Kalmışım bir başıma,
Bir başıma ve uzak.
Biliyor musun?

Binlerce yıl sağılmışım,
Korkunç atlılarıyla parçalamışlar
Nazlı, seher-sabah uykularımı
Hükümdarlar, saldırganlar, haydutlar,
Haraç salmışlar üstüme.
Ne iskender takmışım,
Ne şah, ne sultan
Göçüp gitmişler, gölgesiz!
Selam etmişim dostuma
Ve dayatmışım...
Görüyor musun?

Nasıl severim bir bilsen.
Köroğlu'yu,
Karayılanı,
Meçhul Askeri...
Sonra Pir Sultanı ve Bedrettini.
Sonra kalem yazmaz,
Bir nice sevda...
Bir bilsen,
Onlar beni nasıl severdi.
Bir bilsen, Urfa'da kurşun atanı,
Minareden, barikattan,
Selvi dalından,
Ölüme nasıl gülerdi.
Bilmeni mutlak isterim,
Duyuyor musun?

Öyle yıkma kendini,
Öyle mahzun, öyle garip...
Nerede olursan ol,
İçerde, dışarda, derste, sırada,
Yürü üstüne-üstüne,
Tükür yüzene celladın,
Fırsatçının, fesatçının, hayının...
Dayan kitap ile
Dayan iş ile.
Tırnak ile, diş ile,
Umut ile, sevda ile, düş ile.
Dayan rüsva etme beni.

Gör, nasıl yeniden yaratılırım,
Namuslu, genç ellerinle.
Kızlarım,
Oğullarım var gelecekte,
Herbiri vazgeçilmez cihan parçası.
Kaç bin yıllık hasretimin koncası,
Gözlerinden,
Gözlerinden öperim.
Bir umudum sende,
Anlıyor musun?

Ahmed ARİF

25 Aralık 2009 Cuma

*AH, BEN UYKUDAYKEN SEN BAŞUCUMA GEL


Ah, ben uykudayken sen başucuma gelsen,
Petrarca'yı ziyaret ettiği gibi Laura'nın,
Değse bana nefesin tam yanımdan geçerken,
İşte o zaman birden
Aralanır dudağım!

Kaç zamandır tutsağı karanlık bir hayalin,
Bitmeli mi bu rüya? Şu kederli yüzüme,
Bir yıldız gibi doğsun senin o gözlerin,
İşte o an düşlerim
Aydınlanacak yine!


Bir kıvılcımın uçuştuğu dudaklarıma
Tanrı'nın arıttığı o aşk parıltılarına,
Bir öpücük kondur, melekten kadına dön,
Ah o zaman ruhum
Uyanır uykusundan!

Victor HUGO

24 Aralık 2009 Perşembe

*ERKEKLER HEP YALNIZ AĞLAR



Günlerdir sınırında yaşıyoruz aşkın
Günlerdir uçurumunda
Bu kaçıncı atışım kendimi
Kollarından yalnızlığa
Bu kaçıncı dargınlık
Bu kaçıncı barışma
Belli ki
Sensizliğe sürgün artık bu gözler
Sensizliğe sürgün bu dudaklar bu eller
Şimdi yorgun bir çınar gibi kalbim
Artık sana değil
Sensizliğe yaslanacağım
Hoşçakal güz çiçeğim hoşçakal
Seni artık
Göz yaşlarınla ıslanmış
Yastıklara bırakacağım

Oysa yıllarca
Yemyeşil bir orman köyünde sakladım gözlerini
Dağ başlarında çoban ateşleri yaktım üşümeyesin diye
Ellerine kör gecelerin karanlığında sarıldım
Ve haykırdım
En dipsiz kuyulara adını
Ezberlettim seni kurtlara-kuşlara
Sense beni sokaklara vurdun
Ve en zehir şarkılara

Bilirsin
Rüzğara bıçak
Yağmura ateş
Buluta kurşun işlemez
Sende öylesine vurdun ki beni
Artık bana
Hiçbir acı kar etmez

Neylersin
Önce melekler terk etti bizi
Sonra masmavi düşler
Öpüşler- gülüşler-çiçekler
Büyüsü kalmadı artık kavuşmaların
Bundan böyle
Bizi her köşede
Bambaşka bir cehennem bekler

Sen de bundan böyle
İçi boş şarkılarla avut kendini
En ucuz aşklarla yıka kirli ruhunu
Açılırsın
Taşlar yosuna sarılır bilirsin
Sarmaşıklar duvarlara
Geceler karanlığa
Sende yalnızlığa sarılırsın
Ve kadınsın
Ağlayabilirsin gönlünce
Göz yaşların pınarlar misali çağlar
Unutma ki erkeğim ben
Ve erkekler hep yalnız ağlar.


Ahmet Selçuk İLKAN

*BİR KADINI BEKLEMEK




Bir kadının bana gelecek olması, bir rüzgarı geçerek
Bir şarkıyı geçerek, saçlarının uçuşunda
Bir kadının bana gelecek olması, bir ömür geçecek

Aşkın buruk tadında, buluşması iki yalnızlığın
Bir akşamı geçecek

Belki de dağılan sesleri hüznün ve akşamın
belki de
Bir kadını geçecek

Bir kadını bekliyorum
Eteklerini ve saçlarını uçurarak gelecek…


Ataol BEHRAMOĞLU

23 Aralık 2009 Çarşamba

*ŞAH BEYİTLER-34


Ne tende cân ile sensiz ümmid-i sıhhat olur
Ne can bedende gam-ı firkatinle rahat olur
Nefî


Sen olmayınca ruh da, beden de sağlık umudu taşımaz.
 Ayrılığından dolayı ne ruh ne beden rahat olur.
Âşığın tek korkusu sevgiliden ayrı kalmasıdır.
 Bu ayrılık onun belalara ve acılara düşmesine,
 sağlığını kaybetmesine neden olur.

Hzl. İbrahim Cemal TORUN
Özel Adana Gündoğdu Koleji
T.D. ve Edb.Öğretmeni

*BAKALIM KİMMİŞ?


21 Aralık 2009 Pazartesi

*UNUTTUM






Seni sevdiğim zamanlarda
Sevda gönlümde hevenk hevenkti
Güzel bir kadındın amma
Gözlerin ne renkti?
Unuttum...
Başını göğsüme dayadığın an
Saçların ne kokardı?
Ve ilk defa karşılaştığımız akşam,
Üstünde hangi elbisen vardı?
Unuttum...
Hiçbir şeyi unutmayacağımı sanırdım.
Aşk ne tatlı
Ne yalan şeydi
İsmin neydi?
Unuttum...

Şemsi BELLİ





*ŞAH BEYİTLER-33


Hüsniyle sana öykünemez çün gül-i rânâ
Hüzniyle bana benzeyemez bülbül-i şeydâ
Bâki

Güzellerin en güzeli olan gül bile güzellikte sana nasıl benzeyemezse, hüznüyle nâm salmış çılgın bülbül de bana benzeyemez.
Gülün vasfı, güzellik;
bülbülün vasfı ise ayrılık, hüzün ve acıdır.

Hzl. İbrahim Cemal TORUN
Özel Adana Gündoğdu Koleji
T.D. ve Edb.Öğretmeni

Paylaş

19 Aralık 2009 Cumartesi

*SIĞINAK" Ahmet Telli Sevenlere!"




Sözün yine hep aşktan yanaysa
sevgilim sen sakla bir kaçağı
belki yorgun ve yaralıdır hâlâ
ölüm basmıştır son sığınağı

Sus ve sadece dinle sessizliği
perdeleri çek ışıkları söndür
bir selam bir haber gönderir belki
sesleri hiç duyulmayan dostlar

Bir cigara sar bitlis tütününden
bir çay demle sonra, anısı kalsın
bekle başında onun sabahadek

Belki benim sana böyle sığınan
yapayalnız ve öylesine yorgun
kimliği duvarlarda kalan bir kaçak


Ahmet TELLİ

*DAĞ BAŞINDA



Beni bir dağ başında böyle yapayalnız kodular,
rüzgarlara, kuşlara, bulutlara yakın,
senin etinden, tırnağından ayrı,
senin kokundan uzak.

Benim güzelim,
benim ceylan bakışlım,
benim kafamın ateşi,
yüreğimdeki.
Mümkün mü şu anda rüzgar olmak, kuş olmak,
şu anda üç dört portakal almak, getirmek sana,
sana tuzlu badem,
kabakçekirdeği.

Şu anda hiçbir şey mümkün değil.
Şu anda her şeyden ayrı, her şeyden uzağım ben.
Şu anda sadece yalnızlık ve kahır.

Hayır, güzelim,
hayır, ceylan bakışlım,
hayır, kafamın ateşi, hayır,
hayır, yüreğimdeki.
Şu anda mümkün en güzel olan tek bir şey vardır:
Yanarak sevmek seni.

A.KADİR

Paylaş

18 Aralık 2009 Cuma

*SİYAH GÖZLERİNE BENİ DE GÖTÜR


siyah gözlerine beni de götür
daha dokunmadan kurudu irem
çöllere bir türlü yağamıyorum
yeni bir koşuşun başlangıcında
biraz deprem sonrası
biraz şehir hülyası
bir kalp yangınından geriye kalan
siyah gözlerine beni de götür

artık bu yerlere sığamıyorum
pembe uçurtmalar yollandığından beri
sarardı tiryaki menekşeleri
sonbaharın tozlu kafeslerinde
sevgi turnaları yakalıyorum
turnalar gidiyor; ben kalıyorum
avareyim, asûdeyim, yorgunum
bilmiyorum neden sana vurgunum
erzurum garında banklar üstünde
uyku tutmuyor karanlıkları
yitik düşlerimi kovalıyorum
gölgeler gidiyor; ben kalıyorum

binbir türlü kokuyorsa yaylalar
siyah gözlerine beni de götür
baharın koynundan koparıp sana
ipek bir mendile sardığım yüreğimle
şehzade gülleri gönderiyorum
umutlar kalıyor; ben gidiyorum

bütün yelkenlileri, deniz fenerlerini
kaptanları sorgulayan
yanından geçen küheylanların
korku tûfanına yakalandığı
siyah gözlerine beni de götür
güneş ülkesinden gelen yiğitler
benzeri olmayan bir dünya kursun
cellat, ayrılığın boynunu vursun

usul usul intizârı çürüten
bu hercai diken, bu çılgın arzu
sürüklüyor imkânsız muştuların
eşiğine gönül vâdilerini
bir ağaçtan düşen yapraklar gibi
düşüyorum tanyerine
ya topla yaralı kırlangıçları
ya da bu vefâsız şarkıyı bitir
özgürlüğe giden tutsaklar gibi
siyah gözlerine beni de götür

Nurullah GENÇ

*NOSTALJİK REKLAMLAR




Geçmiş zaman olur ki; hayâli cihan değer.

17 Aralık 2009 Perşembe

*ÇOCUKLARIMA



Diyelim ıslık çalacaksın ıslık
Sen ıslık çalınca
Ne ıslık çalıyor diye şaşacak herkes
Kimse çalmamalı senin gibi güzel

Örneğin kıyıya çarpan dalgaları sayacaksın
Senden önce kimse saymamış olmalı
Senin saydığın gibi doğru ve güzel
Hem dalgaları hem saymasını severek

De ki sinek avlıyorsun sinek
En usta sinek avcısı olmalısın
Dünya sinek avcıları örgütünde yerin başta
Örgüt yoksa seninle başlamalı

Diyelim zindana düştün bir ip al
Görmediğin yıldızları diz ipe bir bir
Sonra yıldızlardan kolyeyi
Düşlemindeki sevgilinin boynuna geçir

Say ki hiçbir işin yok da düşünüyorsun
Düşün düşünebildiğince üç boyutlu
Amma da düşünüyor diye şaşsın dünya
Sanki senden önce düşünen hiç olmamış

Dalga mı geçiyor düşler mi kuruyorsun
Öyle sonsuz sınırsız düşler kur ki çocuğum
Düşlerini som somut görüp şaşsınlar
Böyle dalgacı daha dünyaya gelmedi desinler

Dünyada yapılmamış işler çoktur çocuğum
Derlerse ki bu işler bişeye yaramaz
De ki bütün işe yarayanlar
İşe yaramaz sanılanlardan çıkar

Aziz NESİN

*ŞEB-İ ARUS (17 ARALIK 1273)

“Ölüm günüm, düğün günümdür” tabirini kullandığı için.
Anma törenleri, düğün günü ya da vuslat günü manasına gelen Şeb-i Arûs“ olarak adlandırılmaktadır.
Onun düşüncesinde ve fikirlerinde ölüm hiçbir zaman yokluk olarak kabul edilmemektedir.
"Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız!
 Bizim mezarımız ariflerin gönüllerindedir"
 diyerek gönüllerdeki ölümsüzlüğe dikkat çekmiştir.


"Hakka kavuştuğum gün tabutum yürüyünce şu dünyanın dertleri ile dertleniyorum sanma.
 Bana ağlama yazık yazık deme.
Cenazemi görünce ayrılık ayrılık diye feryat etme.
Bedenimi toprağa verirken elveda elveda diye ağlama.
Gün batımını gördün ya, gün doğumunu da seyret.
Hangi tohum yere atıldı da çıkmadı.
 İnsan tohumu için neden yanlış bir zanna düşüyorsun?"

Hz.MEVLÂNA

*ÇİLE


Sen orda bağrına bas dur en büyük çileyi,
ben burda en büyük çileyi doldurayım,
ekmeğe muhtaç, hürriyete muhtaç, sana muhtaç.
Sen orda dalından koparılmış bir zerdali gibi dur,
ben burda zerdalisiz bir dal gibi durayım.

A.KADİR

16 Aralık 2009 Çarşamba

*ŞAH BEYİTLER-32


Kamu bîmârına cânân devâ-yı derd eder ihsân
Niçün kılmaz bana dermân beni bîmâr sanmaz mı

Fuzuli

Sevgili, aşkıyla hasta olanların dertlerine çare oluyor da niçin benim derdime derman kılmıyor; yoksa beni hasta sanmıyor mu?

Buradaki hastalık, âşk derdidir. İnsanları kendine âşık eden sevgili onların dertlerini gideriyor; ama Fuzûli’ye ihsânda bulunmuyor. Acaba sevgilinin yardım etmemesinin sebebi şairi hasta sanmaması mı?
Âşığa bunu düşündürmek onun daha büyük acılar çekmesine neden oluyor.

Hzl. İbrahim Cemal TORUN
Özel Adana Gündoğdu Koleji
T.D. ve Edb.Öğretmeni
Paylaş

*GECE GÜNEŞİ



Gecenin güneşine sığınıyor yüreğim
Kapalı kapılar ardında hissediyor karanlığın görkemini
Ellerim bulamayacağını bile bile
Zamanın akıntısınta arıyor yitirilmiş sevinçlerini

Ne kadar kaçsa da
Geride bir parçasını bırakıyor hayatta insan
Yanına sadece karanlıklarına güneş olacak bir kıvılcım alıp
Belirsizliğin sonsuzluğuna dalıyor

Ebru İNAÇ


*SESSİZ DÜŞÜNCELER




Kimseyi aramıyorum kapandım kendime
Kimse de artık beni aramasın
Koşa koşa gelen yazı denizi
Her duyguyu her düşünceyi
Tek başıma yaşarım

Birilerini aradım kapılarını çaldım
Yıllarca belki de yüzyıllarca
Anlatmak istedim kendimi birilerine
Neye yaradı bunca yakınlığım

Sandılar ki onlar olmadan
Taşıyamam kendimi bir yerden bir yere
Oysa benim tek amacım şuydu
Birlikte gidelim güzelliklere

Yüreğim uyuyan dalgalar gibi durgun
Kafam tam anlamında bir kaçak
Ben kimselerin anmadığı adam
Yüzyıl yaşamış gibi yorgun
Daha dün doğmuş gibi çocuk

Afşar TİMUÇİN

*AŞK BİTTİ




Aşk nasıl biterse öyle bitti bu aşk da
Uzun bir hastalık gibi
Aralıksız dinlediğim alaturka bir fasıl gibi
Gökyüzüne bakmayı, dostlara mektup yazmayı
Çiçekleri sulamayı unutmuşluğum gibi
Bitti.

Bir aşk nasıl biterse öyle bitti bu aşk da

Yürümeyi yeniden öğrenen felçli bir çocuk gibi
Sokağa çıkmalıyım şimdi ve çoktandır
İhmal ettiğim dostlara yeni bir adres bırakmalıyım
Pencereleri açmalı, kitapları düzenlemeliyim
Belki bir yağmur yağar akşama doğru
Yarıda bıraktığım şiirleri tamamlarım

Aşk da bitti diyordu ya bir şair
Aşk bitti işte tam da öyle

Ahmet TELLİ

*BİLMELİSİN Kİ....



Bilmelisin ki...
Duvarda asılı diplomalar insanı insan yapmaya yetmez.

Bilmelisin ki...
Aşk kelimesi ne kadar çok kullanılırsa, anlam yükü o kadar azalır.

Bilmelisin ki...
Karşındakini kırmamak ve inançlarını savunmak arasında çizginin nereden geçtiğini bulmak zor.

Bilmelisin ki...
Gerçek arkadaşlar arasına mesafe girmez. Gerçek aşkların da!

Bilmelisin ki...
Tecrübenin kaç yaşgünü partisi yaşadığınızla ilgisi yok, ne tür deneyimler yaşadığınızla var.

Bilmelisin ki...
Aile hep insanın yanında olmuyor. Akrabanız olmayan insanlardan ilgi, sevgi ve güven öğrenebiliyorsunuz.
Aile her zaman biyolojik değil.

Bilmelisin ki...
Ne kadar yakın olursa olsunlar en iyi arkadaşlar da ara sıra üzebilir. Onları affetmek gerekir.

Bilmelisin ki...
Bazen başkalarını affetmek yetmiyor. Bazen insanın kendisini affedebilmesi gerekiyor.

Bilmelisin ki...
Yüreğiniz ne kadar kan ağlarsa ağlasın dünya sizin için dönmesini durdurmuyor.

Bilmelisin ki...
Şartlar ve olaylar, kim olduğumuzu etkilemiş olabilir. Ama ne olduğumuzdan kendimiz sorumluyuz

Bilmelisin ki...
İki kişi münakaşa ediyorsa, bu birbirlerini sevmedikleri anlamına gelmez. Etmemeleri de sevdikleri anlamına gelmez.

Bilmelisin ki...
Her problem kendi içinde bir firsat saklar. Ve problem, fırsatın yanında cüce kalır.

Bilmelisin ki...
Sevgiyi çabuk kaybediyorsun, pişmanlığın uzun yıllar sürüyor.

Can YÜCEL

14 Aralık 2009 Pazartesi

*NEFES ALMAK İSTİYORUM



Derin derin solumak istiyorum geceyi
Ve sonsuza kadar devam edecekmiş gibi,
Yıldızlara bakmak,
İçimdeki tüm karanlıkları güneşe bağışlamak istiyorum.
En soğuk, en koyu karanlıklarımdan vazgeçiyorum.
Acılarımı bir bulut hafifliğinde unutmak istiyorum.
İçimde büyüttüğüm acılarımı yüreğimden söküp atmak.
Yok olmaya yüz tutmuş umutlarımı
En verimli ovalara serpmek istiyorum.
Gözyaşıyla büyüse de fark etmez
Yeter ki büyüsün, dünyayı sarsın istiyorum.
Bir gün ölsem de her gün yeniden,
Neşeli bir çocuk gamzesinde doğmak istiyorum.
Hiç yorulmadan özgürce gülmek.
Hayatı damarlarımda
Mutluluğu yüreğimde yaşamak istiyorum.
Derin derin nefes almak istiyorum.

Ebru İNAÇ





*ŞAH BEYİTLER-31

Mecnûn oda yandı şûle-i âh ile pâk
Vâmık suya battı eşkten oldu helâk
Ferhâd hevesle yele verdin ömrün
Hâk oldular onlar benem imdi ol hâk

Fuzuli

Mecnûn kendi ahının ateşiyle tutuşup yandı.
Vâmık kendi gözyaşlarının denizinde boğuldu.
Ferhat, (dağları delmek uğruna) ömrünü yele verdi, harcadı.
Hepsi (ölüp) toprak oldular. İşte onların toprağından ben vücuda geldim.

Mecnûn, Vâmık, Ferhad birer aşk hikâyesi kahramandır. Onlar ömürlerini aşk içinde tamamlayıp öldüler. Şimdi onların hikâyesini ben devam ettiriyorum, diyor şair. O kendindeki aşk yeteneğini üçünün toplamından fazla görüyor.
Bu şiir de gösteriyor ki; insanoğlu kendindeki aşkı meşhur isimlerle kıyaslayıp kendindeki aşkın daha fazla olduğunu ifade etme peşindedir.

Nef'i 'nin de dediği gibi:

“Benim âşık ki rüsvâlıkla tuttu şöhretim şehri
Yazanlar kıssa-ı Mecnûnu hep yabâne yazmışlar”

Hzl. İbrahim Cemal TORUN
Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni - Özel Adana Gündoğdu Koleji