31 Ağustos 2012 Cuma

*NOSTALGIA

 


hangi serüvendi uçsuz bucaksız yaşadığımız
genç ışıkları altında bahar güneşlerinin
sonsuz bir ormanı geçmekti baştan başa
kentleri çölleri ve buzulları aşmaktı
ansızın trenlerden inmekti, gemilerle açılmak
geçmiş bozgunların toz bulutlarını dağıtarak

altından geçilecek bir gökkuşağıydı yaşamak!

sevinç kahkahalarıyla kelebekler yağardı gökten
şen şakrak yağmur yanılıp kara dönünce
kırağılar aklardı yüzünü küskün kuşların
çocukların ceplerinde çağların çerezi: yaşama sevinci
duaları sığmazdı küçümen avuçlarına
göğe açılırdı o boncuk elleri

altından geçilecek bir gökkuşağıydı yaşamak!

ıssız uçurumlarda usanmaz gecekuşları
sabahı çekerlerdi derin deryaların dibinden
bundandı seslerinin karanlıkta yankılanıp durması
bundandı kınalar yakınması gökyüzünün
şafağın utanır gibi usul usul ağarması bundan

altından geçilecek bir gökkuşağıydı yaşamak!

çiyler öperdi yüzünü ilk ışıklarda
gövermiş dünya bahçesinin
bir sözcük açardı gizem kapılarını ansızın
özlediğimiz yaşantılar dökülürdü masal odalarından
o balkan yüzler, göçmen geçen yüzyıllar
gülümserdi o uzak topraklardan

altından geçilecek bir gökkuşağıydı yaşamak!

Resmini göğsümüzde taşıdığımız biri vardı.
ağaç gövdelerine adını kazıdığımız
kırık bir ok kaldı geriye şimdi o sevdadan
yüzler güzlere soyundu, dindi ince ağrısı yüreklerin
artık ulu ağaçların uğultusu anlatıyor
yılların yılkıya saldığı anıları

oysa
altından geçilecek bir gökkuşağıydı yaşamak!

 
 Hüseyin YURTTAŞ
 
 

30 Ağustos 2012 Perşembe

*UZAK



Herkesin bir yağmuru vardır ve bir rüzgârı
Aşk biraz ıslanmaktır
Al götür beni o uzak yağmurlara

Herkesin bir şiiri vardır ve bir şarkısı
Aşk biraz çoğalmaktır
Al götür beni o uzak şarkılara

Herkesin bir akşamı vardır ve bir masalı
Aşk biraz yorulmaktır
Al götür beni o uzak akşamlara


A. Hicri İZGÖREN


PAYLAŞ

*GÖZYAŞLARININ TUZUNDA KAVRULAYIM

 
 
Özledim sende bahar sabahlarını,
Gözlerinden öğrendim ateşli bakmaları,
İki kelime söylemeni, mutlu olmayı,
İçime doğduğun an yaşadım seni.
Ne gördüğüm rüyayla uyandım,
Nede kurduğum hayale inandım.
Giderek azalıyoruz muyuz, çoğalıyor muyuz?
Sendeki çoğalmalar azalır oldu.

Biliyorum eksilmeyecek yarınlar,
Gözlerim mayın tarlası, ellerin dinamit.
Uzun geceleri solarak öpüyorum,
Sakladığın gamzelerde.
O masum çocuksu bakışların bende,
Sende özlediğim, gecenin karanlığı,
Omzuma yaslanıp yıldızlardan fal çıkarmayı,
Kayan yıldızdan uçaklar yapmayı,
Sonra bulutlarda süzülmeyi..

Ak bir güvercin teninde pencerenden bakmayı,
Sende yaşadım başka mevsimi başka baharları.
Renklerle konuşup,
Türkülerle dertleşmeyi.
Kelebeklerle sana ulaşmayı,
Gözyaşlarının tuzunda kavrulmayı.
Biliyorum kaleyi içten fethetmeyi,
Dicle nehrinde suyla boğuşmayı,
Uykusuz gecelerde adını sayıklamayı,
Saçlarının telinden uçurtmalar yapmayı,
Gözlerinden içmeyi zafer naralarını.
Bekle zafer şarkılarıyla sana geleyim

Nasılda susuyor zaman hep böyle,
Anlatamadıklarımı sen söyle,
Kelebekler gibi renk değiştirme öyle.
Bak nasılda çekmişim ben babama,
Ekimde dünyaya merhaba demeyi,
Otuz sekizinde bir delikanlı olmayı.
Zamanla ilerliyor her şey yolunda,
Artık güneşin doğuşunu görmeliyim gözlerinde.
Deniz beni bekliyor çok uzaklarda,
Ben ise gözlerin kadar yakinim sana.
Bakmasını biliyorsan
Gözlerini kapa avucunu aç işte yüreğim orada.
Saklı umutların en derinlerinde…
 
Ali Asker ÇATALTAŞ
 
 
 

*30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI

 
 
Efendiler, Afyonkarahisar-Dumlupınar Meydan Savaşı ve onun son safhası olan bu 30 Ağustos Savaşı, Türk tarihinin en önemli dönüm noktasını oluşturur. Millî tarihimiz çok büyük ve çok parlak zaferlerle doludur. Fakat Türk milletinin burada kazandığı zafer kadar kesin sonuçlu yalnız bizim tarihimize değil, dünya tarihine yeni bir yön vermekte kesin etkili bir meydan savaşı hatırlamıyorum.
Hiç şüphe etmemelidir ki, yeni Türk devletinin, genç Türk Cumhuriyeti’nin temeli burada sağlamlaştırılmış oldu. Sonsuz hayatı burada taçlandırıldı. Bu sahada akan Türk kanları, bu gökyüzünde uçan şehit ruhları devlet ve cumhuriyetimizin sonsuz koruyucularıdır. Burada gerçeklerini söylediğimiz “Şehit Asker” âbidesi işte o ruhları, o ruhlarla beraber gazi arkadaşlarını, özverili ve kahraman Türk milletini temsil edecektir. Bu âbide Türk vatanına göz dikeceklere Türk’ün 30 Ağustos günündeki ateşini, süngüsünü, saldırısını, gücü ve iradesindeki şiddeti hatırlatacaktır.
 
 
Gazi Mustafa KEMÂL
 
 
 
PAYLAŞ

29 Ağustos 2012 Çarşamba

*HİKMET

 
 
Vahdet küpü açıldı, meyhaneye girsem ben ;
Bir câm içip o meyden mest ve heyran olsam ben.
O şarabın lezzeti iç bağrımı kan kıldı;
Bağır kanım akıtıp cananıma varsam ben
 
 
Sâki sundu her nefes keyfiyetin şarabın;
Sermest olarak o an nâle feryad vursam ben.
O deryanın mevcinden değme dalgıç dür almaz;
Candan geçip dür için bahr dibine dalsam ben.
 
 
Hâce Ahmed’in küpünde muhabbetin şarabı,
Âşıklara o meyden muradınca versem ben.
 
 
 
Hoca Ahmet YESEVÎ
 
 

28 Ağustos 2012 Salı

*DAĞILAN GÜL

 
 
 ne söylersen söyle bu aşk ikimizindi
ikimizindi bir zamanlar aynı gökyüzü
bir samanın tutuşması gibi olan şey
biraz erzurumdu biraz rize biraz mardin
geniş, dingin, sürekli bir yurt gibi

ne söylersen söyle rüzgardır duyan
düşleri çağıran iri siyah gözleriyle
ve yanıbaşımızda mutlu kalan ne var ki
belki bir kuş akşamın ölü ağzındaki
sadece güldür dağılmış ayaklanmaya

ne söylersen söyle ruhum bağırıyor
acı içinde bağırıyor giden her şeye
uzak kapıların ses verip çağırmadığı
mutsuzluk değil mi biraz da şarkıdır
üzgün, kırık, iri bir gül gibi kanayan

ne söylersen söyle bir gün yiteceğiz
çam seli halinde kalabalık bir orman
alıp götürecek bizi kuytu ölümlere
yaşamanın anlamını sorsam da söyleme
konuştukça bir gemi açılıyor kıyıdan.

Behçet AYSAN

 

27 Ağustos 2012 Pazartesi

*DİRİLİŞ..

 
 
 
Gittikçe artıyor yerçekimi
Çek elimden,
Kurtarsın yerçekiminden
Aşkın çekimi...

Akıyorum aşağılara sızım sızım
Duyuyorum içimdeki derinlikleri
Öpe öpe çek çıkar,
Soluğunla dirilt beni..

Kumsaldan nasıl sızarsa sular
Çöküyorum dibe azar azar
Dağılıp parçalanıp ayrılıyorum
Topla beni tut beni...

Yağmurca gözyaşlarınca
Aşağı aşağı çizgilerim
al avuç avuç fırlat gökyüzüne
Yeniden yarat beni...
 
 
Aziz NESİN

 

26 Ağustos 2012 Pazar

*TIPKI BÖYLEDİR DE !

 


• Birisi sana; "Güneş nasıldır?" diye sorarsa, ona yüzünü göster de; "Tıpkı böyledir!" de! Eğer sana ay'dan bahsederse, damın üstüne çık, ona seslen;

"Tıpkı böyledir!"de!

• Kim peri kızı görmek isterse, ona yüzünü göster; miskten bahsederse, saçlarını çöz; "İşte böyledir!" de!

• Kim sana; "Acaba ay bulutların içinden nasıl sıyrılır çıkar?" diye sorarsa, kaftanının düğmelerini birer birer, yavaşça çöz, ona kendini göster de; "Tıpkı böyle çıkar!" de!

• Birisi sana; "Acaba Hz. İsa ölüyü nasıl diriltti?" diye sorarsa, dudaklarını uzatıp onun önünde bize bir öpücük ver ve; "İşte böyle diriltti!" de!

• Kim; "Acaba aşk şehidi nasıl olur?" diye sorarsa, ona bizi, bizim canımızı göster ve; "Tıpkı böyle olur!" de!

• "Can bedenden ayrıldıktan sonra nasıl olur da geri gelir ve tekrar bedene girer!" inancını inkar edenlere karşı, gel, evimize gir de; "İşte böyle olur diye göster!

• Her nerede olursa olsun, bir aşk feryadı duyarsanız, Allah hakkı için biliniz ki, o feryad bizim hikayemizdir, bizim feryadımızdır! "Bizim feryadımız, işte böyledir!" demektir!

• Dostun vuslat sırrını seher rüzgarından başka kimseye açmadım, söylemedim! Seher rüzgarı da, kendi sırrının safası yüzünden; "Evet" dedi; "Tıpkı böyledir!"

Divan-ı KEBİR'den..
 

*GERİ VER

 
 
Çok derinden bakmıştım sende kaldılar
Gündüz gülseler de gece yandılar
Mahzun duruşlara hep aldandılar
Ne olur bana gözlerimi geri ver
 
Bazen şiir olup geldiler sana
Belki söz ettiler sevdadan yana
Artık ihtiyacın yok tatlı lisana
Ne olur bana sözlerimi geri ver
 
Merhabayla elvedanın arası
Ne geçti ki şunun şurası
Aşkta önemsizdir mevsimlerin sırası
Üç mevsim senin olsun yazlarımı geri ver
 
 
Emin DİNÇ
 
 

*KIRK YAŞ SEVDASI

 
 
 
Bekler de 'kırkında' çalar kapını
Habersizce gelen ilkbahar gibi
Zamansız mekansız dalar gözlerin
Senin yüreğinde sevda var gibi.

Aldanma..Eylül'de açmaz başaklar
Erken batar bu mevsimin güneşi
Derler ki 'bu yaşta düşülen aşklar
Temmuz ortasında yağan kar gibi'

Kaç yıldır duvarda asılı sazın
Farkında değilsin mevsim sonbahar
Birgün aynalara takılır gözün
Karşında bir resim; ihtiyar gibi

Birbirine girer gecen gündüzün
Uykuların akrep yuvası olur
Her ne yana dönsen karşında karşında hüzün
Bülbüller sükutta...gül ağlar gibi


 
Faruk HAZAR
 
 

25 Ağustos 2012 Cumartesi

*SIĞ SULARDA

 
 
Siz hiç duyarsız insanlara
Şiirler sundunuz mu?

Bir kıraçta kuru dala
‘Belki’ sularını salıp,
Yeşerirde al yemişler
Verir diye umdunuz mu?

Ardı sırsız aynalara
Yalnızlığı silmek için,
Bakıp bakıp karşınızda
Karanlığı buldunuz mu?

Aykırı isteklerde
Seslerin, sessizliği
Silip süpürdüğü
Odalarda oldunuz mu?

Siz hiç sığ sularda
Boğuldunuz mu?

 
Şükrü ERBAŞ
 
 

*ESKİ FENERLER ESKİ GEMİLER

                                 
    uzun yanlışlarla battı gemiler
geçtikleri her yerde
İçindekiler

toy rüzgarlarda
yelken açan düşlerimiz
uğradığımız adalarda dağıldı
geçtiğimiz gemilerde kaldı çarpılmış yüreklerimiz
boşlukta el sallayan biri var hala
bizim varamadığımız uzaklıklara

ne kulaklarımızda siren sesleri
ne kadırga serenlerinin
yol açtığı birkaç tuzlu resim
içimiz bir ada kuraklığı
sualtı batıklarıyız gündemin

en fazla neyi bilebiliriz şimdi
bulmacalarda geçen gemici deyimlerinden başka
hangi rakıya vursak kendimizi
dalgaların kat yeri
mazisinden yeni bir insan çekip çıkaramayanlar için
eksilerek kazanılan deneyim

örgütlü rastlantılarda her şey sessizliğe güvendi
oysa eski fenerler eski gemiler içindi
paslandı ay ışığında gümüş eyerli tekneler
uykuları çevik tutan deniz rüzgarları dağıldı
şimdi her şeyi çıplak görmenin acı veren aydınlığı
umudun yeni ve altın anlamı.

 
 Murathan MUNGAN

 

23 Ağustos 2012 Perşembe

*GÖZ GAZELİ

 
 
Dalından koparılmış taze birer karanfildir gözlerin
Bir tatlı hüzün ve sahilsiz bir denizdir gözlerin

En deli yağmurlarla gelen bir bahar mevsiminde
Rengârenk çiçeklerle bezenmiş bâdemdir gözlerin
Umut iklimlerine sevinçle kanat açarken bütün kuşlar
Annesini kaybetmiş bir yavru pelikandır gözlerin
Hasretin en dayanılmaz ateşlerine düştüğüm o günde
Bana hayat veren pınar ve serin bir gölgedir gözlerin

Ve en güzel baharlarda saçlarıma kar yağarken şimdi
Gönül hânemi vîrân eyleyen bir hârâmîdir gözlerin

Kim demiş şefkati yok hem merhametsizdir diye
Âh, yavrusuna keder emziren bir annedir gözlerin
Yakub gibi Yusuf'unu hasretle beklerken ben
Bir gece yarısı ansızın çıkıp gelen eceldir gözlerin
 
 
Rıdvan CANIM
 
 

*LİMAN KIRINTILARI


Bahamalı martılar beni çağırdı
bir ikinci bahar gecesi.
Yalan söyledim
yırtık blucinli tayfalara
Seni sevmediğimi söyledim.
Oysa rıhtımlar
en şarkılı dalgalarla yıkanıyordu
Midye kabuklarında sakladım gözyaşlarımı;
Hastaydım
kırık kötümser bir öksürük yapışmıştı boğazıma
Seni unutmak gerekiyordu...

Bahamalı martılar beni çağırdı
bir ikinci bahar gecesi.
İskele fenerlerinin altında oturup
seni bekledim sevgilim
Ellerim ıslaktı, gözlerim ıslaktı.
Gelip caydırabilirdin beni gitmekten
Oturup sigara içer, anlaşabilirdik...
Sana tapacağım yalan değildi
benim olursan
Seni seviyordum, seni istiyordum...

Bahamalı martılar beni çağırdı
bir ikinci bahar gecesi.
Filler gibi içtim liman meyhanelerinde;
seni unutmak için içtim...
Senin sokağında geceler yıldızsızdı
senin sokağında gece yağmur yağıyordu
Ben zayıftım, çabuk ıslanıyordum
Bana sevmek yaramıyordu,
ben sevilemiyordum...
Bahamalı martılar beni çağırdı
bir ikinci bahar gecesi.
Sana bırakacağım bu kentin
üç semtinde üç damla gözyaşı döktüm
Birincisi seni ilk gördüğüm yerdi
ikincisi seni ilk öptüğüm yerdi
Üçüncüsü... söylemeye dilim varmıyor,
üçüncüsü bana git dediğin yerdi
İşte bu mısraları orda karalıyorum;
işte demir aldı şilebimiz
Gidiyor, gidiyor, gidiyorum...

Edgar Allan POE

*DÖVÜŞEN ANLATSIN

 
 

Elimizde acının kehribar tesbihi
ki kayıp durmakta parmaklarımızdan
Ey şair
yine bölük pörçük anlattın
yine eksik bıraktın bir şeyleri
gün devrilmekte ama sen
tutmamışsın acımızın çetelesini

Sen sus artık, bize bundan sonrasını
dövüşen anlatsın



Ahmet TELLİ  

22 Ağustos 2012 Çarşamba

*BEN SENİN...

Emin DİNÇ
 
Duvara çivilese de beni bakışların,
Ben o gözlerini seviyorum.
Sitem dolu olsalar da,
Sözlerini seviyorum.
 
Saçlarını, kaşlarını,
Yanaklarını, dudaklarını,
Omzunu, boynunu,
Bağrını, koynunu seviyorum.
 
Omuz başlarını,
Küpendeki taşlarını,
Sessizce sızan gözyaşlarını seviyorum.
 
Ne kadar ciddiyim farkettin mi?
Ben senin belden yukarını seviyorum
 
 
Emin DİNÇ
12/12/09
 
 
 

*HASRET



Yüz yıl oldu yüzünü görmeyeli,
belini sarmayalı,
gözünün içinde durmayalı,
aklının aydınlığına sorular sormayalı,
dokunmayalı sıcaklığına karnının.

Yüz yıldır bekler beni
bir şehirde bir kadın.

Aynı daldaydık, aynı daldaydık.
Aynı daldan düşüp ayrıldık.
Aramızda yüz yıllık zaman,
yol yüz yıllık.

Yüz yıldır alacakaranlıkta
koşuyorum ardından.

Nazım Hikmet RAN


*EYLÜL



Kara bulutlarla yüklendi gönül
Yar ile böyle kaç zaman
Geçmişti eylül velhasıl
Yağmurdan ıslandık aşk babında



Fazıl İBAOKURGİL

19 Ağustos 2012 Pazar

*BİR DOLUNAY VAKTİ

Gözlerine akıt düşlerini
Bir çağlayan olsun gözyaşların
Selin önünde dağılsın kederler
Okyanuslarda son bulsun
Dalgalar kalbimize çarpsın
Yakamoz açsın ruhumuzda


Bir dolunay vaktinde uyanalım

...

Gözlerine bırak sevdiğini
Ziya yaysın loş yalnızlıklara
Akşamdan geceye uzasın
Vuslata yüklenen kelimeler
Dudaklarda son bulsun
Aşk ateşinin kavurduğu hayaller

Bir hüzzam bestesinde uyanalım


...


Gözlerine al geleceğin izlerini
Serseri bir tutkuya dalmasın
Beyaz gelinlik süslesin
Beyaz güvercinler sal rüyalarına
İlk baktığımız gibi kalsın aşkımız
Yaşlansa da bedenimiz

Bir hazan renginde uyanalım

...
Gözlerine sor bendeki seni
Mutluluk çiziver serçelerin ellerine
Kelebek dokunsun tebessümüne
Karıncalar taşısınlar yüreğimi sana
Martılar beste yapsın mağruba doğru
Zümrüdü Anka sayılsın sevgimiz
Bir Kaf Dağı'nın ardında uyanalım


Zekeriya EFİLOĞLU


*KISSA-İ AŞK

Sevgili dostum eğitimci, şair, yazar Mehmet Hayati ÖZKAYA'nın doyumsuz kaleminden yaşanılası bir aşk öyküsü "Kıssa-i Aşk"

"O an bulundukları mekana binlerce yıldız yağdı. Işıl ışıl oldu her yer. Mis gibi bir koku yayıldı, binlerce çiçek açtı gönüllerinde. Yumdular gözlerini, perde kapandı; ne birinci ne de ikinci tekil kaldı, ortalıkta. Bırakıp yerlerini birinci çoğula "Biz" olup çıktılar sahneye. Ve söz verdiler. Söz demek, senetti onlar için, en geçerli akçe. Biliyorlardı ve yine biliyorlardı ki sözünden cayanı ne yer beğenirdi ne gök. Hüküm geçmezdi elbet kadere, lakin tek yürek olmaya ant içmişlerdi bir kere. Kabarsa deniz, alt üst olsa ne varsa ne Ece dönecekti ne de Mert, ne özünden ne sözünden."

"Kıssa-i Aşk" Romanı'nın Arka Kapak Yazısı

 

*BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN


Çok eskidendi belki el öpmeler, kenarı dantelli mendiller içinde şekerler,
avuca zor sığan kocaman 2,5 liralık bayram harçlıkları...
Postacının getirdiği, uzaktaki dostların bayramı
kutlayan bayram kartları...
Aniden yok oldular, yittiler eskilerde bir yerlerde.
Yıllarca sadece seyahate gidenler tesadüfen karşılaştılarsa kutladılar
birbirlerinin bayramlarını.
Artık bayramlar sadece birer "fırsat" oldu, yorgun bedenlerin dinlenmesi için...
Ve birgün sanal alemle tanıştık ve yeniden hatırladık bayramlaşmanın keyfini...
Kenarı dantelli mendiller, parlak kağıda sarılı şekerler, madeni
2,5 liralık bayram harçlıkları yoktu belki ama bir küçük haber vardı dostlardan;
uzun süredir karşılaşmadığın, hala aynı adreste olup olmadığını bilmediğin...
Sanal da olsa hatırlandığını, unutulmadığını öğrendiğin..
...Ve eski, tek yaprak bayram kartlarında yazıldığı gibi:

Bayramınız Kutlu Olsun

 

 

17 Ağustos 2012 Cuma

*HUZUR


 
“Vücutlarımız, birbirimize en kolay vereceğimiz şeydir; asıl mesele, hayatımızı verebilmektir. Baştan aşağı bir aşkın olabilmek, bir aynanın içine iki kişi girip, oradan tek bir ruh olarak çıkmaktır!”

Ahmet Hamdi TANPINAR- Huzur

15 Ağustos 2012 Çarşamba

*ÇÖLE SARILAN BULUT



-ne zaman
seni düşünsem-

bir çocuk ağlar içimin dağlarında
bir kadın zılgıt çeker
kapanır gökyüzü
yırtılan tenindeyim


/ bu kaçıncı gün
mahzun
kaçıncı gece
güneş tutulurken
ay tırmanırken en yükseğe
kaçıncı ülkede yangın /


sen ey
iltica eden su

ey
ıssız ve kederli an

sen ey
kıyısı olmayan deniz

gel ve kuşat
ateş menzilindeyim


-ne zaman
seni düşünsem-

bir ney çalar içimin şehirlerinde
bin yıldırım düşer
tükenir soluk
gecenin yüzündeyim


/ bu kaçıncı iz
ardında ağlayan
kaçıncı yara
sessiz
hangi Nuh
gemisi karaya vuran
hangi İsa çarmıhta
kaçıncı gül Pir Sultanı yaralayan/


sen ey
küle dönen ateş

ey
harfleri yıkayan nehir

sen ey
uykusuz düş

çıkar maskeleri suretinden
zindanında seninleyim


-ne zaman
seni düşünsem-

coğrafya baştan sona yaralanır
kanar yüreğimde eski yazılar


-ne zaman
seni sevsem-

bir bulut yere iner
çöle sarılır yusuf
hicret eder peygamberler


Nazan YİNANÇ

 

*SENİ TANIDIĞIMDA



Seni tanıdığımda
Med zamanıydı, kanat alıştırıyordu ay
Bakışlarının kardeşi, zümrüt toprak
Çaresizliğin sesini tanımlıyordu saatin
Sana yakışan da buydu
Ve bana, umutsuzca biliyorduk

Uzun yağmurlardan sonraydı
Seni tanıdığımda
Öğle vakti çıkabilirdik kırlara
Yeşerebilirdi bileklerimiz, gözlerimizde
Çiçekler açabilirdi, kalsak biraz daha
Çekirgeler fışkırabilirdi saçlarımızdan kelebekler
Sonunda karışıp gidebilirdik otlara ve kuşlara.

Apansız bulutlar, ışıklı hüzün çiçekleri
Yoldan geçen bir avcının çantasından
Dökülür gibiydi sesin
Seni tanıdığımda
Uzaktaydı kent yasalar, plastik dünya
Bilinçli unutkanlıklar uzaktaydı.

Yağmurun tanığıydın, şu ellerinle
Şimşeği yuvasına zorluyordun
Seni tanıdığımda
Gülümsüyordun

Salih POLAT

14 Ağustos 2012 Salı

*KADİR GECESİ


"Kim erdemine inanarak ve sevabını umarak Kadir Gecesini ihya ederse Allah onun bütün geçmiş günahlarını bağışlar"

HADİS'İ ŞERİF

*DEDİM:SAÇIN KOKUSU KAYBETTİRDİ YOLUMU

dedim: derdine düştüm, dedi: sona erecek
dedim: bana mehtap ol, dedi: şans gösterecek

dedim: vefayı öğren, acımasızlık etme
dedi: güzel vefalı olmaz, bu da bir gerçek

dedim:artık hayaline gözümü yumacağım
dedi: ona engel yok, bir yol bulur, girecek

dedim: saçın kokusu kaybettirdi yolumu
dedi: yine o sana ışığını verecek

dedim: seher yelinden ne hoş kokular gelir
dedi: o rüzgar benim kokumu getirecek

dedim: kor dudağının rengi öldürdü beni
dedi: kulu olmazsan, elbette öldürecek

dedim: gönlün ne zaman benimle bir olacak
dedi: daha vakit var, bu çok uzun sürecek

dedim: gördün mü işte, geçti hoş dakikalar
dedi: şimdi sus hafız, ne günler var görecek


Hafız ŞİRÂZİ

13 Ağustos 2012 Pazartesi

*GÜN OLUR

Gün olur, alır başımı giderim,
Denizden yeni çıkmış ağların kokusunda.
Şu ada senin, bu ada benim,
Yelkovan kuşlarının peşi sıra.
Dünyalar vardır, düşünemezsiniz;
Çiçekler gürültüyle açar;
Gürültüyle çıkar duman topraktan.
Hele martılar, hele martılar,
Her bir tüylerinde ayrı telaş!...
Gün olur, başıma kadar mavi;
Gün olur başıma kadar güneş;
Gün olur, deli gibi...

Orhan Veli KANIK

*BEBEK



Bebek geleceğe umuttur,
Bebek, özlemdir, sevinçtir,
Bebek, nefes almayı hissetmektir,
Bebek, papatyadır, menekşedir, güldür,
Bebek, sudur, deryadır,denizdir,yaşamdır,
Bebek, gülümsemedir, gözlerin gülmesidir,
Bebek, tadılacak, hissedilecek bir duygudur,
Bebek,sevginin sevince dönüştüğü gözyaşıdır,
Bebek, annedir, bebek babadır, bebek ailedir, bebek dünyadır,
Bebek,sevincin her yeri kapladığı nurdan bir damladır,
Bebek, hasretle yanan gönüllerin yeşermesidir,
Bebek, gelecektir, geleceği görmektir,
Bebek, özverinin taçlandığı güçtür,
Bebek, yarınları yaşama isteğidir,
Bebek, karşılıksız sevgidir,
Bebek, anı yaşamaktır,


Dr.Necip ÖZTÜRK

 

10 Ağustos 2012 Cuma

*HAYATTA AŞKTAN DAHA DEĞERLİ ŞEYLER DE VARDIR.


Bu ülkenin gerizekalılığın en büyük kanıtı, raflara giren on kitabın dokuzunun aşk üzerine olması. Aşk'ı kötü etmiş kapital sermayenizin, sizi kültürsüz bırakan ailelerin, eğitim sisteminin canı cehenneme. Çünkü sizler aşk dışında yemeyen, içmeyen , okumayan, yaşamayan, duygulanmayan, ağlamayan tipik insanlarsınız.

Size acı nedir desem bana Elif Şafak'ın çalıntı ve ergen paragraflarıyla cevap verirsiniz, size duygu nedir desem gerçek duyguyu anlatamazsınız, aç kalmanın, bilimin, felsefin, inancın, mücadelenin ne olduğunu bilmezsiniz. Size Dostoyevski'yi sorsam, aç kalmamak için yazdığı kitapları anlatsam, size zindanlardan memleket için yazan nazımları sorsam, size Ali Şeriati'yi sorsam , siz ne yaptığını bile bilmeyen, makineleşmiş, hormonlaşmış duygularınızla çevreye kirlilik saçan idiotlar, size birşey sorulmaz.

Çünkü siz gerçekten okumadınız, mücadele etmediniz, yaşamadınız, siz hiç kafanızı kaldırmadınız. Kültürsüzlüğünüzle tüm dünyaya zarar veriyorsunuz. Hayatta aşktan daha değerli şeylerde var. İyi bir dünya yaratmıyorsunuz, iyi birşeyler yapmıyorsunuz. Çok üzülüp, çok ağlıyorsunuz, sahte yaşamlarınızın, hayatlarınızın bedelini ödüyorsunuz.

 Size hiç birşey sormuyorum.Öyle yazıyorum işte, maksat acı  olsun, canınız acısın. Acısın ki beyniniz revir yapsın, kromozomlarınız, hücreleriniz yer değiştirsin, belki hayatı tanımlayabilirsiniz.
Sanmıyorum ama deneyin derim....

İlkay ADIGÜZEL


9 Ağustos 2012 Perşembe

*YEDİ RENKLİ ŞİİR



dudaklarımı çekip aldım bugün saçlarından,
kanatlarını kopardım kanatlarımdan.
ne sözcüklerinle konuşuyor ne de gözlerinden bakıyorum dünyaya.
gittiğin yerler, gördüğün yüzler umurumda değil artık.
masallarını sildim kitaplarımdan,
gülüşünü da karıp harflerine.
dokunuşlarını temizledim üzerimden,
nefesini de katıp içlerine.
ellerinin kokusu sinmişti ellerime,
yıkadım tuzlu denizlerde.
göğünden topladım uçurtmalarımı,
güvercinlerini kovaladım kalbimden.
parmakizlerimiz kalmış bulutlarda,
yağmurlar yağdırdım şehre, sırf bu yüzden.
güneşinin sarısını,
bencilliğinin grisine serpiştirdim, yok ettim.
sevişmelerimizin mavisini,
yalanlarının karasına buladım, erittim.
günlerimin beyazını,
aşkımın gökkuşağına boyadım...
önce altından geçtim
sonra, seni kendimden silkeledim.


Edibe BİRSÖZ

 

7 Ağustos 2012 Salı

*HİROŞİMA


Önce bir bulut yükseldi
Yerden göğe dogru
Ben gördüm
Akahito gördü
Yuhara gördü
Hisaki gördü
Yaşayanların hepsi gördüler
şimdi yaşayanlar diyorum
Oysa ben kaldım
Onlar öldüler

Pirinç tarlasında kadınlar öldü
Memede çocuklar öldü
Çiçekler öldü
Kuşlar öldü
Ve sevgilim sanuki öldü
Sanuki'yi seviyordum
Sanuki öldü
Sanuki öldü

Ateşten top kayboldu göklerde
Ardından
Bir çölün sessizliği çöktü şehre
Bulutlar gitti
Renkler gitti
Sesler gitti
Gülerkken ölmüştü babam
Anam Chiyo-No ağlıyordu
Ve kız kardeşim Shirara
Ah Shirara
O da saçlarını tararken öldü
Shirara, ah Shirara
Aynada unuttu gençliğini

Ve ben Yamamura
Bizim sokaktan bir ben sağ kaldım
Bizim sokağın ağaçları da öldü

Ve ben Yamamura
17 yıl geçti aradan
Hala yaşıyorum
Ağaçları, çiçekleri görmeden

Ben Yamamura
Kör ve sağır
Çoktan öldüm

Ümit Yaşar OĞUZCAN

 

6 Ağustos 2012 Pazartesi

*ADSIZ BİR ÇİÇEK



Rengini dünyaya ilk defa sunan
Adsız bir çiçek gibi parlıyorsa gözlerim
Sevgilim
Bana ‘sen bir şairsin’ dediğin zaman.

Yalnız sana yazıyorum bu şiiri
İstersen bir şiir gibi okuma
Çünkü her yıl yeniden yazacağım onu
Soğuklar başlayınca havalanıp
Millerce yol katettikten sonra
Güneyi tadan bir kuşun sevinciyle.

Ve yazmış olacağım bir de
Her dönemde her çağda
Sevdanın kendine özgü diliyle.

Edip CANSEVER

4 Ağustos 2012 Cumartesi

*YORULMAZ İŞÇİLERİYİZ AŞKIN



Bütün gün kırlara bakmışım
Başaklarla kımıldanan
O bitek yalnızlığa
Burnumda gökyüzünün ince kokusu
Bütün gün sana bakmışım
Derin mırıltılarla ırmağa karışan
Çakıntılı gövdene senin

Uzanmışım terli toprağa
Yanına gözlerinin
Çıplak gecelere dokunuyorum
Yazın ve düşlerin sıcak kıvrımlarına
Denizi başlatıyor dudaklarının tuzu
Yüreğim konuşuyor şavkından
Ellerim böğürtlen moru

Yorulmaz işçileriyiz aşkın
Soluk soluğa ıslak taylar
Ürkek sokulmaların...
Ormanları uyandırıyor kanımın gürültüsü
Başdöndürücü yerlerindeyim dağın
Kollarımdan akan ırmak,
Sonsuza tamamlanıyorum


Mehmet BAŞARAN

 

1 Ağustos 2012 Çarşamba

*SEN BANA KARIŞMIŞSIN BEN SANA ...

Boynumda tütün esen nefesin ürperiyor.
Mevsimin sert soğuğunda karışıyor
Saç tellerime sarılan sıcaklığı avuçlarının.
Yokluk esiyor.
Ya da bana öyle geliyor.

İskeleye giden caddeyi geçiyorum,
Köşeden ansızın bir otobüs dönüyor,
Adımlarım şaşırıyor,
Yanlış bir kaldırım taşına basıyorum,
Sendeliyorum.
Elin belimi kavrıyor,
Gövdemi gövdene çekiyor, beni sana yaslıyor.
Kollarının arası başımı döndürüyor,
Bu kentin içinde kayboluyorum,
Gözlerinde bulunuyorum.
Ya da bana öyle geliyor.

Yürüyorum...
Ne kadar zaman sürüyor,
Nerelerden geçiyorum bilmiyorum.
Neler düşünüyorum!
' şşşşş, ' diyor yanımda sesin,
Kulağımda ılık fısıltını duyuyorum,
' Seni seviyorum'.
Ya da bana öyle geliyor.

Beşiktaş vapur iskelesinde,
Ayrı yollara dağılmayı bekleyen kalabalık.
Karmakarışık, darmadağınık.
Darmadağınsın, darmadağınım,
Sen bana karışmışsın, ben sana dalgın.
Vapur bekliyor,
Burada ayrılmalıyız.
Bu kalabalığın bir yerlerinde,
Ayrı adreslerde parçalanmalıyız.
Karşı kıyı seni çağırıyor,
Vedalaşmalıyız.
Bir ses içimde
' Bir dahası olmayacak' diyor.
Ya da bana öyle geliyor.

Bir yağmur düşüyor kirpiğimin ucuna,
Seni damlıyor.
Başımı tutup, dayıyorsun dudaklarına,
Saçlarımı ciğerlerin soluyor.
Yüreğimin derinine bir ezgi düşüyor,
Bir gitar teline vuruyor aşk adını.
' Kadınım, ' diyorsun' hayatımın kadını'
Sızıma sızın değiyor,
O ezgi 'ayrılamam' diye ağlıyor.
Ya da bana öyle geliyor.


Necla MARAŞLI