30 Ekim 2009 Cuma

*SEN AĞLAMA





Ben ağlayan şairim
Bana gülmesini öğretmediler
Eğil de bir bak mahzun yüzüme
Anlatır sana çektiklerimi
Birer bıçak yarası gibi
Alnımdaki çizgiler
Ben mutluluk nedir bilemedim
Saçlarım okşanmaya alışık değil
Hep böyle dalıp gider gözlerim
Ve ne zaman düşünsem geçen günleri
Bir karanlık basar içimi
Aydınlık değil
Seni nasıl severim bilirsin
Nasıl yanarım özlemler içinde
Bastığın yerler cennet olur
Bilirim en serin rüzgarla gelirsin
Yine de yanar tutuşurum ben
Cehennemler içinde.
En mutlu sandığın yerde kederliyim
Ben seninle sensizliği düşünürüm
Bir korku düşer içime apansız
Burkulur yüreğim
Seni şiirlerimde bin yıl yaşatır da
Ben bin defa ölürüm
Bir gün yokluğum bir gölge gibi
Düşüverirse gözlerine
Unutma ağlayan şairini
Unutma o günde kapanıp dizlerine
Kendi yokluğuma kendim ağlarım
Sen ağlama e mi
Sen ağlama e mi?

Ümit YAŞAR OĞUZCAN

26 Ekim 2009 Pazartesi

*NOKTA NOKTAM...



 
Dün bir dosttan, uzun bir mektup aldım
Beni anlatmış sana ve sen ona
"Unuttum artık onu" demişsin.
Hem bu sözü gülerek,
Medar-ı iftihar ile söylemişsin.
Unutamazsın Nokta Noktam
Unutamazsın!
Çünkü unutmak için
önce unutulmak gerek
Oysaki sen,
Hala bende esen,
Eski kavak yelisin.
Unutamazsın...
Kan değil, tüküremezsin,
Ruj değil, silemezsin
Dişi dudaklarına, dişimle yazdığım
İki heceli erkek adımı
Unutamazsın Nokta Noktam
Unutamazsın!
Seninle biz, hâlâ bir kabukta
İki badem içi gibiyiz.
Baharsın; kokacaksın
Güneşsin; yakacaksın.
Sabah yatağım kadar Rüya dolu
Sabah yatağım kadar sıcaksın
Unutamam
Unutamazsın!
Şimdilik bu kadar.
Öbür mektubuma daha diyeceklerim var
Darılma bana, gücenme sakın
Ankara günlerinin bembeyaz ufkundan
Binlerce selam sana.
Bahar başladı nokta noktam
Ankara'da bahar, veriminde Toprak ana
Aylar var ki sana tek satır yazamadım
Oysaki şimdi mevsim bahar
Ötüşlerde adın, kokuşlarda tadın var
Artık yazmalıyım.
Takvime baktım bu sabah,
ayrılalı beş Ay olmuş.
Düşün ki Nokta Noktam
Beş ay denilen nesne tam yüz elli Gün eder.
Bunca uzun ayrılıksa;
İnan bana Nokta Noktam
İnsanı, her şeye küskün eder.
İnan bana... Dargınlığım herkese
Ve tek hasretim sana
Düşünüyorum...
Âşıklar pazarına çıkan yolu düşünüyorum.
Bu yolun sağında yükselen
Her geçişinde penceresinden tebessümler gelen
Bahçesinde iri yedi veren,
kayısı gülleri açan evi düşünüyorum.
Bir türlü gelmiyor düşüncelerimin ardı
Ablan yanımda çorapsız gezerdi,
Başörtüsüz annen.
Düşünüyorum... Bu mevsimde baban,
Her akşam bir yerine iki içerdi.
Miyoplaşınca gözleri "Şair, iç be oğlum
bahar dişidir doğurur" derdi.
Bahar başladı Nokta Noktam.
Ankara'da bahar,
Gönül ufkunda yağmur bulutları
Cennet olsa artik sevmiyorum
Sevmiyorum sensiz baharı...
Sen; ey yirmi dört baharın en güzel süsü!
Sen; ey mutlu günlerimin mutlu türküsü!
Sen; ey ilkyaz akşamları kadar güzel çocuk!
Sen; ey Altın gözlerinin hisli dünyası!
Ölümsüz bir yolculuk yaratan
Sen; ey çıplak bir hançer gibi!
Boylu boyunca gönlümde yatan
Sen; ey her şeyim olan her şey!
Son mektubunda söz verdin
Tut diyorsun, unuttum
Unut diyorsun, unutmak mı???
Güneş tekrar doğmayı unutabilir mi hiç?
Gönül ferman dinlemez sözü unutulabilir mi hiç?
Sen; ey mutlu günlerimin mutlu türküsü!
Sen; ey her şeyim olan her şey!
Bu gece Yılbaşı...
Başkent'de Kar yağıyor Nokta Noktam
Başkentte kar ve tütüyor gözlerimde
Küllenmiş bir mangal gibi hatıralar
Başkent'de kar yağıyor, başkent'de kar...
Bu gece yılbaşı.
Bilirsin ki Nokta Noktam
Yılbaşında hesaplanır
Çoğu zaman insanların yaşı.
Bu gece yılbaşı...
Tokmaklarında yirmi dört hece
Eğilip üstüme sessizce
Şehrin kule saati
Bilir misin Nokta Noktam?
Bilir misin, bilir misin ne dedi?
"Şair, kutlu olsun, yaş otuz yedi."
Ve bir el saçlarımdan tutarak
Kalbimi sana kadar sürükledi.
Bu gece yılbaşı, başkent ayakta
Çalınan Tuna dalgaları komşu plâkta.
Ne de kıvrak bu vals havası
Başladı yine gönlümün
On yıl evvel ki kanaması
Ne günlerdi o Günler cancağızım
Ne günlerdi...
Sen, on yedisinde sevgilerin sisinde
Başı duman duman bir kız.
Ben, yirmi üstünde
Gönlü gördüğü her güzelliğe nişanlı
Ölesiye bir şair, ölesiye bir delikanlı.
Ne çabuk geçti zaman.
Hey gidi Dünya hey...
Bu gece yılbaşı
Dışarıda kar yağıyor ve tütüyor gözlerimde
Küllenmiş bir mangal gibi eski hatıralar
Köşede bir kırlent, kırlentde bir resim.
Bartın'da bahar.
Elimle yapmışım
"asma köprüsünden" Kocanaz deresi
Sağda, ortaokul
Okulda, çocukların sesi.
"Çakır beylerin" elma bahçesi.
Derede kayık, dümende ben.
Küreklerde sen.
Hava berrak, Hava ılık
Hava temiz
Ve sularda sarmaşan gölgemiz
Bu gece yılbaşı, başkent ayakta
Çalınan Tuna dalgaları değil artık
komşu plâkta.
Gönlüm bu diyardan çok çok uzakta.
Dışarıda kar yağıyor.
Dışarıda kar ve tütüyor gözlerimde
Küllenmiş bir mangal gibi
Eski hatıralar...

Rıza Polat AKKOYUNLU

ŞAH BEYİTLER-26


Demen Mecnun’a fenn-i aşkı tekmil etdi kâmildir
Benim yanumda ol divane bilmez nesne câhildûr

Hayâli

Mecnun için "Aşk ilmini tamamladı, bitirdi, olgunlaştı,
eksiksiz öğrendi ." demeyin.
O deli, hiçbir şey bilmez, benim yanımda kara cahilin biridir.
Leyla- Mecnun aşkları büyüklüğünden, inceliğinden, mükemmelliğinden dolayı asırlardır insan zihnine kazınmıştır. İnsanlar kendi aşklarını hep bu büyük aşkla kıyaslamış ve çoğu zaman kendi aşklarının daha büyük olduğunu söylemişlerdir. Hatta Mecnun yeri gelince aşk konusunda kör cahil ilan edilmiştir. Bu abartıyla daha etkileyici olduklarını düşünmüşlerdir.Bu kıyaslamayı yapanlar bile bilmektedirler ki Mecnun'un aşkı su götürmezdir. Onun adını anmak, kıyaslama yapmak istemek, kendini ondan üstün görmek aslında bu aşkın yüceliğinin en güzel ispatıdır.
 Hzl. İbrahim Cemal TORUN
Özel Adana Gündoğdu Koleji
T.D. ve Edb.Öğretmeni

*ÖLMEK KOLAYDI...



                 AMA SEN VARSIN               
                Gece yarısı çoktan devrilmiş , yatağa atmıştı kendini.Odayı aydınlatan mum ışığı tavanda  şekilden şekile giriyordu yine. Ona inat adeta raksediyordu tüm görkemiyle…
               Bir sürü düşünce duygu, karmaşasında  bir sağa bir sola dönüp duruyordu , fırtınaya yakalanmış gemi misali. Hiçbir düşünce sonuna kadar gitmiyor, aklından geçen bir kelimeyle başka konuya atlıyordu.Kırk düşünce kırk takla atıyor, sarhoş beyninde davullar çalıyordu…
                Bu halini sadece kendi biliyor, kendi yaşıyordu.Gün ışığında bambaşka birisi…
                Gecenin karanlığı bittiğinde bambaşka biriydi çünkü.Dışardan bakıldığında kelli felli bir adamdı. Eh yakışıklı denecek kadar da vardı endamı. İşi gücü olan, bir sürü şey başarmış sevilen, itibar gören bir beydi üstelik. Nerdeyse yirmidört saatini dolduracak kadar da çevresi…
                Kimseler bilmezdi içinde ki ızdırabı , yalnızlığı, korkuları. Söylemezdi ki. Başı hep dik hep mağrurlu…
                Akşam olup el etek çekilince kapanırdı mahrumiyetine ve kendini bekleyene. Bazı geceler rakı sofrası,bazen de biraları ve sigarası eşlik ederdi yalnızlığına. Yine öyle bir gecenin çakır keyfinde hafiften dönen başı ve firari duygularla atmıştı kendini yatağa. Bir küfür savurdu inceden…
                __ hay ben böyle hayatın içine ….
                Ölmek ne kadar kolaydı dedi yıllar önce elinden kayıp giden hayatın derin acısıyla. Ölmek kolaydı ama sen vardın…
                Tavana dönük yüzüne ince bir tebessüm yayıldı. Çakır keyif düşüncelerini yanan mum ışığının hülyasına bıraktı. Hafif bir gevşeme yayıldı bedenine ve ruhuna. Az önceki karabasan gitmiş, yerini pembe hayallere bırakmıştı…
                Sıcak bir ev,tekrar dönecek diye beklediği sevgilisi ve ve mum ışığında raks…


Münevver ERDOĞMUŞ

*SEVMEYİ BİLENLERİN ŞİİRİ




Sevinç bizim güneşte üzümlerden
Sabah işe giderken
Düş diye süzdüğümüz güzelliktir
Başını döndürür bekletirsen

Ortanca çiçeğinin gölgesine

Bize görünmeden sığını veren
Küçücük bir böceğin çıtırtılı sessizliği
Simgesidir bitmez çabamızın
Seni sevmek gibidir
Çınar sanki mektubunu getiren
O güleç ve dalgacı arkadaştır
Naneler üstünde yatacağımız halı
Derenin sesi trenin sesidir

Aşk bizim her dokunuşta
Ölür gibi sarsıldığımız şeydir

Avşar TEMUÇİN

*SANA BÜYÜK BİR SIR SÖYLEYECEĞİM



Sana büyük bir sır söyleyeceğim
Zaman sensin
Zaman kadındır ister ki hep okşansın
Diz çökülsün hep
Dökülmesi gereken bir giysi gibi ayaklarına.
Bir taranmış
Bir upuzun saç gibi zaman
Soluğun buğulandırıp sildiğin ayna gibi.
Zaman sensin, uyuyan sen
Şafakta ben uykusuz seni beklerken
Sensin gırtlağıma dalan, bir bıçak gibi...
Ah bu söyleyemediğim işkencesi hiç geçmeyen zamanın
Bu mavi çanaklarda kan gibi
Durdurulmuş zamanın işkencesi
Ah bu daha beter işkence hiç mi hiç giderilmemiş istekten
Bu göz susuzluğundan sen yürürken odada
Bense bilirim büyüyü bozmamak gerektiğini
Daha beter seni kaçak
Seni yabancı bilmekten
Aklın ayrı bir yerde gönlün ayrı bir yüzyılda kalmaktan
Tanrım ne ağırdır sözcükler
Asıl demek istediğim bu.

Hazzın ötesinde sevgim
Hiç bir zararın erişemeyeceği yerde bugün
Sevgim
Sen ki benim saat-şakağımda vurursun
Boğulurum soluk alıp vermesen
Tenimde bir duraksar ve yerleşir adımın.
......

Sana büyük bir sır söyleyeceğim
Korkuyorum senden
Korkuyorum yanın sıra gidenden pencerelere doğru akşam üzeri
El kol oynatışından söylenmeyen sözlerden
Korkuyorum hızlı ve yavaş zamandan
Korkuyorum senden.

Sana büyük bir sır söyleyeceğim
Kapat kapıları
Ölmek daha kolaydır sevmekten
Bundandır işte benim yaşamaya katlanmam
Sevgilim.

ARAGON

25 Ekim 2009 Pazar

* ANLAR



"Yaşı 85 olmayanlara....."

Eğer, yeniden başlayabilseydim yaşamaya,
İkincisinde, daha çok hata yapardım.
Kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım.
Neşeli olurdum, ilkinde olmadığım kadar,
Çok az şeyi
Ciddiyetle yapardım.
Temizlik sorun bile olmazdı asla.
Daha çok riske girerdim.
Seyahat ederdim daha fazla.
Daha çok güneş doğuşu izler,
Daha çok dağa tırmanır, daha çok nehirde yüzerdim.
Görmediğim bir çok yere giderdim.
Dondurma yerdim doyasıya ve daha az bezelye.
Gerçek sorunlarım olurdu hayali olanların yerine.
Yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardandım ben.

Yeniden başlayabilseydim eğer, yalnız mutlu anlarım olurdu.

Farkında mısınız bilmem.

Yaşam budur zaten.
Anlar, sadece anlar. Siz de anı yaşayın.

Hiçbir yere yanında termometre, su,şemsiye ve paraşüt almadan,
Gitmeyen insanlardandım ben.
Yeniden başlayabilseydim eğer, hiçbir şey taşımazdım.
Eğer yeniden başlayabilseydim,
İlkbaharda pabuçlarımı fırlatır atardım.
Ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayaklarla.
Bilinmeyen yollar keşfeder, güneşin tadına varır,
Çocuklarla oynardım, bir şansım olsaydı eğer.
Ama işte 85'indeyim ve biliyorum...
ÖLÜYORUM...

Jorge Luis BORGES /Arjantin-1985

23 Ekim 2009 Cuma

*BİZİM DOSTLAR




Dörtnala gelip, Uzak Asya'dan
Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket bizim, bizim dostlar.

Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak,
ve ipek bir halıya benzeyen bu toprak;
bu cehennem, bu cennet bizim, bizim dostlar.

Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
yok edin insanın insana kulluğunu,
bu davet bizim, bizim dostlar.

Yaşamak, bir ağaç gibi tek ve hür,
ve bir orman gibi kardeşçesine;
bu hasret bizim, bizim dostlar.


Şiir: Nazım Hikmet

22 Ekim 2009 Perşembe

*İLKELERİN OLACAK




İlkelerin olacak
Seni satın alamayacaklar
Aptalların uydurduğu
atasözlerine inanmayacaksın:
"Paranın satın alamayacagı şey yoktur."
"Herkesin fiyatı vardır."
gibi sözlere kanmayacaksın.
Onurunla, kimliğinle ve
beyninle yaşayacaksın.
Üreteceksin,seveceksin,
sevileceksin,inançlarının
arkasında duracaksın,
Sevgilerin karşılıksız,
yardımların gizli olacak.
Seni attan , ottan ayıran
özelliğin farkına varacaksın.
Çünkü sen insansın.
Ve bunu yakaladığın gün,
bembeyaz yaşayacaksın.

Müjdat GEZEN

*GÜZ DÜŞÜNCELERİ




Bu sabah gökyüzü daha bir yorgun
Daha bir dumanlı
Daha bir derin
Şu anda, omzumdan tanıdık bir el
Tutup silkelese şöyle bir güzel
Kurtulsam yükünden düşüncelerin!

Bekir Sıtkı ERDOĞAN

21 Ekim 2009 Çarşamba

*ŞAH BEYİTLER - 25



Yılda bir kurban keserler halk-ı âlem  ıyd içün
Dem-be-dem saat-be-saat men senün kurbanınam

Fuzuli

Ey Sevgili!
Dünya halkı yılda bir kez bayram için kurban keserler;
ama ben her an senin için kurbanım.




20 Ekim 2009 Salı

*SONSUZLUK DÜŞLEDİM BİZE



BEN KAĞIT OLSAM SEN KALEM, YAZSAN BENİ BANA SAVRULUP KAYBOLMUŞLUKLARIMLA. DİNLESEM SESSİZCE BİR KÖŞEDE BENDEKİ SESLERİNİ. TÜM ENLERİMİ VURSAN YÜZÜME KENDİMİ BİLMEZLİKLERİMLE TANINAMAZLIKLARIMLA. YÜREĞİMİ ALSAN ELİNE AYNA TUTSAN YÜZÜME…

ELLERİN DOLAŞSA ARADA TENİMDE.

AH ! NASIL HASRETİM ELLERİNE. NASIL ÖZLEMİŞ BAŞIM DİZİNİ, SAÇLARIM ELLERİNİ. BİRAZ OKŞASAN SEVSEN DİNGİNLEŞİR BELKİ RUHUM.

BEN KAĞIT OLSAM SEN KALEM…
MISRA MISRA CÜMLELERİN OLSA BEDENİMDE. HER BİR HARFTE CAN BULSA CANIM. HER NOKTADA YÜREĞİME DÜŞEN SEVDA DAMLAN.

AH ! NE ÇOK DAMLASIN BENDE BİLSEN…
BELKİ HER YAĞMUR DAMLASINDA DOYAR TOPRAK TA DOYMAZ YÜREĞİM SANA. GÖNLÜMÜN DUVARI SAĞLAM SIZDIRMAZ BİR TEK SENİ.

ÇİZSEN BENİ BANA, HER ÇİZGİ SEN OLSA YAPRAĞIMDA.GÖLGELERİMİ YAPARKEN UZUN TUTSAN ELLERİNİ TENİM DOYSA TENİNE..NİCEDİR HASRETİM SICAKLIĞINA.

AKIP GİDEN ZAMANLA BULMACALAŞAN HAYATIMIZI ÇÖZ AĞIR AĞIR. ANAHTAR KELİME BİZ ÇIKSIN MUTLULUK ÇIKSIN HER ŞEYE İNAT.

ZATEN YAN YANA HEP MUTLU DEĞİLMİYDİK ŞU KISACIK ZAMANLARDA…

BEN SUSAYIM SEN ANLAT BENİ, SENİ, BİZİ… UZUN YOLLARIN KISA DÜŞLERİNİ. SONSUZDUR YOLLAR BİLİRİMSİN. BAŞLAR VE KENDİYLE BULUŞUR EN CAN NOKTADA. SONSUZLUK DÜŞLEDİM BİZE…

YAZ
CAN BULSUN CANIN CANIMDA…

YAZ
YÜREĞE ATSIN YÜREĞİMDE…

YAZ
SONSUZLUKTU SEVDAMIZ DİYE…

Münevver ERDOĞMUŞ

*AŞK İÇİN ÖĞÜTLER



1- Tedavi edilemez derecede romantik olun
2- Birlikte kitap okuyun, elele tutuşun ve birlikte düzenli yürüyüşlere çıkın
3- Gülümsemeler bulaşıcıdır Ona da bulaştırın
4- Güvenilir bir sırdaş olun ve onu hiç kimseye şikayet etmeyin
5- Onun en sevdiği çiçeği, rengi, müziği, şiiri ve yazarı bilin
6- Ona, beklemediği hoş sürprizler yapın Hiçbir neden yokken de kart ya da küçük aşk notları yollayın
7- Birbiriniz için özel ve gizli takma adlar bulun
8- Aşk, birlikte saçmalamaktır Arada bir, birlikte sonuna kadar saçmalayın
9- Kimin haklı olduğunu tartışmayın, neyin doğru olduğuna karar verin Her tartışma sonunda barış anlaşmasını bir öpücükle imzalayın
10- Sevdiğinizi yalnızca onun duyabileceği biçimde eleştirin Övgünüzü ise bütün dünyaya duyurun
11- Bedeninize iyi bakın Daima sağlıklı ve dinç olmayı hem kendinize hem de ona borç bilin
12- Bir kucaklaşmadan ilk ayrılan siz olmayın
13- Eş seçmek kitap seçmeye benzer, iyi tasarlanmış bir kapak ve cilt ilginizi çekebilir İceriği sağlam olmadıkça sonunu getirmek zordur
14- Aşk için evlenin Hem eşinizin hem de kendinizin en iyi arkadaşı olun


Konfiçyus

19 Ekim 2009 Pazartesi

*SİVAS'LI KARINCA




Koca Kızılırmak köpüre köpüre
Akıyordu,
Bir telgraf direği dibinde,
Zamanlar kadar telaşsız ve köpüksüz,
Yürüyordu,
Sivas'lı bir karınca.

Karşı kıyıdan parlak,
Kişniyordu,
Atlar doru doru,
Atların şarkısından ayrılmış,
Yürüyordu,
Atların mesafesini anlamaz.

Sesi, adımlarının sesi, memnun ve bahtiyar,
Duyuluyordu,
Kahraman.
Bir açlığın ayaklarınca aziz,
Yürüyordu
Yeryüzünden.

Rahat gidişinden belli,
Biliyordu,
Dağı, suyu, otları, lezzetle.
Başka karıncalardan kopmuş,
Yürüyordu,
Başka karıncalara.

Gayretle, çalışmakla, yorulmazlıkla,
Benziyordu,
Afrika'dakine, Çin'dekine, Paris'tekine,
Kara toprağın alnı üstünde, kara,
Yürüyordu,
Alın yazısından daha hür.

Yoktu fikirlerden, davalardan haberi,
Yürümüyordu,
Rüyası hiç.
Buğday tanesi üzre,
Yürüyordu,
Sivas'lı bir karınca...

Fazıl Hüsnü DAĞLARCA
( 1914 - 2008 )

*BİR SABAH SEVGİYLE UYANDIR BENİ



Acımın alnından öperek uyandır bir sabah beni
dışarıda güneşi ve baharı yağarken yağmur.
Yüreğimde bir müzikle uyandır beni
tüy parmaklarını ağrıyan yerlerimde gezdir.
Saçlarımdan zamanı geçirerek uyandır bir sabah.
Sen günün şiiri ol, ben şarkını besteleyeyim.
Sen narin bir nar fidanı gibi salın rüzgârda
ben yanında yaralı bir dize gibi durayım.

Aşk ve Şiirle barışan bir dünyaya uyandır bir sabah beni.

Fikret DEMİRAĞ

*ÜÇÜNCÜ ŞAHSIN ŞİİRİ




gözlerin gözlerime değince
felâketim olurdu ağlardım
beni sevmiyordun bilirdim
bir sevdiğin vardı duyardım
çöp gibi bir oğlan ipince
hayırsızın biriydi fikrimce
ne vakit karşımda görsem
öldüreceğimden korkardım
felâketim olurdu ağlardım

ne vakit maçka'dan geçsem
limanda hep gemiler olurdu
ağaçlar kuş gibi gülerdi
bir rüzgâr aklımı alırdı
sessizce bir cıgara yakardın
parmaklarımın ucunu yakardın
kirpiklerini eğerdin bakardın
üşürdüm içim ürperirdi
felâketim olurdu ağlardım

akşamlar bir roman gibi biterdi
jezabel kan içinde yatardı
limandan bir gemi giderdi
sen kalkıp ona giderdin
benzin mum gibi giderdin
sabaha kadar kalırdın
hayırsızın biriydi fikrimce
güldü mü cenazeye benzerdi
hele seni kollarına aldı mı
felâketim olurdu ağlardım

Attila İLHAN

15 Ekim 2009 Perşembe

*SUS GELDİ DİLİME



 Ne çok şey biriktirmişim şu hayatta, ne çok yaşanmışlığım olmuş kısa ömrümde. Acısı tatlısı, gülmeli ağlamalı su gibi geçen yıllarım kalmış geride.Geriye dönüp baktığımda dünmüş gibi olan , ne çabuk geçti ne yaptım dediğim yıllar...
Erken yaşta başlanmış bir hayat mücadelesi, ben varım dimdik ayaktayım deme çabaları... Hayat zor , bir o kadar da acımasız. Ya güçlüsünüzdür ya da değil, ortası yok bunun.Yok çünkü orta olmak her zaman yenilgiye yakın olmakla sonuçlanır. Geriye baktığımda, insanları izlediğimde ortaya çıkan hep bu oldu, ya da ben böyle gözlemledim. Bilemiyorum...Bildiğim bir şey varsa şu hayatta güçlü olmak zorunluluğu.
En zayıf anlarda bile maskeli dolaşır olmak ne büyük zorluk. Ağlasanız, ben yoruldum deseniz ne olacak diyemiyorum, çünkü acınacak arkasından da yalnızlığı biraz daha içinizde hissedeceksiniz. Yardım eli değil uzanacak olan, aksine kaçan eller olacak çevrenizde... Olmak yada olmamak kavramıyla eş yani...
Çok şey birikiyor yıllar içerisinde, yumruğumuzla eş büyüklükte olan yüreğimizde. Sevgi, nefret, merhamet, intikam,acı, mutluluk....... saymakla bitecek olmayan duygu karmaşası . Hepsi de yaşamakta olduğumuz hayat şartlarıyla aynı doğrultuda olan... İnsanoğlu ne çabuk alışıyor yeni şartlarına ve şartlarla gelen duygulara. Çok iyiyse hayat beraberinde çok mutlu, olumlu düşlerle süslenmiş bir dünya. Kötüyse acı nefret ve karamsarlık dolu bir yarın. Çark nasıl olsa bir şekilde dönüyor ve ayak uyduruyoruz bizlerde. Yıllar sonra geriye bakılınca su gibi geçen ama nasıl olduğu anlaşılamayan yıllar...
İşte o anlardayım şimdi; geçmişle, yaşananların muhasebesiyle pazarlıktayım. Ne kadar güçlüydüm ne kadar güçsüz ve acınası.Güçsüzlüğümü yorgunluğumu ne kadar açığa vurdum, ne kadar saklayabildim. vs vs...
Çok güçsüz anlarım olmuş, anladım gördüm. Ama çoğunlukla maskeyi takmayı başarmışım yüzüme, ama çok yorulmuşum.En çokta bu sahte olan maskeli dolaşmalardan. Güçsüzken dahi gösterdiğim çabalardan. Ne olurdu sanki yorgunum deseydim, kime ne zararı olurdu ki. Belki de bu kadar yorulup bezmişlik olmayacaktı bedenimde, yüreğimde. Kim bilir, belki de bu kırılganlıklarımda daha da çok kırılacaktım. Dedim ya dünya tuhaf biz insanlar daha anlaşılmaz. Kim ne düşünür, karşıya ne yapar bilinmez. Hal böyle olunca da hep dimdik ayaktayım demekten başka çare yok gibi geliyor. Başı dik ,omzu dik olmak... Ki böylece kimselerde zarar vermeyi düşünmesin.
Koruma kalkanı oluşturmak çevremizde. Bir zırh gibi duvar örmek. Kendi ördüğümüz duvarımızda hapsolmak sonrada...
Oysa yürekler başka bambaşka istiyor hayatı. Dolu dolu olan, kuş gibi özgür ve sevgiyle çevrili. Ne olacak korkusu düşünülmeden, karamsarlığın kalktığı hep güzel düşlerin olduğu bir hayat. en azından benim düşlerim. Gel gitlerimiz olmasa hayata dair.
Sus geldi dilime. Bu karmaşalıkta, bu hesaplaşmalarda. Konuşmak nafile, hayat kendi çarkında sana danışmıyor. Hiç bir şey için izin almıyor. Geliyor, devrini tamamlayıp gidiyor bu akış içerisinde.Dile sus geliyor da, ya yüreğe. O hiç susmuyor maalesef, sürekli yeni umutlarla beklentilerle güne merhaba diyor.
Hiç susmasın yüreklerin sesi. Onlar susarsa hayat susar. Yüreklere bir kere sus geldi mi bir daha ses vermezde dünya susar, yaşam biter.

Münevver ERDOĞMUŞ

*SORGUSUZ SEVDİM SENİ




Yüreğime aktığında düşünmedim hiç, sorgulamadım
Kimdir , nasıldırım olmadı
Yüreği dolumu boş mu demedim, düşünmedim.
Sevdim sadece en derininden…

Sıcak bir yaz akşamında aktın yüreğime, ılık ılık
Gözlerinde kayboldu benliğim, eridi tüm kalkanlarım.
Elimi tuttuğunda teninde yok oldu reddedişlerim
Sorgulamadan sevdim seni en kutsalından…

Karşılıksızdı sevdam biliyorum en başından
Bencilliğimdi belki önceliğim ben olan
Sevmişti yüreğim, mutluydu ya gerisi boş
Sonu baştan belli sevda , sadece sevdim…

Avutmalarım oldu söz geçmeyen yüreğime
Hayallere daldı aklım en umutsuzundan
Kah ağlayan, kah gülen gözlerim kaldı geriye
Sorgusuz sevdamdan sorgulayan hayatıma…

Seven yüreğe söz geçmezmiş, öğrendim
Sevmek acıya katlanmakmış, yaşadım
Sevgide karşılık beklenmezse anlam kazanıyormuş anladım
Sevgilerin sonu hüsranmış, ağladım…

Münevver ERDOĞMUŞ

*YAĞMUR



Damla düştü toprağa cemre misali
En büyüleyici pırıltısıyla dün akşam,
Mis gibi kokusuyla büyüleyen etrafı
Eksikliğini hissettiğimiz ama söyleyemediğimiz,
Tek tek ama beraberce kardeşcesine
Göl gibi derler ya işte öyle durgun ve sessiz
Üzüntülülerini paylaşırlar sevinçleri paylaştıkları gibi ,
Lisanlarıyla sevgiden bahsederler hep
Esintisinde bir samyelinin bir ömür boyu,
Rahatlatıyor tüm sevgiye muhtaçları şu yağmur taneleri.

Murathan MUNGAN

13 Ekim 2009 Salı

*YAK SEVDANIN ÇIRASINI



Ne hüzünler kurtarır seni
ne çeyiz sandığının ceviz gölgesi
ve ne de acının ses duvarındaki
yorgun ve bıkkın bekleyişler

Acılar karartmışsa bile günlerin duvağını
düşürmüşse de ilkyazın tomurcuklarını fırtınalar
hayat kendini yeniden yaratan bir bahardır
verecektir en olgun meyvelerini mutlaka
yeter ki hüzünler sarartmasın yüzünü

Yak sevdanın çırasını türkülerle
barajını yıkan bir ırmak gibi katil hayata
hüznün isyana dönsün artık
bitsin bezginliğin ölümcül suskunluğu
evde kalmış bir cinsellik degildir çünkü dünya

Ahmet TELLİ

12 Ekim 2009 Pazartesi

*ŞAH BEYİTLER-24


Arz-ı hâl etmeğe cânâ seni tenhâ bulamam
Seni tenhâ bulıcak kendimi aslâ bulamam

Ulvî

Ey Sevgili,
Durumumu cânâ anlatmak için seni yalnız bulamıyorum.
Seni yalnız buldum derken bu sefer kendimi kaybediyorum.


Hzl. İbrahim Cemal TORUN
Özel Adana Gündoğdu Koleji
T.D. ve Edb.Öğretmeni

*ADRESSİZ MEKTUP

ASALET BOYDA DEĞİL SOYDA OLMALI
İNCELİK BELDE DEĞİL DİLDE OLMALI
DOĞRULUK SÖZDE DEĞİL ÖZDE OLMALI
GÜZELLİK YÜZDE DEĞİL YÜREKTE OLMALI..

*MAVİ




Kayıklarla kayıkçılar
Dalgıçlarla balıkçılar
Bilirsin:ne ister,deniz!

Kendini bu isteklerin:
Yelkenlerin küreklerin
Altına seriver, deniz!

Balıkların,kandillerin
Ne varsa olsun ellerin
Bana mavini ver deniz!

Arif Nihat ASYA


9 Ekim 2009 Cuma

*SAKLAMBAÇ





nerde yitirsem
hep sende buluyorum
başlangıçlarımı

sense
hiç bitmez gibi
bende oynuyorsun
tüm saklambaçlarını

Tekin GÖNENÇ

*KALDIRIMLAR




Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında,
Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.
Yolumun karanlığa karışan noktasında
Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.

Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık;
Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.
Bu gece yarısında iki kişi uyanık:
Biri benim, biri de uzayan kaldırımlar.

Içimde damla damla bir korku birikiyor;
Sanıyorum her sokak başını kesmiş devler.
Simsiyah camlarını üzerime dikiyor
Gözleri çıkarılmış bir âmâ gibi evler.

Kaldırımlar, ıstırap çekenlerin annesi,
Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.
Kaldırımlar, duyulur ses kesilince sesi,
Kaldırımlar, içimde uzayan bir lisandır.

Bana düşmez can vermek yumuşak bir kucakta,
Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum.
Aman sabah olmasın bu karanlık sokakta,
Bu karanlık sokakta bitmesin yolculugum.

Ben gideyim yol gitsin, ben gideyim yol gitsin;
İki yanımdan aksın bir sel gibi fenerler.
Tak, tak, ayak sesimi aç köpekler işitsin;
Yolumda bir tâk olsun zulmetten taş kemerler.

Ne ışıkta gezeyim, ne göze görüneyim;
Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları.
Islak bir yorgan gibi iyice bürüneyim,
Örtün, üstüme örtün serin karanlıkları.

Uzanıverse gövdem taşlara boydan boya;
Alsa bu soğuk taşlar alnımdaki ateşi.
Dalıp sokaklar kadar esrarlı bir uykuya,
Ölse kaldırımların karasevdalı eşi...

İki başını bir emele satan kahraman gibi,
Etinle, kemiğinle sokakların malısın!
Kurulup üzerine bir tahtırevan gibi,
Sonsuz mesafelerin üstünden aşmalısın!

Bahtın kaldırımlara düştüğü günden beri,
Ermiş ruhlarınız bir derdin potasında.
Senin gölgeni içmiş onun gözbebekleri;
Onun taşı erimiş senin kafatasında.

İkinizin de ne eş, ne arkadaşınız var,
Sükût gibi kimsesiz, çığlık gibi hürsünüz.
Dünyada taşınacak bir kuru başınız var
Onu da ne tarafa olsa götürürsünüz.

Ömrünüz taş olsa da gide gide yorulur,
Bir gün ölüme çıkar bu yolun kıvrımları.
Ne kaldırımlar kadar seni anlayan olur,
Ne senin anladığın kadar kaldırımları...

Necip FAZIL

*ANLADIM



Bunca zaman bana anlatmaya çalıştığını,kendimi bulduğumda anladım.

Herkesin mutlu olmak için başka bir yolu varmış,
Kendi yolumu çizdiğimde anladım..

Bir tek yaşanarak öğrenilirmiş hayat, okuyarak,dinleyerek değil..
Bildiklerini bana neden anlatmadığını, anladım..

Yüreğinde aşk olmadan geçen her gün kayıpmış,
Aşk peşinden neden yalınayak koştuğunu anladım..

Acı doruğa ulaştığında gözyaşı gelmezmiş gözlerden,
Neden hiç ağlamadığını anladım..

Ağlayanı güldürebilmek,ağlayanla ağlamaktan daha değerliymiş,
Gözyaşımı kahkahaya çevirdiğinde anladım..

Bir insanı herhangi biri kırabilir,ama bir tek en çok sevdiği, acıtabilirmiş,
Çok acıttığında anladım..

Fakat,hak edermiş sevilen onun için dökülen her damla gözyaşını,
Gözyaşlarıyla birlikte sevinçler terk ettiğinde anladım..

Yalan söylememek değil, gerçeği gizlememekmiş marifet,
Yüreğini elime koyduğunda anladım..

''Sana ihtiyacım var, gel ! '' diyebilmekmiş güçlü olmak,
Sana ''git'' dediğimde anladım..

Biri sana ''git'' dediğinde, ''kalmak istiyorum'' diyebilmekmiş sevmek,
Git dediklerinde gittiğimde anladım..

Sana sevgim şımarık bir çocukmuş,her düştüğünde zırıl zırıl ağlayan,
Büyüyüp bana sımsıkı sarıldığında anladım..

Özür dilemek değil, ''affet beni'' diye haykırmak istemekmiş pişman
olmak, Gerçekten pişman olduğumda anladım..

Ve gurur, kaybedenlerin,acizlerin maskesiymiş,
Sevgi dolu yüreklerin gururu olmazmış,
Yüreğimde sevgi bulduğumda anladım..

Ölürcesine isteyen,beklemez,sadece umut edermiş bir gün affedilmeyi,
Beni af etmeni ölürcesine istediğimde anladım..

Sevgi emekmiş,
Emek ise vazgeçmeyecek kadar, ama özgür bırakacak kadar sevmekmiş...

Can YÜCEL

8 Ekim 2009 Perşembe

*ATATÜRK VE ALİ RIZA PAŞA







Atatürk ve Ali Rıza Paşa arasında geçen gerçek bir olay.

Yıl 1910.

Fransızlar yeni buluşları olan uçağın tanıtımı için tüm uluslardan katılımcı davet eder.
Herkes böyle bir icatın gerçekleşmiş olması nedeniyle şaşkın ve meraklıdır...
Dönemin Osmanlı hükümetine de katılımcı için haber gönderilmiş...

Hükümet icatlara oldukça meraklı olan Ali Rıza Paşa’yı gönderelim o meraklıdır demişler... Ve derhal saraya çağırmışlar... Kendisine Fransızların buluşundan bahsetmişler ve Osmanlı yı temsilen gitmesini ıstemısler... Ali Rıza pasa bu nu biz yapmalıydık demiş içinden hayıflanarak... Yalnız demişler paşa ya davet 2 kişilik yanına 1 kişi daha al onu da sen belirle demısler... Alı Rıza Paşa biraz düşünmüş ve bir delikanlı var onu götüreyim demiş... Neyse Ali Rıza paşa ve delikanlı Paris’in yolunu tutmuşlar...

Paris’te otel e yerleşmişler...ve buluşun gösterileceği gün kalabalık meydan ve pist herkes merakla bekliyor..derken pilot hazırlıklarını yapıyor...üstüne mont giyiyor birde gözlük takıyor...uçak havalanıyor... Parendeler taklalar manevralar müthiş bir gösteri... Piste iniyor... alkışlar arasında iniyor uçaktan...herkes kıskanç ama şaşkın .... Bir yetkili bir gönüllü istiyor..pilotun arkasında ona eşlik edebilecek cesareti olan.bizim delikanlı atılıyor.. Ben ben... tamam, deniyor ve delikanlıya gözlük ve mont veriliyor...delikanlı montu giyiyor gözlüğü takıyor.. kalabalıktan sıyrılmak üzere iken alı rıza pasa kolundan tutuyor..boş ver sen binme bırak başkası binsin diyor...neden diye soruyor delikanlı bir şey mi hissettiniz.. Yok, sen yine de binme evlat diyor... derken başkası biniyor uçağa..uçak havalanıyor delikanlı öfkeli pasa ya ... parendeler..manevralar.. derken uçak alev topuna dönüyor ve piste çakılıyor..2 ölü... Delikanlı paşaya bakıyor hayretler içinde... pasa mağrur ve mutlu bir insanı kurtardığı için...ama bir başkası ölmüştü.... ama kurtardığı bir insan değildi....bir ulustu...

Çünkü delikanlı Mustafa Kemal Atatürk' tü....


*SENİNLE OLMANIN EN GÜZEL YANI



Seninle olmanın en güzel yanı ne biliyor musun?
Elin elime değmeden avuçlarımı terleten sıcaklığını taa içimde hissetmek.

Seninle olmanın en kötü yanı ne biliyor musun?
''Seni seviyorum'' sözcüğü dilimin ucunu ısırırken her konuşmamızda boş yere saatlerce havadan sudan söz etmek.

Seninle olmanın en heyecanlı yanı ne biliyor musun?
Aynı şeyleri seninle aynı anda düşünmek birlikte ağlamak gülmek.
Ve buradayken bile seni çılgınca özlemek...

Seninle olmanın en acı yanı ne biliyor musun?
Seni hiç tanımadığım bir sürü insanlarla paylaşmak. Senin yanında olan, seninle konuşan herkesi çocukça kıskanmak.

Seninle olmanın en mutlu yanı ne biliyor musun?
Tanıdık birileriyle karşılaşma tedirginliği ile yollarda yürümek yan yana...
 Elimdeki şemsiyeye inat yağmurda ıslanmak birlikte.
Elimde kır çiçeğiyle seni beklemek...
Aynı mekanlarda aynı yiyecekleri yemek.

Seninle olmanın en romantik yanı ne biliyor musun?
Sensiz gecelerde sana söyleyemediklerimi yıldızlara aya anlatmak...
Okuduğum kitabın sayfalarında dinlediğim şarkıların türkülerin şiirlerin her mısrasında seni bulmak.

Seninle olmanın en zor yanı ne biliyor musun?
Seni kaybetme korkusuyla hayatta ilk kez tattığım o tarifsiz duygularımı umut denizinin ortasında küreksiz bir sandala hapsetmek. Sevgili yerine yıllarca dost kalmayı başarmak.
Yalın ayak yürümek bıçağın en keskin yerinde.
Kanadıkça tuz yerine gözyaşlarımı basmak yüreğime.

Seninle olmanın tek yan etkisi ne biliyor musun?
Nereden bileceksin?
Sen benimle hiç olmadın ki.
Olsaydın avuçlarım terlemezdi...
Isırmazdım dilimin ucunu...
Özlemezdim seni yanımdayken.
Kıskanmazdım.

Korkmazdım yollarda yürümekten.
Islanmazdım yağmurlarda...
Yıldızlara aya dert yanmaz, böyle her şarkıda serhoş olmazdım.
Korkmazdım seni kaybetmekten ayaklarım kan revan atlardım sandaldan denize..
Ve her kulaçta haykırırdım seni..

Ama sen hiç benimle olmadın ki...
YA AKLIN BAŞKA YERLERDEYDİ YA YÜREĞİN...

Can YÜCEL

7 Ekim 2009 Çarşamba

*DÜŞLER SOKAĞI




Ben kuşlardan da küçüktüm bir gece vaktiydi
Aşk tuttu elimden benim
Geçtim düşler sokağından bir gece vaktiydi
Ceplerimde hacıyatmazlar

Yağmur yağsa, uykum kaçsa
Bir kuş konsa badi parmağıma
Ağlardım bir başıma

Sevdadandır dedi annem aldırma
Aldırma gel yanıma

Kaç mevsim aşk pazarında geçti yalanlarla
Düş sattım aldanmışlara
Aklım kaçıverdi elimden bir gece vaktiydi
Sevdiğim başka, sevenim başka

Yağmur yağsa, uykum kaçsa
Bir kuş konsa badi parmağıma
Ağlardım bir başıma

Sevdadandır dedi annem aldırma

Hüsnü ARKAN

*AKREP




Hintli fakir bir adam suda bata çıka ilerlemeye çalışan bir akrep görür. Onu kurtarmaya karar verir ve parmağını uzatır ama akrep onu sokar. Hintli fakir tekrar akrebi sudan kurtarmaya çalışır ama akrep onu tekrar sokar.
Yakınlardaki başka birisi ona, onu sürekli sokmaya çalışan akrebi kurtarmaya çalışmaktan vazgeçmesini söyler.
Ama Hintli adam şöyle der:
'Sokmak akrebin yaratılışında var.
Benim ahlak, itikat, felsefe ve yaratılışımda ise sevmek var.
"Sokmak akrebin yaratışında var diye niye,neden kendi yaratılışımda olan yardım ve sevgiden vazgeçeyim?'
Sevmekten vazgeçmeyin. İyiliğinizden vazgeçmeyin. Etrafınızdaki akrepler sizi soksalar da...

Teşekkürler Dr.Emine KAFES


6 Ekim 2009 Salı

*RUBAİ




Sevgiyle yuğrulmamışsa yüreğin
Tekkede, manastırda eremezsin.
Bir kez gerçekten sevdin mi dünyada
Cennetin, cehennemin üstündesin.

HAYYAM

*RİNDLERİN AKŞAMI




Dönülmez akşamın ufkundayız, vakit çok geç;
Bu son fasıldır ey ömrüm, nasıl geçersen geç.

Cihana bir daha gelmek hayal edilse bile,
Avunmak istemeyiz öyle bir teselliyle.

Geniş kanatları boşlukta simsiyah açılan
Ve arkasindan gunes dogmiyan buyuk kapıdan

Geçince başlıyacak bitmeyen sükunlu gece.
Gruba karsi bu son bahcelerde, keyfince,

Ya şevk içinde harab ol, ya aşk içinde gönül.
Ya lale açmalıdır göğsümüzde yahut gül.


Yahya Kemal BEYATLI

5 Ekim 2009 Pazartesi

*BENİ DÜŞÜN...UNUTMA


Karakabaklı

Ay doğarken bir söğüdün ardından,
Göl yüzünde sisli bir esintiyle,
Akşamın göğsüne hüzün serperek,
Ve yağmurdan geceye
Çiçekli perdeler çekerek,
Beni düşün...
Beni düşün, unutma...

En umarsız, en mutsuz gününde,
Bağrına bir yumruk çökeldiğinde,
Ve dağların mazlum ateşi,
O güzelim saçlarına,
Cayır-cayır yanıp ulaştığında,
Beni düşün...
Beni düşün, unutma...

Beni düşün bir kavganın içinde;
Helal bir ekmeğin peşinde...
Ve kurtlardan arta kalmış yüreğimin,
Can çekişen o son parçasını da
Sana sakladığımı bil!..

Bil ki haykırırcasına,
Bu esir gövdemi yakarcasına,
Kavuşmak için o serin bağrına,
Ateşten bir yol arıyorum...

Kar yağarken mor dağların ucundan,
Sol yerine sessiz bir iniltiyle,
Yastığın yüzüne yaşlar dökerek,
Ve akşamdan gizlice bir ah çekerek,
Beni düşün...
Beni düşün, unutma...

Kan kızılı bir gelincik seherinde,
Sırtıma kahpe bir hançer indiğinde,
Ve bu gencecik ve bu hemencecik ölüm,
Çığırtkan bir gazete başlığında,
Çığlık-çığlık sana kavuştuğunda,
Beni düşün...
Beni düşün, unutma...

Beni düşün, şehre her yağmur yağdığında,
Islak ve kırılgan bir türkünün içinde...
Göğsünden dudaklarına doğru,
Sancılı bir isyan kabardığında;
Bastırarak kalbini avuçlarınla
Sesini okşadığımı bil!..

Bil ki yalvarırcasına,
Uzayan yollara dağılırcasına,
Sonsuz bir mahşerin ortasında,
Bir zemzem suyu gibi,
Seni, seni özlüyorum...

Yusuf HAYALOĞLU

*ANLARSIN





Bir gece habersiz bize gel
Merdivenler gıcırdamasın
Öyle yorgunum ki hiç sorma
Sen halimden anlarsın
Sabahlara kadar oturup konuşalım
Kimse duymasın
Mavi bir gökyüzümüz olsun
Kanatlarımız dokunarak uçalım
İnsanlardan buz gibi soğudum
İşte yalnız sen varsın
Öyle halsizim ki hiç sorma
Anlarsın

Cahit KÜLEBİ

2 Ekim 2009 Cuma

*HİKÂYE



Senin dudakların pembe
Ellerin beyaz,
Al tut ellerimi bebek
Tut biraz!

Benim doğduğum köylerde
Ceviz ağaçları yoktu,
Ben bu yüzden serinliğe hasretim
Okşa biraz!

Benim doğduğum köylerde
Buğday tarlaları yoktu,
Dağıt saçlarını bebek
Savur biraz!

Benim doğduğum köyleri
Akşamları eşkıyalar basardı.
Ben bu yüzden yalnızlığı hiç sevmem
Konuş biraz!

Benim doğduğum köylerde
Kuzey rüzgârları eserdi,
Ve bu yüzden dudaklarım çatlaktır
Öp biraz!

Sen Türkiye gibi aydınlık ve güzelsin!
Benim doğduğum köyler de güzeldi,
Sen de anlat doğduğun yerleri,
Anlat biraz!

Cahit KULEBİ

1 Ekim 2009 Perşembe

*ŞAH BEYİTLER-23



Açıldı dağlar sînemde çâk ittdüm giribanum
Muhabbet gülşeninde açılan gülnârı görsünler

Bâki

Göğsümde yaralar açıldı, yakamı parçaladım; sevgilinin gül bahçesinde açılan narçiçeğini görsünler.
Şairin sevgilisinden ayrı kalmasının acısıyla göğsünde yaralar açılmıştır. Bu acıyla ve herkes görsün diye yakasını parçalar; narçiçeğine dönmüş yarasını gösterir.
Şair yarasını narçiçeğine benzetir; çünkü narçiçeği şekli itibarıyla yaraya benzer.

Hzl. İbrahim Cemal TORUN
Özel Adana Gündoğdu Koleji
T.D. ve Edb.Öğretmeni

*BİR GÜN BAKSAM Kİ GELMİŞSİN




Bir gün baksam ki gelmişsin..
Bir güvercin gibi yorgun uzaklardan yar.
Gözlerinde bir bitmez,bir tükenmez güzellik
Saçlarında ilkbahar..

Bir gün baksam ki gelmişsin..
Gülüşünde taze serin bir rüzgar
Ellerin yine eskisi kadar güzel
Çiçek açmış dokunduğun bütün kapılar..

Bir gün baksam ki gelmişsin..
Hasretin içimde sonsuzluk kadar.
Şaşırmış kalmışım birdenbire çaresiz.
Dökülmüş yüreğime gökyüzünden yıldızlar.

Bir gün baksam ki gelmişsin..
Ne yüzünde bir gölge,ne dilinde sitem var.
Tozlu pabuçlarını gözlerime sürmüşüm
Benim olmuş dünyalar. . .

Yavuz Bülent BAKİLER