28 Eylül 2011 Çarşamba

*MUTLU YILLAR


Bu gün dünyayı istediğin bir renge boya
Rengârenk batan günü al karşına
Bir renk de kendinden kat
Çocuklar gibi saf, temiz ve berrak
Kapat gözlerini bir hikâye yarat
Vazgeçme hissedilir biraz da sıcaklığını kat
Kalbindeki elleri bırakma sıkıca tut
Çünkü varlıktır sevgiye en güzel kanıt
Yalnızlığın saltanatını sür, sür ama
Birikmiş sevginden, herkese bir parça ver
Bir tebrik, bir arama bin umuttur insana
Mutlu yıllar, mutlu yıllar sana …

Can YÜCEL

PAYLAŞ

27 Eylül 2011 Salı

*PERİLER AŞKA UÇAR


ne güzel çarşaflar sererdin aşka
üstünde serin kanatların yelken açardı
bir gün kim bağırdıysa uyandık birbirimizden
-deniz bitti, boğuluyorum, camı açsana!

denizin üstünde uyku yasaklandığından beri
karadayım, boğulsam da kırpmıyorum gözlerimi
her zaman benim gözlerim değil uykusuz
görüyorum beni okşayan gözlerindeki geceyi

yakılacak öyle çok sır var ki bu ormanda
yine sen tutuştur, yine bir avuç suyun
uslandırsın deli çiçekleri ezen kötü sözleri
derim ki: - aşk varmış o perinin çırptığı her kanatta!

Haydar ERGÜLEN

PAYLAŞ

*LAL İLE LALE


Kuytu bir ormanda tanışmış, lal ile lale
Eğilmiş bakmış,boynu bükük bi halde
Konuşmak istemiş,durumunu unutmuş
Koklamış hafiften.

Kırılmış lalenin,kolu kanadı bi yerde
Bir motif ebruda,bir motif perdede
Bulmuş dostunu,ıssız bi yerde de
Basmamış hafiften.

Lal ile lale, iki iyi dost olmuş
Lal gelmiş her gün,uzun yol kış’ olmuş
Bir de bakmış birgün, lale dostu solmuş,
Sulamış hafiften.

Lale lal’a muhtaç, lal ise hilal
Lal laleye muhtaç, lale ise şimal
Lal ile lale,olmuş ikisi bi hal
Saklamış hafiften.

Yücel KILIÇ

26 Eylül 2011 Pazartesi

*DENİZ KIZI


Bilmez kimse yüreğindek ki hüzünü, hissetirmez kimseye
Gözler umutla arar okyanuslarda kaybolmuşlukla
Ah Mercanlar, yosunlar gelir mi geriye yitirdikleri?

Kalabalığın içindeki yalnızlık, gecenin siyahında...
Aydınlatır mı yüreğini gökyüzündeki yıldızlar
Deniz kızı ve yunuslar yalnızlardır denizin derinliklerinde
Yüreğindeki kum taneleri kadar sevgiyi haykırsa da

Geçmişi unuturur mu yüreğindeki hüznünü
Ağlara takılma korkusu denizin derinliklerinde
Bulur huzuru yanlız yüzerken denizin derinliğinde

Yürekteki acıları tamir edecek mi bu kaçışlar?
Korkar karadan çok uzaklardan bakar mahzun mahzun
Deniz tanrısına bırakır kendini sevdiğine gitmek için.

Gülay SERTDEMİREL

24 Eylül 2011 Cumartesi

*FARE YÜREĞİ


Bir Hint masalına göre, kediden korktuğu için devamlı endişe içinde yasayan bir fare vardır.
Büyücünün biri fareye acır ve onu bir kediye dönüştürür.
Fare, kedi olmaktan son derece mutlu olacağı yerde bu kez de köpekten korkmaya başlar.
Büyücü bu kez onu bir kaplana dönüştürür.
 Kaplan olan fare, sevineceği yerde avcıdan korkmaya baslar.
Büyücü bakar ki, ne yaparsa yapsın farenin korkusunu yenmeye imkan yok.
Onu eski haline döndürür. Ve der ki,”Sen cesaretsiz ve korkak birisin.
Sende sadece bir farenin yüreği var. O yüzden ben sana yardım edemem.”

Ünlü yazar Shakspeare, bu konuda şöyle diyor :

“İnsanların çoğu Sevmekten korkuyor, kaybetmekten korktuğu için..
Düşünmekten korkuyor, sorumluluk getireceği için.
Konuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten korktuğu için.
Yaşlanmaktan korkuyor, gençliğin kıymetini bilmediği için.
Unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi bir şey vermediği için.
Ve ölmekten korkuyor, aslında yaşamayı bilmediği için"

23 Eylül 2011 Cuma

*YA KOCADAĞLI AHMET?


Sevdiği kıza kavuşamadığı için çekip gitmek isteyen gence Bilge sorar:

- Mecnun Leyla’sından vazgeçti mi?
- Hayır.
- Kerem ateşten kaçtı mı?
... - Hayır.
- Ferhat dağları delmekten korktu mu?
- Hayır.
- Ya Kocadağlı Ahmet?
Bir süre susup düşündükten sonra genç:
- Onu hiç duymadım ki efendim,
Deyince Bilge:
- Tabi duymazsın, o vazgeçti.

Teşekkürler N.Meltem AKTAŞ

22 Eylül 2011 Perşembe

*ÇEKİLMEZ BİR ADAM OLURUM HAZAN GELİNCE


Çekilmez olurum bu vakitler...
Bağışla şu ölgün halimi
Ve
Sakil sessizliğimi..
Az uyurum mesela
Kahvaltıya kalkmam
Eve geç gelirim akşamları
Ben yalnız onu severim hazan geldi mi..

Unuturum
Sol yanıma uzanmış
Bir gerçeğe sarılmayı..
Gözleri kapatıp
Düşlerde dokunurum gamzeli bir yüze..
Bu mevsimde sevme beni!
Yoksa an gelir
Yabancı düşerim gözlerine..

Yastır bu..
Kastı vardır
Kanatmaya sarışın eylülü...
Ve renginde bekleyiş biriktirir
Uykulu gözlerle içine daldığım
Bahçemde solan güz gülü...

İşimi aksatırım böyle havalarda
Otobüsler çoktan kaçmıştır..
Gideceğim hiçbir yere yetişemem
Uyansam da herkesten önce...
Sen de görüyorsun miskinliğimi!
Bağışla....
Sevilmez
Ve çekilmez bir adamım hazan gelince...

Okan SAVCI

PAYLAŞ

21 Eylül 2011 Çarşamba

*ŞAH BEYİTLER-78


Yandı dü cihân âteş-i ahumla ve lîkin
Ben senün eyâ şâh-ı cihân yandum elünden

AHMET PAŞA

“Ey Dünyanın Şahı, ahımın ateşiyle bütün dünya yandı;
ama benim yanmamın sebebiyse sensin.”

Âşık, acısının ahıyla bütün ortalığı yakıp kavurmaktadır. Her yeri böylesine etkisine alan bir gücün kaynağı sevgilin kendisidir. Bu ateşin, acının sebebi olan sevgili; âşıktaki büyük yangını beslemektedir.
Beyite getirebileceğimiz başka bir yorum da şudur: Âşık, doğaya hükmeden bir güce sahiptir. Tüm cihan onun kontrolündedir; ancak o da kendini kontrol eden bir gücün etkisi altındadır. O güç, sevgilisidir.

Hazırlayan: İbrahim Cemal TORUN
Özel Adana Gündoğdu Koleji
Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni

19 Eylül 2011 Pazartesi

*İSTANBUL AĞLIYOR


trende biletsiz sevdalar vardı
vagonlar kaçaklara göz yumarlardı
aksada yüreklere kar pınarları
sevdanın arkası var, ardı bahardı

istanbul ağlıyor
sen ağlıyorsun
hadi git git artık
ne duruyorsun

yolcular hep kaçak,
bizse tutuklu
gözüne ağlıyor
tutkulu, çocuksu

istanbul ağlıyor
sen ağlıyorsun
sevdiğin bekliyor
ne duruyorsun

'yıldız ağlarım göğün mavisinde,
her dem bakışlarına gözlerinin deryasından
pusu duran ellerimi sana tuzaklarım
her tetik düşürdüğünde gözlerin, ölüme az kalırım
yalnız gördüler, gelir bende kalır yalnızlık
uzar geceler,
istanbula yağdı yağar, karla karışık
karı ayıklar yağmur kokularım alırım koynuma
ot koyarım göz ucuma, anlarım
yine yangın, yine hasret
ne kalan istanbul'dan düşen payıma
bide yüzünün giderken ki ıslaklığı'

gül damlası düşmüş
ateş yurduydu
dağlara dil uzatan
narlı kuyuydu

yağsa da gönüllere
gam geceleri
ceren yarasında
aşk büyütüldü
yaksa da gönülleri
gam geceleri
ceren yarasında
dert büyütürdü

istanbul ağlıyor
ben ağlıyorum
hadi kalk gel artık
dayanamıyorum

yolcular geldiler
sen yoksun içinde
yüreğim can veriyor
acılar içinde

Tunay BOZYİĞİT

*DOKUNDUĞUN KADARIM


Sen
Rüzgara teslim olmuş gibi dağılan bir bulutken ufkumda
Ben inadına seni topluyordum
Kavga dolu
Sevda dolu yarınlarıma...

Ve topladıkça
Biriktirdikçe seni içimde
Güzelleşiyordu hayat...
Değişiyordu imkansızlığın tanımı
Yadırgama ne olur
Başka yüzlere seslenirken kullandım adını...

Şimdi bilmiyorum
Sende ne kadar varım..
O kısacık yaşanmışlıkta belki de
Dokunduğun kadarım...

Okan SAVCI

17 Eylül 2011 Cumartesi

*BİR İNATLA


duyuşlarında bölüşüp
aldım avuç içlerinden öpüşleri
saçından kokuyu
ellerinden sıcaklığı
sen
bildiğince yaşa

Ramazan AKBALIK

PAYLAŞ

14 Eylül 2011 Çarşamba

*SEVGİ ÜSTÜNE


Bütün kitapları yakmalı
Sevda üstüne ne söylemişlerse yalandır
Kitaplara göre insan
Karanlıkta yüzüne bin mumluk lâmba tutulmuş
Gözleri, yüreği kamaşmış insandır
Aptaldır, hastadır, kahramandır
Bütün kitapları yakmalı
Sevda üstüne ne söylemişlerse yalandır.
İçinde bir tek suret yaşayan yüreğe yürek mi derler
Bir tek yaprak veren dalın boynun burarlar
Bir tek meyve veren dalı keserler
İnsan dediğin bir buğday tarlası gibi olmalı
Esti mi rüzgâr bir değil milyonlar için esmeli
Bir tek meyve veren dalı kesmeli
İnsan dediğin derya misali
Üstünde milyonlarca dalga
İçinde kıyametler kopmalı
İnsan dediğin derya misali
Uçsuz bucaksız olmalı.

Gel çıkalım sevgilim gel
Gel kurtaralım birler hanesinden
Çekelim gidelim bir uçtan uca
Açalım yüreğimizin kapılarını sonuna kadar
Sevelim sevelim sevelim
Sevebileceğimiz kadar

Bedri Rahmi EYUBOĞLU

PAYLAŞ

*YÜREĞİMİN ACEMİ ELLERİ


Yüreğinde yerini değiştirdiğin bir sevgiyle
Bahçelerinde evlerin dinlendiği o yerdesin
Bütün günahlarını biraraya toplayarak
Uzakların neden sinsi birer bıçak gibi
Durduğundan söz etmektesindir

Sen şimdi camların ardında buğulanan gözlerinle
Yağmura sarılacak kadar hüzünlüsündür
Rüzgara alışık kavak ağaçları gibi sessiz
Yüreğimin acemi elleri arasında
Ufalanan ekmek gibisindir

Bil ki bunlar bozkırca sezgilerden değildir
Birazdan başına üşüşür yıldızlar
Gecede ömrünü yarılayan kelebeklerin
kırılmalarını duyarsın
Eğer ağlayacaksan dilinin altına
bir ağaç parçası yerleştir
Güleceksen dudaklarını örtecek büyüklükte
bir bulut bulunsun yanında

Yerini yadırgayan bir ay dolanıyor gecede
Karanlık desen ölçülü salmış susmalarını
Aşkı utandıran bu hüzün de ne
Sen benim yüreğimin acemi elleri arasında
buğulanan ekmeğim değil miydin
Sen değil miydin
Bir çocuk yüzünden ekmeği öper gibi öptüğüm

Haydi ince ayarlanmış bir gülümseme seç dudaklarına
Çekip çevir şu karanlığı gözlerinle
Kaldır başını
Bak gökyüzüne
Gökyüzü dedikleri ilkel maviliğe
Mavilikte gizlenmiş bulut izlerine
Say ki bu bir rüyaydı
Say ki ben konuştum sen dinledin
Beni merak etme
Uzun ölümlerimi yarıladım bitmek üzere

Yasin EROL

PAYLAŞ

12 Eylül 2011 Pazartesi

*ÇÖLDE SUSSUZ KALMIŞ


havada yeniye başlamanın kokusu
toprakta telaşla çözülen su gibi yüzün
zeytin ağaçlarından firari kara gözlerin
yüreğim çılgın atlardan hızlı
pençelerini kapatmış uslu bir kediyim
avuçlarında kavuşmaları yakaladığımdan beri
çölde sussuz kalmış deliyim

gel ey duru bakışlım
fırtınalı denizlerde limanım ol
sakin koylarında demir atayım
yeni kıtalar saklı gözlerin
bir soluk dinlenip koynunda
okyanuslar açayım

kömür karası saçlarına
devrimden güller tak
çocuksu yüzünde
taze günün ışınlarını saçarak

çöllerine direnç kervanları sürmeliyim
damla damla süzüp sabır taşından seni
dudakların vahasından aşk iksiri içmeliyim
gel ey sevgili
çölde susuz kalmış bir deliyim

Yusuf ALTUNEL

PAYLAŞ

*AŞKTAN NEFES ALAMADIĞIM O YERDE


Çocukluğumun bahçesiydin sen
bütün bilinen mutluluklardan uzakta,
o sarışın akşam üstlerinde,
ıstırabın eşiğinde...
Nefesim sıkıştığında seni sevmekten
ömrünü okurdum o acı neşede,
boşalırdı ağzımdan o kanlı nefes
sonra çok özlendiği için acımasızca talan edilen
her baharda dönerdim oaraya...
O sarışın akşam üstleri
hiç gitmediğim uzaklardan döndüğüm yer olurdu...
Bilinen bütün mutluluklardan uzakta
kalırdım orada,
kalırdım çocukluğumun bahçesinde,
aşktan nefes alamadığım o yerde...

Cezmi ERSÖZ

*MERDİVENLERDE ELELE


merdivenler1985

10 Eylül 2011 Cumartesi

*SUSKUN DENİZ



Anladım ki susmak bir cüsse işi…
Derin denizlerin işi…
Serin sular en hafif rüzgârları bile coşturabiliyor..
Derin denizleri ise ancak derin sevdalar…

Derin denizlerin sükutu büyüler beni.
İçimi bir heybet hissi kaplar.
Benliğimi hasret duyguları istila eder.
Kalbim ürperlerle dolar.
Dalgalı denizler durgun mavi denizler kadar heybetli gelmez bana.
Göklerin suskunlugu da öyle.
Gök gürlemeleri, mavi derinliklerin heybetini siler diye düşünmüşümdür hep.
Sükut her zaman daha manalı,daha derindir.

Kalbe sözden çok sükuttan manalar akar.
İnsan evrendeki sükutu anlayabilseydi,kim bilir belki de söz olmayacaktı.
İnsanlar sükutun dilinden anlayacak, derin ve manalı bakışlarla konusacaklardı.
Ve ses,sükutun heybetini bozamayacaktı.
Konuştuğum zamanlar hep acze düşmüşümdür de ondan kelama sarılmışımdır.
Evrendeki her varlıkta sükutu bir süs, bir hikmet olarak algılamışımdır.
Sözü ise ancak bir zaruret..

Hep derin denizler kadar heybetli bir sükut dinledim ondan.
Sanki durgun ve derin bir ummanın kıyısına varmıştım.
Derinliklerinde gönül ve hikmet incilerinin gülümsediği bir deniz bulmuştum.
Hayatın hiç bir kasırgası,hadiselerin hiç bir fırtınası onu dalgalandıramıyordu.
O denize imrendiğim an, gözlerim şu mısralara takılmıştı:

Gittim, gittim,denizin sınır yerine vardım
Halin bana da geçsin! diye ona yalvardım
Bir çılgın vesvesede içim didiklense de
Olaydım o cüssede,O’nun gibi susardım..

Gercekten de öyle olmustu. Sonsuza götüren bir denizin kıyısına varmıştım.
O zaman anladım ki, susmak bir cüsse işi. Derin denizlerin işi.
Sığ suları en hafif rüzgarlar bile coşturabiliyor.
Derin denizleri ise ancak derin sevdalar..
Anladım ki, derin ve esrarengiz olan her sey susuyor.
Anladım ki susan her şey derin ve heybetli…

Şems-i TEBRİZÎ

*ERMİŞ


almitra konuştu,
bize sevgiden bahset
ve o müthiş sesiyle konuştu,
sevgi sizi çağırınca onu takip edin,
yolları sarp ve dik olsa da
ve kanatları açıldığında bırakın kendinizi
telekleri arasında saklı kılıç, sizi yaralasa da
ve sizinle konuştuğunda ona inanın

kuzey rüzgarının bir bahçeyi harap edişi gibi,
sesi tüm hayallerinizi darmadağan etse de...

çünkü sevgi sizi yücelttiği gibi, çarmıha da gerer
sizi büyüttüğü ölçüde, budayabilir de...
en yükseklere uzanıp, güneşle titreşen en hassas dallarınızı okşasa da,
köklerinize de inecek ve onları saracaktır, toprağa tutunmaya çalıştıklarında...
mısır biçen dişliler gibi sizi kendine çeker, çıplak bırakana kadar döver, harmanlar;
kabuklarınızı, çöplerinizi ayıklar, eler...
bembeyaz olana kadar öğütür sizi; esnekleşene kadar yoğurur;
ve tanrı nın ilahi sofrasına ekmek olasınız diye, sizi kendi kutsal ateşine savurur...
sevgi bütün bunları, kalbinizin sirlarini bulasiniz diye yapar...
ve bu biliş, hayatın kalbinin bir cüzzünü yaratır...
ancak korkunun kıskacında, salt sevginin huzurunu ve hazzını ararsınız.
o zaman örtün çıplaklığınızı, ve sevginin harman yerine adım atın...
adım atın, kahkahaların tümünün olmadığı,
sadece gülebileceğiniz mevsimsiz dünyaya,
ve ağlayın ama tüm gözyaşlarınızla değil...
sevgi hiçbirşey sunmaz, sadece kendisini...
hiçbirşey kabul etmez kendinde olandan gayrı...
sevgi sahip çıkmaz, sahiplenilmez de...
çünkü sevgi, sevgi için yeterlidir tümüyle...
sevdiğinizde tanrı benim kalbimde yerine,
şöyle diyin, ben kalbindeyim tanrı nın
ve sanmayın yön verebilirsiniz sevginin akışına,
çünkü sevgi, yolunu kendi çizer, sizi değer bulduğunda...
sevgi birşey istemez tamamlanmaktan başka...
fakat seviyorsanız ve ihtiyaçların arzuları varsa,
bırakın bunlar sizinde arzularınız olsun...
erimek ve akmak, geceye şarkılar sunan bir dere misali...
şefkatin fazlasının verdiği acıyı bilip, kendi sevgi anlayışınla yaralanmak,
ve kanamak, yine de istek ve çoşkuyla...
şafak vakti kanatlanmış bir gönülle uyanmak,
ve bir sevgi gününe daha teşekkürle uzanmak...
sessizce çekilmek öğle vakti, sevginin vecdini duymak,
akşamın çöküşüyle de eve huzurla dönmek...
ve uyumak kalbinde sevgiliye bir dua,
ve dudaklarında bir şükür şarkısıyla...

Yazar : Khalil GIBRAN

Teşekkürler Şebnem KOZAN

PAYLAŞ

*19 NO'LU SONET


Yalnızca benden kaçma yeter
Boş sözler de etsen duymak istiyorum seni
Sağır olsan gönlüm sözlerini ister
Dilsiz olsan gördüğünü.

Kör olsam, seni görmek isterdim
Sen yanımda yol gösterici oldun
Uzun yolun daha yarısı bile aşılmadı
Bir düşün içinde yaşadığımız karanlığı

'Bırak beni yaralıyım' desen de boşa
Görevden dönülmez, yalnızca ertelenir
Başka bir yerde değil, yalnızca burda

Bilirsin özgür değildir gereksinilen kimse
Gönlüm herşeyden önce seni ister
Biz de diyebilirim, ben yerine.

Bertold BRECHT
..

*SİSTE



Ne tuhaf, siste yürümek!
Her çalı, her taş ıssız,
Ağaçlar görmüyor birbirini,
Hepsi de yalnız.

Hayatım aydınlıkken henüz
Dostlarımla doluydu dünya.
Çöktü işte şimdi sis,
Biri yok ortalıkta.

Karanlığı bilmeyen
Bilge değil, olamaz.
İnsanı ayıran her şeyden,
Karanlık: hafif, kaçınılmaz.

Siste yürümek ne tuhaf!
Yalnız olmaktır yaşamak.
Kimse kimseyi tanımaz,
Herkes yalnız.

Hermann HESSE

9 Eylül 2011 Cuma

*AĞUSTOS ŞİİRİ


Yüreğim sızlıyor bu roman iyi bitmeyecek
Beterin beteri var diyenlere inanmıyorum
Hep böyle havalar besler fırtınaları
Korkarım bu mavi ışık çabuk sönecek
Duymazdım durgun suların bezgin türkülerini
Alışmak ölümün bir başka adıymış bilmezdim
Bir yangın sonu yorgunluğu yakıyor avuçlarımı
Bir rüzgar kulaklarımdan hiç eksilmiyor
Esirgenmiş bir dünyada müthiş yalnızım
Geri dönsen bile ben artık o ben olmayacağım
Yüreğim sızlıyor bu roman iyi bitmeyecek

Ben mısralarımı kerpiç gecelerinden çekmişim
Beş numara lamba kederi var mısralarımda benim
Deli çizgi gözlerimi kör etmiş, kör etmiş, kör etmiş
Göçmüş kıtalar üstünde kuşlar dönüyor garipsi
Çığlık çığlığa kuşlar dönüyor evcil ve tedirgin
Gök mavisi bir türkü dolanmış yüreciğime
Selsele yolculuklar tütüyor gözlerimde, neyleyim
İnsan demişim, kitap yüzlü insanlar demişim gidemiyorum

Kaderim kaderleri demişim güzelim
Sen olmasan ben böyle değildim
Böyle uysal ve kırılmış değildi şiirlerim
Bir yangın sonu yorgunluğu yakıyor avuçlarımı
Yüreğim sızlıyor bu roman iyi bitmeyecek

Rüzgar gibi ağustos geçti ellerimizden
Meyvalar bizi bal renkli günahlara çağırıyorlar
Bir yanda yaşanmamış günlerin hırsı
Bir yanda boşa geçen gecelerin acısı
Malum o dramın en güzel perdesindeydik
Ağustos şarap olmuş, kanımıza akmıştı
Göçmüş kıtalar üstünde kuşlar gibiydik
Her gören didik didik bizi denetliyordu
Biz kendi derdimize düşmüştük

Orda da akşamlar olacak güzelim
Kanlı mendil gibi ağustos akşamları
Şu benim çektiklerimi görmeyeceksin
Belki yanında başkaları olacak
Belki düşlerine bile girmeyeceğim
Gün oldu acıların şiirini yaşadım
Gün oldu zehir gibi yokluğunu yaşadım
Bana sen ne diye duyurdun yalnızlığımı
Ne diye gurbet gibi mısralarıma sindin
Dokunsan parmaklarıma tutuşacağım

Yere batan şehrin tek yalnızıyım
Yüzyılın ağrısını anlayarak çekiyorum
Ekmeğime barut sinmiş bulanık özgürlükler
Tepmişim rahatımı, boynu bükük mutluluğumu
Yaşıyorsam erkekçe yaşıyorum

Düşün ki coğrafyanın en güzel yerindeyiz
En güzel günlerinde gençliğimizin
Ölümden ötesini aklım almıyor
Beterin beteri var diyenlere inanmıyorum
İstesek cenneti kurtarabiliriz
Ben bir ışık için tepmişim rahatımı
Bu güleç yüzlülerin, bu acı türkülerini
Bu yoksul yerleri anlayarak seviyorum
Delicesine anlayarak güzelim
Yüreğim sızlıyor bu roman iyi bitmeyecek.

Hasan Hüseyin KORKMAZGİL
..

*HÜZÜN ADRES DEĞİŞTİRİR ZAMANLA


Yakışmıyor cepheyi terk edişin
Mert dayanır namert kaçar sevdiğim
Fazla sürmez hatanı fark edişin
Hasret eken hüsran biçer sevdiğim

Adet ettin aşk dersini asmayı
Hüner sandın sırra kadem basmayı
Yetti artık çok denedim susmayı
İsyan eden bayrak açar sevdiğim

Nice avcı bende silah sınadı
Geri tepti sineleri kanadı
Kırılsa da yüreğimin kanadı
Yine açar yine uçar sevdiğim

Bir resmimiz bile yoksa başbaşa
Reva mıdır ben yanayım sen yaşa
Aşk sunacak saki mi yok sarhoşa
Yine bulur yine içer sevdiğim

Aynaların farkı kalmaz düşmanla
Tanışırsın doğduğuna pişmanla
Hüzün adres değiştirir zamanla
Benden geçer sana göçer sevdiğim

Üzerime yar sevdiğin sahi mi?
Kalp çalmakta senin gibi dahi mi?
Ağlama der dosta Aşık Daimi
Bu da gelir bu da geçer sevdiğim.

Cemal SAFİ

*AŞKA SABAH SERENADI


Seni, yatağında yakalamalıyım bir sabah erkenden
Yüzün saçlarınla saklı olmalı
Duymazsan adımlarımın sesini
Nefesim uyandırsın seni
Ya da
Omuzbaşına indirdiğim bir öpücükle uyandığında
Usulca açtığın gözlerin şaşırmalı gözlerimde
Ve o kısık
Özlem kokan sesinle
Hoş geldin demelisin

Ellerin beş kez uzansın boynumu avuçlamaya
Her defasında, beklemek yılgınlığıyla
Küskün çekilsin geriye
Dudakların da, gelen her güzel sözcüğü tutsak etsin isterse
Yeter ki bak gözlerime
Bak güneş gibi
Bakarsan sana denizimden kucaklayıp getirdiğim mavilerden veririm
Bakarsan avuçlarında yıldız kuşu olur, yanıbaşında sevinçli insanlar
Sonra martı gülüşleri
Bir de her sabah yeniden yaratılan
Bir yaşamın penceresi

Ardından haydi derim, ürkekliğine aldırmadan
Haydi gidelim seninle düşlerime
Boş bir film şeridinden düşeriz, belki
Bir tek ikimizin bildiği baharına
Sen, nazlı bir bebeksin ya
Alıp kucağıma anadenize götürürdüm avutmak için
Ama tam mavilerden geçerken
Yani denizden yani gökyüzünden gözlerinden yani
Yeniden yaratırken yaşamı işte
Sakın susma, ansızın gülümse olur mu?
Alnından bulutlar kalkıp gitsin böylece

Seni, yatağında yakalamalıyım bir sabah erkenden
Yüzün saçlarınla saklı olmalı.
Sen açık unutmuşsun da kapını
Duymamışsın gelişimi
Girip, saçlarında saklı yüzünü bin kez daha çizmeliyim beynime
Alnıma koymalıyım kirpiklerinin öldüren yanını
Ama sen uyandığında herşeyden habersiz
Dudaklarında bir bahar bulmalısın, kulaklarında martı sesleri
Ve avuçlarında,
Yeniden yaratılmış bir yaşamın penceresini

Zübeyir KINDIRA

PAYLAŞ

8 Eylül 2011 Perşembe

*GÖZİNİ SÜZME BÎMÂR ÖLDÜRİRSİN


Gözüni süzme bîmâr öldürürsin
Saçın çözme giriftar öldürürsin

Begüm bir bûseyi bin câna satma
Ko bâzârı harîdâr öldürürsin

Demişsin ki yolumda ölmez Ahmed
Bir öldüm bir de tekrâr öldürürsin

AHMED

*BİR EFLATUN ÖLÜM


kırgınım, saçılmış
bir nar gibiyim

sessiz akan bir ırmağım
geceden
git dersen giderim
kal dersen kalırım

git
dersen
kuşlar da dönmez, güz kuşları
yanıma kiraz hevenkleri alırım

ve seninle yaşadığım
o iyi günleri,
kötü
günleri bırakırım.

aynı gökyüzü aynı keder
değişen bir şey yok ki
gidip
yağmurlara durayım.

söylenmemiş sahipsiz
bir şarkıyım

belki
sararmış
eski resimlerde kalırım

belki esmer bir çocuğun dilinde.

bütün derinlikler sığ
sözcüklerin hepsi iğreti

değişen bir şey yok hiç
ölüm hariç.

aynı gökyüzü aynı keder.

Behçet AYSAN

PAYLAŞ

*HER YERDESİN, NERDESİN?



Bir anıt yapmak için tırmandığım dağda sen
Çekicime ilk değen taşların içindesin.

Başarısız kimsesiz, gizlice ağladım mı
Ağzıma tuzu değen yaşların içindesin.

Uzaktan her kımıltı senden bir haber bana,
Arkası bana dönük bakışların içindesin.

Çiçeğimi ansızın meyva yapan yazların,
Dallarımı koparan kışların içindesin.

Canımda çınlar sesin; her yerdesin, nerdesin?
Gündüz gece yaptığım işlerin içindesin.

Rüyama başkası da giriyor zaman zaman,
Sen uyanık gördüğüm düşlerin içindesin.

Behçet Kemal ÇAĞLAR

PAYLAŞ

7 Eylül 2011 Çarşamba

*YAĞMURDA YÜRÜ SAÇLARINA KARIŞSIN GÖKYÜZÜ


yağmurda yürü saçlarına karışsın gökyüzü
kurumuş dere yataklarına aksın
yanlış hüzünleri yüzünün
tutuşsun teleklerin telaşlı adımlarında
bir çiğ buğusu kadar
hüzünlü bulut parçası: işte sevgin
avuçiçinde yanmamış kına tazeliği
yağmurda yürü saçların ıslanırken belki beni düşünürsün

danteline işlediğin yanlışlığında yağmurda yürü
bulutlar ve nemin buğusu. toprağın kokusu yaksın yüzünü
kurtulsun ellerin senden.. uçup gitssin rüzgar kuşları
sadece iki kocaman oluk olsun gözlerin
ve şairler yağmurda ağlanmaz deseler de
sen durma akıt kirpiklerini yüzüne

yağmurda yürü saçların ıslanırken belki beni düşünürsün
yaşanmamış bir duygunun burukluğudur bu
mayıs gülüşlü bir çocuğun
ak kağıttan yaptığı yelkenliler
yüzer yüreğinin süzgün göllerinde
ayrılıkların derin anlamıdır yüzündeki çizgiler
yağmurda yürü saçlarına karışsın gökyüzü

bir sigara içimi değil elbet ayrılık
yağmurda yürü açarken dağlarda gelincik
harman yerinde yüreğinin diner özlemi
boğulur bahar çığlıklarında aklını çıldırtan suskunluk
yağmurda yürü saçların ıslanırken beni düşünürsün

Bayram BALCI

PAYLAŞ

6 Eylül 2011 Salı

*GÜLLER AĞLAR İÇİMDE


Ne zaman ayrılık saati gelse
En vazgeçilmez yerinde yaşamın
Duysak ayak seslerini akşamın
Ve sokaklardan el ayak çekilse
Bir ürpertiyle duyarım o zaman,
Seni çağıran sesi uzaklardan...

Ne zaman ayrılık saati gelse
Bir gariplik çöker içime birden
Kalan tek anı gibi bir devirden
Durmadan çalınır o gamlı beste
Sanki bilir dem hazin öykümüzü
Bulutlar ağlar, kararır gökyüzü

Ne zaman ayrılık saati gelse
Bir çaresizliği anlatır gibi
Birden degişir gözlerinin rengi
Mavi solar, koyulaşır yeşilse
Sarınca ruhunu eski bir hüzün
Uçar gider pembeliği yüzünün

Ne zaman ayrılık saati gelse
Uzatsan özlemle dudaklarını
Tüm ağaçlar döker yapraklarını
Ne çiçek kalır ortada, ne bahçe
Sadece uğultusu o rüzgârın
Ve bir umut kırıntısı: Belki yarın.

Ne zaman ayrılık saati gelse
Bir firtına çıkmışcasına, büyük
İçimdeki güllerin boynu bükük
Bir zaman kalakalırım öylece
Neden sonra gittiğini anlarım
İçimde güller ağlar, ben ağlarım...

Ümit Yaşar OĞUZCAN

PAYLAŞ

3 Eylül 2011 Cumartesi

*ŞAH BEYİTLER-77


abestir intihab-ı çay buse vech-i dilberde
derun-u Kabede tayin-i mihrab olmaz.

Şeyhülislam Yahya Efendi

"güzelin yüzünde öpülecek yer aramak
 kabenin içinde kıble aramak kadar abestir."

not:kabenin içinde istediğiniz yöne dönerek ibadet edebilirsiniz.


1 Eylül 2011 Perşembe

*LEYLA'DA AKŞAMLAR


"sakın sen kûy-i cânânı uzak dur
sanma ey mecnûn
seher yola giren âşık
gece leylâda akşamlar"

"Mecnûn! Sen cânânın yurdunu uzaktır sanmayasın,
seherde âşık olan,
gece Leylâ'da akşamlar"

Ahmet BAYDAR

*YAŞIYOR MUSUN?


Takmaya çalışırken kuyruğunu
Birlikte yaptığımız şeytan uçurtmasının
Görürdüm çırpınırdı ufacık kalbin.
Hatırımdan bile geçmezdi
Sana duyduklarımı söylemek.
Acaba hala yaşıyor musun

Orhan Veli KANIK

*DOST CEMÂLİN GÖRMEĞE


Dost cemâlin görmeğe,
 Her bir âzam göz oldu
Pâyine yüz sürmeğe,
 İçim dışım yüz oldu

Cûş etti can aşk ile,
Doldu gönlüm zevk ile
Buldum yâri şevk ile,
 Geceler gündüz oldu

Dost iline varmağa,
Varup yâri görmeğe
Kalmadı dere tepe,
Dört yanım dümdüz oldu

Dağ u sahrâ serteser,
 giydi yeşil câmeler
Rindane iyd-i ekber,
 Çün bu gün nevrûz oldu

Her eşyâ bir harf olmuş,
 Hem mazruf hem zarf olmuş
Aceb ilm-i sarf olmuş,
Bir nokta bin söz oldu

Kalmadı gayri ağyâr,
Yar ile doldu diyâr
Ref' oluben bir ü târ,
Her taraf efrüz oldu

Hilmiyâ bâzâra gel,
 Nakd-i cânın ver evvel
Gevher-i aşk ezel,
 Sanma kim ucuz oldu

Hilmi DEDE
PAYLAŞ