Ey reş-ki peri, mehri-jemalın ne bela hup,
Vey niluferi dek goşa halın ne bela hup.
"Nurmuhammet Andelip"
"Perileri kıskandıracak kadar güzel olan sevgilinin güzellik güneşi
ve nilüferi andıran iki beni ne âfet bir güzelliktir."
Kaynak: Engin SELÇUK
Yrd. Doç. Dr. Uluslararası Türkmen Türk Üniversitesi,
Türk Türkmen Dili ve Edebiyatı Bölüm Başkanı
Nilüfer; kökü suda bulunan, farklı bir ortamda yetişen bir çiçek türüdür. Doğaya uyum sağlamış bir çiçek olup yaşamını ortamında sürdürebilecek çeşitli özelliklere sahiptir.
YanıtlaSilŞair, sevgilinin yüzündeki benleri suda yüzen bir çift nilüfere benzetmektedir.
Su; saflığın ifadesidir, sevgilinin yüzüyle ilişkilendirilmiştir. Benler ise bu saflık içinde açmış nilüferlere benzetilmiştir.
Şair belki de bu benzetmeyle iki farklı dünyanın insanı olduklarını ifade etmiş olabilir. Kendisi bir papatya, sevgilisi nilüfer…
Bu ilgiyle gelin papatya ve nilüferin hikâyesine göz atalım. Aralarındaki farkı bu hikâyeden çıkaralım.
Mavisi yeşiline karışmış, uzun uzun ağaçların gölgelerini cömertçe sunduğu, türlü türlü böceklerin, çiçeklerin yaşadığı, insanoğlunun pek az uğradığı ormanlardan birinde güzel bir göl vardı.
Suyu berrak mı berrak, serin mi serin... Gölün kıyısında hayat bulmuş boynu bükük papatya, yanı başında o eşsiz büyülü suyun içinde açmış olan, en az kendi kadar yalnız görünen nilüfer çiçeğine sevdalanmıştı.
Onun görkemli görüntüsünü, saf, masum, asaletli halini hayranlıkla seyrediyordu her gün.
Nilüfer çiçeği de kayıtsız değildi sevgili papatyasına karşın. Birbirlerine sevgiyle bakıyorlar, şarkılar söylüyorlardı birlikte. Yalnızlıklarını unutuyorlardı şu koskoca orman içinde...
Tanrım, diyordu papatya içinden kimi kez.
Bu güzelliğin yanında benim yerim nedir ki?
O suyun içinde yaşar bense toprakta...
Elimi uzatsam tutamam bile onu... Oysa öylesine istiyorum ki onun yanında olmayı...
- Ey güzel çiçeğim, ey benim nilüferim seviyorum seni... Lâkin öylesine çaresizim ki...
Sana nasıl ulaşacağımı bile bilmiyorum...
Evet, orada olduğunu bilmek, sesini duymak, güzelliğini görmek bile yetiyor bana ama istiyorum ki elini tutayım, güzelliğine dokunayım.
Gel gör ki ben bir papatyayım, sen ise bir nilüfer...
Ayrı dünyalarda yaşayan iki ayrı çiçek...
Nilüfer, karşılıksız bırakmadı papatyanın sözlerini:
- Papatyaların en tatlısı, kemandan çıkan müzik aynı ama nağmeleri çıkaran teller ayrıdır. Sen başkasın, ben başkayım, sen ordasın, ben buradayım diye yerinme.
Gönül sesine kulak ver yalnız. Bir şeyi istiyorsan yürekten iste. Sevgi, aşk, ne büründüğün kıyafeti, ne makamı, ne mesafeleri ne de başka bir şeyi dinler...
Onun fermanı okunmaya başladı mı her şey susar.
Her şey çaresiz kalır. Sevgi söz konusu olduğunda kişi kendi dışındaki güçlerin insafına kalmaz.
Çünkü kendisi de güçlü bir varlık haline gelir.
Ruhunun derinliklerinden gelen bu ezgi güçlenmeye başladıkça kayıtsız kalamaz buna tüm evren...
Sen ki benim güzelliğime, aşkınla güzellik katmakta, yalnızlığımı örtbas etmektesin. Benim ve kendinin var olduğumu ispatlamaktasın dünyaya.
Şimdi kapat gözlerini sımsıkı...
Sıyrıl tüm düşüncelerinden...
Yalnızca ama yalnızca beni düşle...
Yanımda olduğunu, gölün sularında elimi tuttuğunu hayal et... İste beni...
Göreceksin ki sevginin aşamayacağı engel yoktur!
Papatya, nilüferin dediğini yaptı. Yalnızca ama yalnızca onun hayalini doldurdu tüm benliğine.
Kendini güzeller güzeli çiçeğinin yanında farz etti. İstedi... İstedi...
- Aç gözlerini, dedi nilüfer.
Papatya şaşkınlık içindeydi gözlerini açtığında.
Sevgili çiçeğinin yanında, gölün suları içinde bir nilüfer çiçeğiydi artık o da...