Atladım gönül dağını müptelâ baştan geçer,
Bu bir sevdânın oku ki, değerse taştan geçer,
Padişâh ki, görse senin yâr o selvi boyunu,
Terk eder tahtı sarayı, taktığı taçtan geçer.
Hançer-i ebrûnla ey yâr yıkma gönlüm dağını,
Gel seninle dost kalalım bozma gönül bağını,
Yüz yaşında ruhban görse yâr göğsünün ağını,
İncili elden bırakır, taptığı haçtan geçer.
Âşık Ömer der anayım daim dillerde seni,
Yedi iklim dört köşede, övem illerde seni,
Hacılar hac'dan gelirken görse çöllerde seni,
İhramı soyar atar, yaptığı hac'dan geçer...
www.celaliboylu1.blogspot.com
Aşk deyince kelimeler yollara dökülür… Sükutun bedbin oluşunu bir kenara bırakır hece sarayının şehzadesi… Bakışların enginliğinde tarif arar her hâl… Ama yoktur… Bulunmaz… Buseler de kifâyet etmez söz gümüşünden işlenmiş, maun kokan arzulara.
YanıtlaSilFuzuli dedem ne güzel söylemiş:
“Her ne var ise aşk imiş alemde…
İlm bir kıl-ü kâl imiş ancak…”
Fazla söze ne hâcet! Aşk şuursuzluğu şuur terkibine sokan bir ilmin elinde tarif edilebilir. Şuurun sanatı şiire bırakalım sözümüzü ki aşkın harareti zaptetsin zemheri ayazlarında emanet bırakmaya kıyamadığımız gözümüzü.
Sevdiceğim! Cânânım! Aşkın ile mestim yâr…
Senden gayrı ne varsa, alâkamı kestim yâr!
AŞK BİZE GELİNCE, SUSAR TÜM HECE!
Ey Aşk! Hoş geldin gönlümüze!
İBRAHİM CEMAL TORUN