25 Ocak 2013 Cuma

*HURMA MESAFESİ

 
Sesimi duyamıyor musun?
Kalbimi dinle!
 
Duyamıyorsan beni; ya çook uzaklardayım senden…
Veya çok yakınında, ama çok…
Üçüncü ihtimalse bir akan deryanın iki yakasındaki ayaklar gibi kalmamızdı.
O oldu: Bağlandık; kavuşamadık!
Kavuşanlar ise bizimle kavuştu…
Öyle bir ödüldü ki bu; sanki cezaya benziyordu mahşeri beklemek!

En zoru; aynı köprünün iki ayağı gibi kalmak:
Hep bağlı, ama hep aynı mesafede…
Yani seni özlemek cenneti özlemekle bağlantılı yahut cenneti, seninle daha çok özlemek!
Karşımda sen; iftar sofrasındaki hurma hasreti!

Sımsıkı bağlarla sarılmışsan bana ve ayakta tutansam seni,
ben de öyle sarmalanmışım ki sana, seninle ayakta durabilirim;
aynı köprünün diğer ayağı gibi…
Bilirim ki senden düşmek, toprağa düşmektir veya nihayet cennete çıkmaktır!

Aynı köprünün iki ayağı; sen ve ben…
Asla vazgeçmeyen biri birinden…
Asla küsmeyen biri birine ve asla ve asla ve bu aslaların sonuncusu;
asla biri birinin omzuna yaslanamayan, kucağında uyuyamayan!..
Bir göz göze bakıp eriyiştir bizimkisi, karşı kıtaya; kendi dünyalarımızdan.

Hâlbuki her gelen sendendir bana ve sana her giden benden!
Aah ki bana süzülmeseydin, sürülmeseydin zehir acısı gibi; böyle yanar mıydım derinden, kaynar mıydı içim, tüter miydi başım ve akar mıydı kelimelerim sana doğru;
bir volkandan taşan lavlar gibi?
Keşke bir köprü ayağı gibi susabilseydim; susuşunu dinleyebilseydim; dediğini duyabilseydim; seni anlayabilseydim…

Sesimi duyamıyor musun?
Kalbimi dinle!
Duyamıyorsan beni; ya çok uzağım senden veya çok yakın.
Ya da…
 
Muammer ERKUL

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder