25 Nisan 2011 Pazartesi

*ŞAH BEYİTLER-75


 
Ney gibi delindi ciğerüm ışkun elinden
Her dem iderem âh ü figaan yandum elünden

AHMET PAŞA

“Sevgili; ciğerim, aşkının elinden ney gibi delindi.
Bu acıdan dolayı her an ah çeker, figan ederim. Yandım elinden.”

Tasavvuf izlerinin hâkim olduğu bu beyiti anlayabilmek için ney hakkında bazı açıklamalar yapmak gereklidir:
Mevlânâ’nın eserlerinde geçen ney aslında “insan-ı kâmil”i temsil etmektedir. Sazlıktaki bir kamışın ney hâline gelene kadar geçirdiği devreler insanın olgunlaşmasını yani “Hamdım, piştim, yandım.” basamaklarını ifade eder.

Sazlık içindeki kamışlar arasından çıkarılan ney usta bir el tarafından usulüne uygun şekilde kesilir. İçi boşaltılıp kurutulur. Daha sonra ateşle delinerek baş ve son kısmına demir boğumlar yerleştirilir. Bir müddet bu hâlde bekletildikten sonra ney; neyzenin nefesinden üflenen nefha ile dinleyenlerin kalbî seviyelerine göre güzel sesler hayret ve hikmetler yaymaya başlar.

İnsan da kemal (olgunluk) yolunda hep bu aşamalardan geçer. İnsan-ı kâmiller(olgun insanlar) diğer insanlar arasından belli kıstaslarla seçilirler. Nitekim peygamberlerin en büyük özelliklerinden birisi onların «seçilmiş» olmalarıdır. Daha sonra çeşitli terbiye yöntemleriyle onun içi geçici dünyevî bağ ve endişelerden boşaltılır. Takip edilmesi gereken sabır yolunun zorluğu tecrübe ve imtihanlarıyla karşılaşır ve bunların sonucunda olgunlaşır.

İnsanlarla ortak kaderi paylaşan ney’in ortaya çıkışı ve onlar tarafından keşfedilişi hakkında Mevlevî kaynaklarda şu hikâye aktarılır:

Peygamber Efendimiz Allâh’ın kendisine ihsan ettiği esrar ve hikmet denizinden bir damlasını ilmin kapısı Hazret-i Ali’ye de emânet eder ve:

“–Bu sırları sakın ifşâ etme(açıklama)!” diye sıkı sıkı tenbihler.

Hz. Ali kendisine verilen bu emânete tahammül edemez altında iki büklüm olur. Çöllere düşer. İçinde sakladığı sırrı bir kör kuyuya döker. Zaman gelir kuyu suyla dolup taşar. Kuyudan taşan bu sular çevresini zamanla bir sazlık hâline çevirir ve burada kamışlar biter. Bu sazlığın rüzgârda hoş nağmeler çıkardığını fark eden bir çoban bunlardan bir tanesini keser ve ondan “ney” yapar; fakat ney’den çıkan bu ses o kadar içli ve yanıktır ki herkes bu sesin derin duygulu ve yakıcı nağmelerine tutulur. Onunla ağlar onunla gülmeye başlar. Çobanın ünü kısa zamanda yayılır ve Arap kabileleri bu çobanı dinlemek için etrafında toplanmaya başlarlar.
İşte ney ile olgun bir insan arasındaki ilişki ney’in geçirmiş olduğu aşamalarla(Hamdım, piştim, yandım.) ilgilidir. Âşık da bu beyitte bir ney gibi her türlü aşamadan geçtiğini, olgunlaştığını dile getirmektedir. Âşığın da ney’in de içleri oyulmuş, bağırları kor ateşle dağlanmıştır. Nasıl ki ney üflendiğinde bu acıyı en etkili biçimde ortaya koyuyorsa; âşıktaki acının, feryadın ifadesi de aynıdır.

Yorumlayan: İbrahim Cemal TORUN
Özel Adana Gündoğdu Koleji
Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder