22 Nisan 2010 Perşembe

*SEZAİ KARAKOÇ VE MONA ROZA EFSANESİ


Sezai Karakoç 1933 Diyarbakır doğumludur. İlkokulu Diyarbakır, ortaokulu Kahraman Maraş ve liseyi Gazi Antep’te bitirir. Ankara Siyasal Bilimler Fakültesini kazanıp 21 yaşında Ankara’ya gelir. Asıl hikâye zaten burada başlar. Sezai Karakoç üniversiteye devam ederken bir muhacir(göçmen) kızına ilk görüşte âşık olur. Bir süre bu aşkı kendisi ve Allah’tan başka kimse bilmez. Fakat zaman geçtikçe bu yük ona fazla gelmeye başlar ve artık bu kıza açılmaya karar verir. Büyük ihtimalle olumsuz bir cevap alacağını biliyordur ama artık bu yükün hafiflemesi için başka çare kalmamıştır.

Sezai Karakoç bir gün bu muhacir kızına zorda olsa açılır. Kız olumsuz bir cevap vermiştir. Bundan çok etkilenen Sezai Karakoç bir süre daha aşkını içine gömer. Daha sonra tekrar cesaretini toplayıp tekrar kıza açılır ve yine aynı şekilde cevap alınca artık dünyası yıkılmıştır. İçine kapanır ve o göçmen kızına Mona Roza ismini takarak şiirler yazmaya başlar.

Seneler geçer ve 4 senelik fakülte bitmiştir. Veda töreninde fakülte gayet kalabalıktır. Sunumlar yapılır ve sıra Sezai Karakoç’un kendi yazdığı şiiri okumasına gelir. Anons yapılır ve alkışlar eşliğinde Sezai Karakoç kürsüye çıkar. Şöyle bir kalabalığı süzer. Gözleri birisini aramaktadır. Ve sonra şiirine başlar…


MONA ROZA

Mona Roza, siyah güller, ak güller
Geyvenin gülleri ve beyaz yatak
Kanadı kırık kuş merhamet ister
Ah, senin yüzünden kana batacak
Mona Roza siyah güller, ak güller

Ulur aya karşı kirli çakallar
Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa
Mona Roza, bugün bende bir hal var
Yağmur iğri iğri düşer toprağa
Ulur aya karşı kirli çakallar

Açma pencereni perdeleri çek
Mona Roza seni görmemeliyim
Bir bakışın ölmem için yetecek
Anla Mona Roza, ben bir deliyim
Açma pencereni perdeleri çek...

Zeytin ağaçları söğüt gölgesi
Bende çıkar güneş aydınlığa
Bir nişan yüzüğü, bir kapı sesi
Seni hatırlatıyor her zaman bana
Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi

Zambaklar en ıssız yerlerde açar
Ve vardır her vahşi çiçekte gurur
Bir mumun ardında bekleyen rüzgar
Işıksız ruhumu sallar da durur
Zambaklar en ıssız yerlerde açar

Ellerin ellerin ve parmakların
Bir narçiçeğini eziyor gibi
Ellerinden belli oluyor bir kadın
Denizin dibinde geziyor gibi
Ellerin ellerin ve parmakların

Zaman ne de çabuk geçiyor Mona
Saat onikidir söndü lambalar
Uyu da turnalar girsin rüyana
Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar
Zaman ne de çabuk geçiyor Mona

Akşamları gelir incir kuşları
Konar bahçenin incirlerine
Kiminin rengi ak, kimisi sarı
Ahhh! Beni vursalar bir kuş yerine
Akşamları gelir incir kuşları

Ki ben Mona Roza bulurum seni
İncir kuşlarının bakışlarında
Hayatla doldurur bu boş yelkeni
O masum bakışlar su kenarında
Ki ben Mona Roza bulurum seni

Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza
Henüz dinlemedin benden türküler
Benim aşkım sığmaz öyle her saza
En güzel şarkıyı bir kurşun söyler
Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza

Artık inan bana muhacir kızı
Dinle ve kabul et itirafımı
Bir soğuk, bir garip, bir mavi sızı
Alev alev sardı her tarafımı
Artık inan bana muhacir kızı

Yağmurlardan sonra büyürmüş başak
Meyvalar sabırla olgunlaşırmış
Bir gün gözlerimin ta içine bak
Anlarsın ölüler niçin yaşarmış
Yağmurlardan sonra büyürmüş başak

Altın bilezikler o kokulu ten
Cevap versin bu kanlı kuş tüyüne
Bir tüy ki can verir bir gülümsesen
Bir tüy ki kapalı gece ve güne
Altın bilezikler o kokulu ten

Mona Roza siyah güller, ak güller
Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak
Kanadı kırık kuş merhamet ister
Aaahhh! Senin yüzünden kana batacak!
Mona Roza siyah güller, ak güller

Şiir bittiğinde meydanda derin bir sessizlik vardır. Herkes şiirden çok etkilenmiştir. Ve orta sıralardan bir kız çıkıp kürsünün önüne doğru gelir. Kürsüden inmek üzere olan Sezai Karakoç’a seslenir. “Seni kabul ediyorum…” Evet, o göçmen kızı Muazzez Akkaya’dır... Sezai Karakoç biraz şaşkın biraz değil kürsüye geri döner ve “Bu kez de ben seni kabul etmiyorum” der… 25 yaşındaki bu duygusal gencin gururu aşkının üstüne çıkmıştır. 4 yıldır şiirler yazdığı ve ömrünün sonuna kadar sevecek olduğu Mona Roza’yı o anda ret etmiştir.

O günden sonra Muazzez Akkaya’nın intihar ettiği söylenir ve kimse bir daha onu göremez. Sezai Karakoç ise şu yıllarda 77 yaşındadır ve hala evlenmemiştir. O hala karşı pencerede gördüğü muhacir kızına âşıktır. Ve belki de ölene kadar başkasını düşünmeyecektir…

Teşekkürler Nazan Meltem AKTAŞ
21 Ocak 2010
Paylaş
yorumlarınızı bekliyorum

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder