"Ben de varım," diyebilmek, kendini fark etmek ve ettirebilmek için çeşitli tatil hobileri icat eder dururuz. Kurduğumuz düzen, bir süre sonra bizi emiyor. Bizim kurduğumuz ev, iş, yaşam biçimi düzenleri, bizim iktidarımıza başkaldırıyor; gücü ele geçiriyor. Bu tutsaklıktan kurtulmanın tek çaresi; işe, aşka, ilişkilere, kendine, sevdiklerine her gün yeni bir heyecanla başlamanın kişiye özel yolunu bulmakta gizli…
Kendimizi içine tıktığımız düzenlere, yaşam biçimlerine hayranlık duyarak ıskalıyoruz hayatı…
Üstelik başkalarının da bizim gibi yaşamasını arzuluyoruz:
"Bana benzeyen, benim gibi yaşayan ne kadar çok olursa o kadar uzaklaşırım yalnızlıktan…
" Bu yanılgı, bireyi daha büyük, daha kalabalık yalnızlıklara sürüklüyor.
Bunaldık mı da gelsin tatil… Kendimizi değil, kafamızın içindekileri gezmeye götürüyoruz.
Çoğumuz yaşamı, bize sunduğu bin bir mucizenin tadını çıkarıp, sürekli bir tatile dönüştürmekten korkuyoruz. Üstüne bastığımız ve çok sağlam olduğunu düşündüğümüz bütün düzenlerin altında milyonlarca tünel kazılıyor. Yere kulağınızı dayarsanız, sesleri duyacaksınız. Sürekli tatile geçiş yapabilmemiz için, toprağa uzanıp aşağıdan gelen seslere kulak vermek gerekiyor. Evet, efendim, her şeyi iyileştiren, tenimizi, düşüncelerimizi ısıtan güneşe bakıp yaşamın en önemli sorusuna cevap üretmek zorundayız.
"Yaşamımı sürekli bir tatile nasıl dönüştürebilirim?"
"Yaptığım işi nasıl daha çok eğlenerek yapabilirim? İşime de kendime de yeni bir bakış açısı getirerek yaşamımı nasıl bir şenliğe dönüştürebilirim?" Bu soruları yanıtladığınızda güneşin yeniden doğduğunu görürseniz sakın şaşmayın. Yaşama, kendine yeni baştan başlamanın yolunu keşfedenler, kurulu düzen hapishanesinden kurtuluyor. İçlerine tıkıldıkları hücrelerin duvarlarını yıkıyor.
Güneş doğuyor içlerine. Bırakın doğsun güneş.
Ali POYRAZOĞLU......18 AĞUSTOS 2007......
Paylaş
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder