Hayatın artıları vardır bazen, bazen de eksileri vardır çıkmaz sokaklara girerken. Zorluklar anında zordur düşünmek, düşünebilmek. İkili seçimlere düştüğünüzde hangi şıktan yana oy kullanacağınızı bilememek karamsar sonuçların habercidir çoğu zaman. Sanki bir sınavda gibi hissedersiniz kendinizi. "Ya yanlış şıkkı işaretlersem?" dersiniz. Çelişkiler içinde düşünürsünüz bütün şıkların doğruluk paylarını. Ama bilirsiniz ki tek bir şık doğruya götürür sizi. Ve bir şey daha var. Acaba yanlışlarınız doğrularınızı götürür mü? Sınavlarda olası bir gerçektir bu getir götür meselesi. Ama sınavlarda olmayan bir durum vardır ki; o da doğruların yanlışları azaltmasıdır.
İşte hayatın sunduğu avantajlar dizisinden bir örnek sizlere. Eğer doğru şıkkı işaretlersiniz hatalarınızın üstü kapanır, giderek yok olur. Ne kadar doğru yaparsanız o kadar yanlış silinir günlüğünüzün gizli sayfalarından. Tıpkı kar yağdığında akıp giden çamurları örttüğü gibi yanlışlar perdenin arkasına geçer yavaşça… Karşınıza çıkan bir problem olduğunda karmaşık denklemlere girmeden kısa yollarını bulursunuz. Bir öğrenci edâsıyla deneme yanılma yoluyla sizi ışığa götüren tünelin girişini aralarsınız. Ve problemin çözüm aşamalarını kullanarak umutla baktığınız geleceğe bir adım daha yaklaşırsınız.
Biraz soyutlayacak olursak şayet, düşmek istemediğiniz son durum ise aşk çıkmazıdır. Bazen insan bir anda düşüverir aşkın kollarına. Kışta yağmuru ararken baharda kelebeği buluverir. Ama kelebeğin ömrü bir günlüktür. Ya aşkı? O da mı bir günlüktür? Aşk olan şey kelebeği bulmak mı yoksa onu beklemek mi, özlemek mi? Varın siz karar verin aşkın tanımsız sürgünlüğüne. Ama aşk her ne olursa olsun bir çıkmaz sokak olmamalı hayatımızda. Bence aşk; gittiğinizde yolda karşımıza çıkan kırmızı ışıklar gibidir. Burda dersiniz ki, "Ona takılırsınız ve geçersiniz". Peki neden yanınızda götürmeyesiniz ki?
Çıkmaz denilen o dar sokaklar aslında bir çıkışın başlangıç noktasıdır. Nasıl ki ölüm hayatın sonu ebediyetin başlangıcı ise çıkmaz sanılan o güç durumlar da böyledir. Bir çember düşünün hayalinizde. İçine düştüğünüzde durum nedir? İçinden çıkılmaz bir kısır döngüdür değil mi? Hep aynı noktaya varırsınız. Ne kadar yol alsanız da gittiğiniz yer aslında hep başladığınız noktadır. Peki hiç merkeze ilerlemeyi düşündünüz mü? Sarmal adımlarla çemberden kurtulursunuz aslında. O vardığınız nokta sizin çıkış noktanızdır. Ama bu nasıl olur? Sonuçta merkez bile çemberin içindedir, ben nasıl çıkmış olabilirim ki? Siz çoktan yönetime ulaşmışsınızdır. Merkez sizseniz dilediğiniz gibi yönetebilirsiniz çemberin o çıkmaz noktalarını.
Kısacası hayatta vardır böyle gelenler gidenler işte. Bazen insan derinlemesine düşünebilmeli ve çıkmaz sanılan o sokaklardan rahatça çıkmasını başarabilmelidir. Kolay olan zaten pes etmektir, çekip gitmektir. Zor olan ise imkânsız sanılan düşünceyi olası kılabilmektir. Tarih bu gibi durumlara çoğu zaman şahitlik etmiştir. Fatih, İstanbul’u nasıl fethetti acaba? Kaybetmeyi en son hedef olarak görün.
Çünkü hayat, kaybettiklerinle değil kazandıklarınla ilgilenir.
Beytullah AVCI
Paylaş
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder